Habibi Nacar YILMAZ

Habibi Nacar YILMAZ

Atasoy Müftüoğlu Bu Kadar Sefil Olmamalıydı

Yukarıda ismini verdiğimiz akıl, fikir adamını, birkaç yazısından ve yakında dinlediğim bir konferansından tanırım. Daha doğrusu tanımış oldum. Hakkında söylenenlerden, onu yakından tanıyan bir gazeteci ve akademisyen arkadaşın, "Aklına tapa tapa bu hale geldi" nitelemesini biliyordum sadece. Meğer, daha önce kendini ele veren bazı beyanları da varmış. Biz arkadaşımızı, saygıdeğer akıl fikir adamımızı yakından takip edemediğimizden, bu beyanlarını kaçırmışız.

Yakında, dinlediğim dediğim "Akılsız Düşüncesiz Umutlar" adlı konferansının başlangıcında, bu fâkiri de aydınlatan, güzel sözler anlattı, bilgece tabirler kullandı Atasoy Müftüoğlu nâm abimiz. Akıllı ve düşünceli umutlar ortaya koydu. Mesela, Gazze özelinde, Filistinli Müslümanlar hakkında "Direnişi bir hayat tarzı haline getiren millet" şahane tanımının patenti bu arkadaşa ait. Evet, direnişi bir hayat tarzı yaptı Filistinliler. Bizler sıcak salonlarımızdan, yataklarımızın başından ayrılarak, mânevi cihad esaslarından olan bir müddet okumaya veya haftada bir defa da olsa bir sohbete ya da başka bir hizmete iştiraka bile bazen yaya kalabiliyoruz. Bu, hazin bir hâldir gerçekten. Onlar ise, bir asra yakındır, yine pek muhteremin ifadesiyle "Mutlak kötülük, mutlak ırkçılık, mutlak zulme" karşı, kahramanca ve kendilerinin geliştirdikleri birkaç belki bedevice metotla mücadele ve mücahade içindeler.

Bu akıl fikir büyüğümüz, "Evrensel zihin üretmenin peşinde olmalıyız, seküler bilgi üzerine medeniyet kuramayız, popülist iklimin dışına çıkmalıyız" da diyor, çok haklı olarak. Sözlerin arasında, "Nerede bir insan varsa, oraya ulaşmak da lazım" cümlesi de var ki yerden göğe kadar haklı.

Konuşmasının devamında işi, menkıbe Müslümanlığına getiriyor yaşlı abimiz. Daha ilerledikçe ise, altı bin sayfalık külliyatında, neredeyse menkıbeye hiç yer vermeyen Said Nursi'yi kötülemeye, onun hakkında asılsız iddialar sıralamaya başlıyor, bu saçlı başlı, bilge görünümlü pek büyüğümüz. Bu aleyhteki çılgınlığı, o dereceye vardırıyor ki sanki bu konferans, akılsız fikirsiz düşünceler ortaya koymak ve sadece Said Nursi'ye asılsız şeyler isnad etmek ve suçlamak, (özür dilerim) saçmalamak için düzenlenmiş intibaına götürüyor insanı.

Bu yaşlı, bilge görünümlü muhteremin sözlerinden, asılsız isnad ve saçmalamalarından, Said Nursi'yi hiç okumadığını, okuduysa da yarım akılla göz attığını ve hiç tanımadığını ve hâliyle tanımadığı bir zât hakkında konuştuğunu anlıyoruz. Yarım bilmek de hiç bilmemekten daha kötü malûm. Çünkü hiç bilmeyen, edebinden susar, bu konudaki cehaletini gizler. En azından gizlemeye çalışır. Bu ise, Said Nursi hakkında şimdiye kadar denk gelmediğimiz, en edepsiz sözler sarf etti.

Hiç ilgisi yokken, sözü birdenbire Said Nursi'ye getiren bu akıl fikir adamı, Said Nursi'nin "Kur'an, benden ve cemaatimden bahsediyor" dediğini nakletti aniden. Bir de öyle bir anlatıyor ki bunu dinleyen de Said Nursi'nin sanki, "Kur'an'ın âyetleri benden haber vermek için nazil olmuş. Sadece beni anlatmak için, Cebrail yeryüzüne inmiş" diyor, intibaına kapılıyor. Bu kadar emin dediklerinden yani. Hani, onu yakından tanıyan bir akademisyen, 15 Temmuz şehidi Ömer Halisdemir ve 15 Temmuz sonrası yaşananlar için sarf ettiği cehalet, garez, anlamsızlık kokan sözlerinden dolayı ona "Aklına tapa tapa bu hale geldi" demişti ya. Ben ne diyeceğimi şaşırdım doğrusu. Belki yazımızın sonunda bir kelimemiz olur, bakalım.

Peki, Said Nursi sanki âyetler onun için inmiş intibaı verecek şekilde bir söz söylemiş ya da ilanatta bulunmuş muydu? Önce, Said Nursi'nin onlarca Kur'an tariflerinden birine bir bakalım: "Kur'an ise, sâir kelâmlar gibi kışırlı, kemikli ve şuuru hususi ve cüz'i değildir. Belki Kur'an, umum işârâtıyla ve eczasıyla ayn-ı şuurdur, kışırsızdır, fuzuli, lüzumsuz maddeleri yoktur. Âlem-i gaybın tercümanıdır."

Peki, her bir harfi bile şuurlu olan ve fuzuli bir maddesi bulunmayan Kur'an'da, Enam Suresinin "Yaş ve kuru ne varsa apaçık bu kitapta yazılmıştır" mealindeki 59. âyeti de var mı? İşte, bütün ömrü Kur'an'ı i'la ve ilan için geçen ve eser telif ederken yanında Kur'an'dan başka bir kitap da bulundurmayan Said Nursi, bu âyetten ilham alarak, kendi nefsine, "Acaba, Risale-i Nur'u Kur'an kabul eder mi? Ona ne nazarla bakıyor?" sualini soruyor. Ve sualin cevabı için de yine "Kur'an'dan istimdat eyledim" diyor. Devamını ondan dinleyelim:

"Birden, otuz üç âyetin mânâ-i sarihinin (açık manasının) teferruâtı nev'indeki tabakattan mânâ-i işârî tabakasından ve o mânâ-i işârî külliyetinde dahil bir ferdi, Risale-i Nur olduğunu... bir saat zarfında hissettim."

Demek, Said Nursi, Kur'an açık bir şekilde benden bahsediyor, demiyor. Her şeyin değeri nispetinde içinde yer aldığını âyetiyle bildiren Kur'an'ın işaret ettiği binlerce işârî mânâlarından birinin de bu zamanda, onun bir talebesi olan Risale-i Nur'a baktığını anlatıyor. Bunu, daha iyi anlamak için yine ona kulak verelim:

"Ve o Risalede biz demiyoruz ki âyâtın manâ-i sarihi (açık ve tek manası) budur. Tâ hocalar fîhi nazarun (Bunun böyle olduğuna bir bakalım) desin. Hem dememişiz ki mânâ-i işârâtın külliyeti (Kur'an, sadece Risale-i Nur'a işaret ediyor, dememişiz) budur. Belki diyoruz ki mânâ-ı sarihinin tahtında (açık mananın dışında ve arkasında) müteaddit tabakalar var. Bir tabakası da mânâ-i işârî ve remzîdir. Bu işârî mânâların her asırda cüz'iyâtları var. Ve Risale-i Nur dahi bu asırda o işârî mânâların külliyetinde bir ferttir."

Demek neymiş? Kur'an her asra bakan işaretleri ve yine hadîsin beyanıyla zâhir, bâtın, muttala gibi mana tabakaları ve bunların da fürüat, işârât, dal ve budakları var. İşte, Said Nursi'nin kendi değil; Kur'an'ın manevî bir tefsiri olan Risale-i Nur, bu keşfedilen binlerce işaretlerden bir dal ya da budaklardan birisi. Ama bu asır ve ahir zamanda olması, neşri dolayısıyla önemli işaretlerden birisi. Yani bir çırpıda istihza edilip geçilebilecek bir işaret değil. Ayrıca bu işârât ve bu nevi işaretler, Kur'an için bir mucizevî meziyet ve Kur'an'ın ilm-i Allâm-ul Guyub tarafından inzalinin de bir delili. Bu husus, Said Nursi'nin yüksek ilmi ile Kur'an'ı tetkiki sayesinde ulaştığı bir netice ve şüphesiz, vesvesesiz, vehimsiz bir kanaati. Bu gibi işaretlere, daha önceki asırlarda onlarca hakikat ehlinin de eserlerinde yer verdiğini biliyoruz .

Said Nursi'nin Müslümanların 1930'lu yılların ortalarında, emsalsiz tazyikler karşısında ve zor şartlarda bulunduğu bir dönemde, bunların şevk ve umutlarını takviye için, 33 ayetten çıkardığı bu işaretleri yazmasının ne gibi mahzuru var? Said Nursi ayetin sarahati, meali, tefsiri benden bahsediyor demiyor ki arkadaş. Bazı âyetlerin binlerce mânâ tabakalarından birinin bir Kur'an talebesine olan işareti, ancak Kur'an'ın düşmanlarını veya Kur'an'ın cahillerini rahatsız eder.

Bu akılsız, düşüncesiz umutlar sahibi arkadaşımız, Said Nursi ile ilgili bir iddiada daha bulundu ki bunu dinlerken onun adına, hatta onun birbirine karışmış ak saçı, sakalı adına utandım, küçük dilimi yuttum. Ömrü boyunca ittihad-ı İslam'ı savunan ve "Bu zamanda en büyük farz vazife ittihad-ı İslâm'dır" diyen Said Nursi, güya, "İslam, ebediyyen Amerikan himayesi altında olacaktır" demişmiş. Bunu kendisi ziyarete giden bazı akademisyen Nur talebelerine de ifade etmiş de onlar da güya, "Hocam, bu söz soğuk savaş zamanında söylenmiş bir sözdür" demişlermiş.

Yarım asrı geçen bir Nur külliyatı okuyucusuyuz. Böyle bir söze, ne nurlarda ne de hatıra rivayetlerinde denk geldik. Bu kuru, alçak ve mesnetsiz, bir o kadar da hilaf-i vaki iftirayı yüzü kızarmadan ifade eden Atasoy Müftüoğlu'ndan bunu, vesikalandırmasını rica ve istirham ediyoruz. Nerede yazılmış bu ifade, hangi kitabında veya hatırasında geçiyor? Hiçbir şekilde ispat edemeyeceği bu iftirayı, bu âcizi de yanına alarak, huzuruna çıkıp yanılttığı insanların tekrar karşılarına çıkıp, "Ben bu yaşımla, kitaplarını okumadığım, fikirlerinden layıkıyla haberdar olamadığım Said Nursi hakkında, bir iftirada bulundum. Yani ben bir müfteriyim. Onun şahs-ı manevisinden, talebelerinden ve yanılttığım sizlerden özür diliyorum. Onun düşüncelerini yanımda oturan şu takipçisinden dinlemelisiniz" demesini bekliyoruz, Atasoy Müftüoğlu'ndan. Aksi takdirde, alnındaki iftira lekesiyle kalan ömrünü tamamlayacak ve bir sürü vebal ile, hesap vermek üzere ahirete intikal edecektir. Eğer helalleşmeden, dünyadan ayrılırsa ve cenaze namazına katılma nasibimiz olursa da bir nur talebesi, Said Nursi'nin en geri seviyede bir takipçisi olarak hakkımı helal etmeyeceğimi buradan ilan ediyorum.

Bu iftirayı Said Nursi'ye utanmadan atabilen biri, hani avamın hakikat-i hâli bilmediğinden yanılabileceği fetö ile ilgili de iftiraları olmaz mı? Olur, oldu da bu akılsız fikirsiz adamın. Bu âcizin "uluslararası tedhiş örgütünün başı" nitelemesi ile anlattığım fetö, güya Said Nursi'nin talebesiymiş. "Kürt kimlikli olduğu için, Nursi'yi ziyaret etmedim" diyecek kadar ırkçılık ile malül ve Said Nursi'yi hiç görmemiş biri, onun talebesi nasıl olur be zavallı? Hayatında kendisini nurcu, nur talebesi olarak hiç nitelemeyen ve hatta bu tip nitelemelerden nefret ettiğini defalarca ifade eden biri, Nursi'nin talebesi olarak nasıl görülür? Onun eserlerini 'sadeleştirme' adıyla 'sahteleştirmeye' kalkan ve bundan dolayı da Said Nursi'nin yaşayan talebelerinin bedduasını alıp belasını bulan birini, Said Nursi ile ilişkilendirmek için bir aklın küle dönmesi ve vicdanının da kurumuş olması gerekir.

Elli kadar dile çevrilmiş Risale-i Nurları herkes okur, istifade eder. Buna engel olunamaz ki. Ama Said Nursi'nin açık meslek ve meşrebinin esasları eserlerinde, özellikle lahika mektuplarında başta "ihlas, müspet hareket, siyasetten içtinap, halkların malları ve hediyelerinden uzak durmak vs." olarak açıklanan hususlardır. Kendisine göre bir yol çizip bu esaslardan kat-ı nazar eden, kendini bilmez birini, bir iki risale okudu diye, alakasız şekilde ve vaki de değilken Said Nursi'nin talebesi ilan edip onun bütün seyyiatından Said Nursi'yi mesul tutar şekilde ifadelerde bulunmak, nasıl bir aymazlık ve seviyesizliktir? Adı geçen şebekenin sahteleştirme teşebbüsünden sonra açığa çıkan gerçek yüzünü, başta TRT ve emsal kuruluşlarda çıkıp anlatan, milletin ve hükümetin yanılmamasını sağlayan Said Nursi'nin hizmetkâr ve talebeleri olmuştur. Bundan da mı haberi olmamış Atasoy hazretlerinin. Zaten ondan sonradır ki Nursi'nin sağlığında çok arzuladığı fakat bir türlü mümkün olmayan Diyanet'in Risale basımının önü açılmış ve sağ olsun Reisin de tavsiyesiyle Diyanet Risaleleri basmaya başlamıştır.

Evet dostlar, bu yaşlı vandalın Said Nursi ile ilgili herzeleri, bu kadar da değil. Güya, Said Nursi papaya da mektup yazmış ve mektubunda "İmam-ı Ali'nin bana yazdırdığı şu iki kitabımı oku" da demiş. Hayret mi hayret! Said Nursi, her Müslüman'ın yapabileceği gibi, papaya Hazret-i Peygamber ve Kur'an'ı anlatmak için, bu konudaki Zülfikar isimli eserini göndermiş sadece. Öyle bir mektubu ve öyle bir sözü de yok Said Nursi'nin. Papalık makamı da bu eseri aldığına dair kısa bir teşekkür mektubu iletmiş. Bunun anlaşılmayacak veya tersine çevrilecek nesi olabilir? Said Nursi, bu asırda "en büyük bir farz vazife olarak gördüğü ittihad-ı İslam'ın tahakkuku için, başta Hutbe-i Şamiye ve emsal eserlerinde bunun yollarını döşemiş ve şeklini, olabilecek tarzlarını, hedeflerini de göstermiştir. Hatta Müslümanların arasında arzu edilen bu ittihatın yapılamamasını ya da bunun gecikmesini "Rüya'nın Zeyli" parçasında "Haccın bahusus tearüfle tevhid-i efkârı, teavünle teşrik-i mesaiyi tazammun eden, içindeki siyaset-i âliye-yi İslâmiye ve maslahat-ı vasia-i içtimaiyenin ihmaline" bağlamaktadır. Yine rahmetli Menderes döneminde Pakistan, Türkiye, İran, Irak ve Birleşik Krallık arasında kurulan Cento'yu ittihad-ı İslam'ın bir habercisi olarak görmüş ve hükümeti de bu çalışmasından dolayı tebrik etmiştir.

Böyle bir insana, İslam'ın geleceği, Amerika himayesinin altında olacağını söylemiş, gibi alakasız iftirayı utanmadan atan Atasoy Müftüoğlu'nu, bu ve yukarıda anlattığımız mesnetsiz iddialarından dolayı özür dilemeye davet ediyoruz. Aksi halde, bir zaman başlatamadan, küresel çağda kaybolup varoluşsal kaygılara düşeceğinden kaygı duyuyoruz.

Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
28 Yorum