Said Nursi'nin davasını büyüten sır bu mektuplarda

Said Nursi'nin davasını büyüten sır bu mektuplarda

Diğer dava adamlarından ayıran en büyük özelliklerden biri

Melih Turan'ın haberi:
 
Her fikir öncüsünün vefatıyla ardında bıraktığı kitaplar, onların fikrî açılımına, davasına ve gayelerine birer şahittirler. Lakin genellikle büyük adamların ardına bıraktığı eserlerinden başka bir şeyler eksik kalmıştır. Mesela meslek ve meşrebleri. Bir edebiyat, din, felsefe öncüsünün hayatını ve fikriyatını tam anlamaya yetmiyor maalesef geride bıraktıkları kaynak eserler. Onları ilmen tanımak istenildiği gibi amelen dahi tanımak isteniliyor. Yani yaşayış itibariyle de dava adamları bilinmek istiyor.
 
Mevlana’nın Mesnevisi, Yunus Emre’nin şiirleri bizlere onların sadece düşünce ve edebi aktarımlarından ibaret. Hayatlarına dava ettikleri gayelerindeki metoda yönelik ciddi bir birikim oluşturmuyor ne yazık ki. 
 
Burada Bediüzzaman Said Nursi'nin meşhur Risale-i Nur Külliyatı içerisinde olduğu halde dışarıdan fazlaca bilinmeyen üç eserini nazara vermeye çalışacağım. 
 
Barla, Kastamonu ve Emirdağ Lahikaları. Başka bir dil ile Bediüzzaman’ın ve talebelerinin aralarındaki musahabeler, konuşmalar. Said Nursi’yi bir dava adamı olarak diğer dava fertlerinden ayıran en büyük özelliklerinden biri ve davasının vefatından sonra dahi gitgide büyüyerek yayılmasının temel sebebi işbu lahikalardır.
 
Yüksek bir medrese salonu ve meclis-i nurani 
 
Lahika kelime anlamı ile ilave, eklenti demektir. Bediüzzaman’ın Barla’ya sürgününden sonra orada irtibat sağladığı köy halkı ve yakın çevre ile aralarındaki mektuplar çoğalınca, Mektubat eserinin 27. Mektubu olarak farklı kitaplara ayrılmış. Sürgünün devam ettiği şehirlerin isimlerini taşıyan bu kitaplar Said Nursi ile talebelerinin arasında geçmiş ve gelecek nesle aktarılacak muhaverelerden ibarettir.
 
Bediüzzaman bu lahikaları yüksek bir medrese salonu ve meclis-i nurani olarak tanımlar. Zira her talebeye Kur’an tefsirinden istifadelerini sunmakla hazır ve gelecek nesle Nur mesleğinin ve meşrebinin devamlılığını sağlayacak düsturları aktarır. Gelecek asrın insanlarına hangi aşamalardan buralara gelindiğini, Kur’anî hizmette nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini ve gösteren birer mirastır.
 
Barla Lahikasından başlar isek bu kitap, Risale-i Nur’ların ilk yazıldığı dönemlerde halka ve ilme olan tesiri üzerine yazılmış halisane mektuplardır. Halis olmasının sebebi, mektupları yazan zatların, ileride neşredileceğini bilmediklerinden tasannuya girmeden kendi lisan-ı hallerini yazıya dökmelerdir.
 
Kastamonu ve Emirdağ Lahikaları ise Risale-i Nur hizmetinin sosyal yaşama dair düsturlarını ihtiva eder. Bediüzzaman bu mektuplarda hem Risale-i Nur hakkında geri bildirim alır, hem dikkat ve ihtiyata, dayanışma ve birliğe, ihlasa ve kardeşliğe sevk edecek çareler sunar. Emirdağ Lahikası ise ikiye ayrılır. İkinci kısmının bir bölümü zamanın Demokrat Parti iktidarı ve yürütücülerine İslami toplum hayatının siyasi dairede tatbikine dair geçerliliğini hâlâ koruyan tavsiyeler ve yöntemler ile doludur. 
 
Mezkur kitapların Türkiye’ye kazandırdığı büyük açılımlara gelirsek... Bediüzzaman’ın bu noktadaki gayreti İslam harflerinin unutulmamasını, sadece ilim erbabında kalmayarak halkın harf devriminden sonra kendi yazılarını sürdürmelerini, İslam kütüphanesinin tekrar ihya edilmesini sağlamıştır. Ve Bediüzzaman bunları yasak olmasına rağmen devam ettirmiş ve bir neslin çürü(tül)mesine meydan okumuştur. Devam eden sürgünler, hapisler ve mahkemeler kendisini bu davasından geri bırakmamıştır. Edebi türler açısından da Türkiye tarihinde mektup türünde nadide eserlerdir.
 
O mektuplar talebeleri teşvik, takviye ve teskin etmişti
 
Bugün ekseriyetle Osmanlıcanın yaygın olmasını Bediüzzaman’a müteşekkiriz. Bugün ülke geneline yayılan Osmanlıca kurslar, dergiler ve kitapların genelini Bediüzzaman’ın talebesi Hüsrev Altınbaşak’ın kurmuş olduğu Hayrat Vakfı'na borçluyuz. Zira Hüsrev Efendi'nin üstadından miras aldığı Osmanlıca yazı geleneğini devam ettirmesi bugün yüzbinlerce kişinin İslam harfleri ile okumasına vesile olmuştur. 
 
Lahikaların başka bir kazanımı da halkı İslam’a yapılan hücumlardan dolayı intibaha getirmesi ve birlik ve beraberliği netice vermesidir. Anadolu’da lahikalar bazen hususi postacılar ile, bazen devlet postanesiyle gidip gelmiş ve insanlarda ayrı bir şevk uyandırmıştır. Bediüzzaman kendi yazdığı mektuplarda daima talebelerini (kendi diliyle ders arkadaşlarını) teşvik, takviye ve teskin etmiştir. İnsanları ümitsizliğe sevk den hadiselerde umutlar tazelenmiş, takdirkar işler yaşandığında bunu yayarak Anadolu’nun diğer muhitlerinde şevk uyandırmıştır. 
 
Tabiri caizse İslam’a perde çekilmeye çalışılan bir vakitte bu mektuplar perde altında müspet bir direniş olmuş ve meyvelerini günümüze kadar vermiş ve vermektedir. Başta dediğimiz gibi Bediüzzaman’ı diğer fikir adamlardan ayıran temel etken rehberliğini kendisinin ve talebelerinin yazdığı mektuplar vesilesiyle hem Anadolu halkına, hem hazır nesle, hem de nesl-i atiye yaymış olmasıdır. Bu yüzdendir ki Risale-i Nur takipçileri başlarında bir liderin olmadığı takdirde ilerleyebilir ve davalarını bizzat üstadlarından takip 
edebilmektedirler.
 
Kaynak: Dünya Bizim

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum