Said Nursi'nin gücünü kırmak için Gülen'i güçlendirdiler

Said Nursi'nin gücünü kırmak için Gülen'i güçlendirdiler

Doğunun Başbuğu namıyla anılan Yılma Durak: CIA ile MİT...

Risale Haber-Haber Merkezi

"Doğunun Başbuğu” namıyla anılan Yılma Durak, Said Nursî’nin gücünü parçalamak için F.Gülen'in devlet tarafından güçlendirildiğini söyledi. Durak, "Fethullah’ı zirveye çıkaran, bizim devletimizin kendisidir" dedi.

Durak, Enpolitik sitesinde yer alan röportajında Fetullah Gülen'le ilgili soruları cevapladı:

Nurculuk, 1950’li yıllarda en yakın tehdit olarak algılanıyordu

Fethullah Gülen’in matbaanızda çalıştığını ve aranızda 2 yaş olduğunu duymuştum. Nasıl anlatırsınız imamlıktan FETÖ liderliğine uzanan yolculuğunu…

Şimdi size söyleyeceğim bu bilgiler, sadece bizde olan bilgiler. Fethullah Gülen’in ailesi, çok fukara bir aile. 6-7 kardeş bunlar. Babası Ramiz Hoca, Caferiye Camii’nde müezzinlik, daha sonra imamlık yaptı. Bunun kardeşleri Mesih ve Salih de bizim matbaada çalıştılar. 2 ay kadar da kendisi çalıştı. Daha sonra Erzurum’dan ayrıldı. Ahlatlı biliyorsunuz, Pasinler’in Korucuk köyünden. Erzurum’un meşhur bir hocası var. Alvarlı Mehmet Efe’ye gönderiyorlar. Erzurum’da Caferiye Camii’nin medreselerinde eğitim görüyor. Medrese tahsili yapmış birisi. Fethullah Gülen, cahil birisi ama onu, bir cazibe merkezi hâline getirdiler. Zaman içerisinde Gülen’i bir kısım insanların desteklemesinin sebebi şu: Said-i Nursî’nin başlattığı Nurculuk, 1950’li yıllarda en yakın tehdit olarak algılanıyordu. Said-i Nursî’nin cenazesini yok ettiler; şu an nerde olduğu bilinmiyor. Said-i Nursî’nin gücünü parçalamak için onu güçlendirdiler. Okuyucular, Yazıcılar, Asyacılar, Zamancılar diye böldüler.  Fethullah da bu parçalamaların figüranlarından birisidir.

Neden onu seçtiler?

Fethullah Gülen’i, Alvarlı Efe’nin yanında durduktan sonra İzmir’e, Bornova’ya gönderdiler. Ağlaya ağlaya vaaz vererek, Bornova’da çok ciddi bir itibar kazandı.

İzmir’in seçilmesi de enteresan değil mi? Konya, İstanbul değil…

Kendinin seçtiğini zannetmiyorum. Seçilmiş olarak oraya gönderildi. İzmir’i feth etmek için gönderildi. Belki de Demokrat Parti’nin çıkış yeri orasıydı, o yüzden de olabilir.

'Fethullah, ne büyük makamlara çıktı' dedim

Kardeşleri sizin matbaanızda çalışıyordu. Peki, onların tepkisi ne oldu? Erzurum’dan kalkıp İzmir’e gelip böyle bir şan şöhret elde etmesine..

Evet, babası Ramiz Hoca, matbaamıza gidip geliyordu. Oğulları çalışıyor ya bizde. Ben o zaman babasına, “Maşallah hocam, Fethullah, ne büyük makamlara çıktı. Allah yolunu açık etsin” falan dedim. Dedi ki, “Yılma’cım, ben de işin aslını bilmiyorum.” Bu sözler, Fethullah’ın babası Ramiz Hoca’nın laflarıdır. Dedi ki, “Oğul, Erzurum’da bir hırsız varmış. Bu hırsız, hocaların kavuklarını çalar, bezlerini satar, öyle geçinirmiş. Birgün muazzam bir kavuk görmüş. ‘Ya Rabbi’ demiş, ‘Bir haftalık yiyeceğim çıktı.’ Kavuğu alıp kaçmaya başlayınca arkasından hoca, ‘o kavuğu getir, o kavukta iş yok!’ diye bağırmış. Adam, tabii dinler mi? Almış kaçmış, köşeyi dönünce bakmış ki bir kat bez; içi çul çaput dolu. O kavuk muazzam da içinde ne var ben de bilmiyorum.’ Bunu, babası, oğlu Fethullah için söylüyor.

"GÜLEN ULUSLARARASI BİR PROJEDİR"

Yani babasına bile anlatmamış sırrını. Yüzlerce insanın içinden neden Fethullah Gülen? Sizce kim seçti onu?

Fethullah’ı şekillendirenler, onu bu hâle getirenler, çok kabiliyetli, çok bilgili olduğundan seçmediler onu. Kim yaptı peki bunu böyle? Devlet, kendi istedi. Devlet, yaptı bunu. O günlerde CIA ile MİT arasında ne fark var? Yani Fethullah Gülen, uluslararası bir projedir Türkiye’de.

GÜLEN'İ, ÖMER NASUHİ BİLMEN'E MİT GÖNDERDİ

Fethullah Gülen’i, dönemin Diyanet İşleri Başkanı ile görüştürmüşler. O hadiseyi sizden dinleyebilir miyiz?

Ömer Nasuhi Bilmen, Diyanet İşleri Başkanı o zamanlar. Kendisi, Türkiye’de gelmiş geçmiş en önemli Diyanet İşleri başkanlarından birisidir. Ömer Nasuhi Bilmen Diyanet Başkanı iken devlet, Fethullah Gülen’in yakasına mikrofon taktı; onunla röportaja gönderdi. Devlet, yani MİT gönderiyor. Fethullah, böyle bir görevi de yükleniyor. Yani şunu söylemek istiyorum: Fethullah’ı zirveye çıkaran, bizim devletimizin kendisidir. Yalçın Küçük’ün sevdiğim bir lafı var. Diyor ki, “Bir insan, kendi kabiliyeti ve gayretiyle zirvede değilse onu, oraya itmişlerdir.”

SAİD NURSİ'NİN BÖYLE BİR SÖZÜ YOK

Yılmaz Durak'ın, ayrıca röportajda ileri sürdüğü gibi Said Nursi'nin "Bana bir vahiy geldi, yazdım” şeklinde bir sözü yok. Bu söz Said Nursi karşıtlarının uydurduğu bir söz. Said Nursi eserlerini ilhamen kaleme aldığını belirtmiştir. İlham ise vahiy değildir. 

İlham ve vahiyle ilgili tartışmalara verilen cevaplardan bir kısımını tekrar hatırlatıyoruz:

Metin Karabaşoğlu: Said Nursi gibi bana da yazdırıldı, yoksa size yazdırılmıyor mu?

On yıl kadar önceydi bir dernekte yönetim kurulunda bir dönem beraber görev yaptığımız bir arkadaş. Bir ortamda “Yoksa size de mi yazdırılıyor?” filan diye kendince bir dokundurmada bulundu. Risale-i Nur’la olan irtibatımı bildiği için. Ben de dedim ki “Evet, bana da yazdırılıyor. Çünkü ben, ‘sizi ve fiillerinizi yaratan O’dur’, diye bildiren Kur’an’a inanıyorum dedim. Bu Kur’an’ın bir ayetidir. Sizi ve fiillerinizi yaratan O’dur. Yoksa size yazdırılmıyor mu? Yoksa siz fiillerinizin Allah’ın iradesi, kudreti olmaksızın vücuda geldiğine mi inanıyorsunuz?” dedim. Güya espri yapıyordu sonra yüzü ciddi bir şekilde asıldı. Bediüzzaman’ın haşa kendine vahiy geldiği gibi bir iddia değil bilakis bir mümin olarak tevhitteki hassasiyetinden, Kur’an’a olan imanından geldiğinin cevabı vardı o sözün içerisinde. Diğer taraftan böyle bir hassasiyete karşı lakaytlık ve gerekli anlama çabasının olmayışının bir işareti de vardı. Ona göre o cevap herkese teşmil edilebilir bir şey. Şimdi Kur’an’ın bize sürekli uyardığı nokta bu değil midir? Baştan sona kâinata tefekkürünü ondan sonra dönüp kendimize ehadiyet dersi bunun için verilmez mi. (Tamamı için tıklayınız)

Prof. Dr. Şadi Eren: Said Nursi'nin risaleler ile ilgili 'bana yazdırıldı' sözü ne demek?

Bediüzzamanın tenkid edilen yönlerinden biri, Nur Risalelerini ilhamen yazıldığını söylemesidir. Risalelerde zaman zaman "bunlar bana yazdırıldı", "kalbime ihtar edildi" gibi ifadeler geçmektedir.

Buna gelen itiraz, aslında vahye gelen bir itirazdır. Ümmi bir insana vahiy geliyorsa, bir başka insana ilham gelmesi reddedilmemelidir.

Meselenin esası şudur: Allah peygamberlerine vahyettiği gibi, seçkin bazı kullarına da ilham eder. Şair gibi hassas bazı kimselerin ilhama mazhar oldukları gözler önünde iken, bütün hayatını Kur'an hizmetine adayan bir Bediüzzamanın ilhama mazhar olduğunu reddetmek, insanfla bağdaşır bir durum değildir.

Kelime olarak ilham, “bir şeyi birden yutturmak” anlamında olup, ıstılah olarak “kalbe bir takım mana ve fikirlerin ilkâ edilmesi” anlamında kullanılır. “Allah’ın, kulun kalbine bıraktığı şey”, “feyz yoluyla kalbe bırakılan şey” tarzında da ifade edilmiştir.

Istılahî anlamdaki vahiy, peygamberlere has bir keyfiyet iken, ilham daha umumî bir karakter taşır. Veli kulun kalbine gelen ilham, meleklere yapılan ilham, hatta arı gibi hayvanlara yapılan ilhama kadar şümullü bir ifadedir. (Tamamı için tıklayınız)

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum