Said Nursi ve Mevlana Sempozyumundan intikal edenler

Her hareketi orijinal olan insanlar çok azdır. Bediüzzaman’ın her hareketi ona yakışır bir keyfiyette ve çok anlamlıdır. Isparta’dan Urfa’ya doğru giderken, o tekrar Isparta’ya döneceğini biliyordu. Peki ne diye gidiyordu?

Büyük adamların adımları piyano tuşları gibidir, bize görünen sesi ile bize görünmeyen maveradaki görüntüsü bir değildir. Bütün Asya ve Avrupa’yı kalbi hitapları ile etkilemiş Hz. Mevlana’nın yanına uğrayıp ebedi istirahatgahının kapısına doğru gidiyordu. Oraya gitmeden önce Mevlana hazretlerinin yanına ne için, ne duygularla vardı? Bizim bunları hissetmemiz imkansız ama hareketin çok anlamlılık yapısı içinde kendisinden altı yüz elli yıl önce dinin o günün şartlarında yeni bir yorumunu yapmış ve Üstadım dediği insanın merkadı mübarekine ayakkabılarını çıkararak varması ve orada iki ruhun buluşmaları ne kadar büyük bir keyfiyettir.

Açıl maverai kainat bize açıl, göster ahvalininin keyfiyetini demek geliyor insanın. Belki görevim bitti devraldığım görevi hakkıyla yaptım seninle buluşmaya geliyorum, belki Cenab-ı Mevlana muakıbım benden sonra  vadiyi risaletin büyük eri bir müddet  sonra gelecek bize mülaki olacak ey varlık ötesinin büyük insanları, ebediyet vadisinin büyük erleri. Kalkın, hazırlanın. Helaket ve felaket asrının insanı geliyor, geliyor tağutlara boyun eğmeyen, korku duvarını aşmış, hakkın sesini yerden kaldırıp  semaya asmış olan adam geliyor.

Küçük adam olmak ne küçük şey, büyük adam olamamak ne ayıp şey. Bir büyük adamın arkasından koşma iktidarı varken günlük hayatın fantezilerine boğulmak ne kötü şey. İsmail Benek tek renkli şeyleri sevmez. Onun renkli sözlerinden biri: “Bediüzzaman muhabbetin velisinden muhabbetin nebisine gidiyordu.” Bunu duyunca “gerçekten sen bunu söyledin mi” dedim. Hayatta dayanamadığım şeylerin başında böyle sözler gelir. Benim karşısında çıldırdığım sözleri anlamayı bile bir kabahat sayan adamlara dayanamıyorum. Sadeleştirmeye dayanamadığım gibi, anlamamaya, ısrara da dayanamıyorum.

Isparta’dan ayrılırken yedi yılını yedi büyük cengaverle geçirmiş insan, evini terkederken ona son bir defa baktığında neler düşündü?
“Mademki gidiyorum bırakıp burda seni/Bir daha seyredeyim ne olur durda seni”
demiştir. Isparta’daki evine bakmıştır.

Horhor’daki ağaca onun için son bir defa sarılmayı talebesi Zübeyr’e söyleyen Bediüzzaman, eşyalara, nesnelere ruhuyla bağlı idi. Yıllarca yaşadığı Barla’ya döndüğünde evinin önündeki ağaca sarılarak hüngür hüngür ağlamış olan Bediüzzaman. Böyle bir ruh ömrünün son dönemlerini geçirdiği mekana nasıl bir duygu ile baktı? Etrafındakilere birşeyler söyledi mi acaba?

Mevlana ve Bediüzzaman, Isparta’dan Urfa’ya uzanan bir yolcululuğun mebde ve müntehası. Hicret yolu bir seyahat gibidir ama asırlarca manası ve muhtevası Müslüman toplumları etkilemiştir. Üstadın Isparta’dan Urfa‘ya yürüyüşü zahiren bir yürüyüştür ama manaları bu sempozyumla bir nebze irdelenmiştir. Isparta Bediüzzaman, Konya  Mevlana, Urfa Hazreti İbrahim. İki büyük anlam dağı bir büyük okyanusun etrafında yer almış Halilür Rahman okyanusu. Bediüzzaman ve Mevlana dağı ile muhat. Bediüzzaman’ın kendi mekanından bir peygamber mekanına bir sevgi  velisinden hareketle gitmesi Türkiye’nin en çok muhtaç olduğu sevginin yeniden inşası için bir büyük, gerçekçi ve sembolik anlamlar yüklenen bir seyahattir.

Türkiye’deki cemaatler esperantosunun artık Mevlanavari bir rüzgarla birbirlerine dönmelerini anlatır. Teorik kavgaların yerini sevginin sıcaklığının almasını anlatır. Bu sempozyum, Allah’a ülke üzerinde bir hikmet sevgi ve şefkat bulutu estirmesi için duadır. Risale Akademi bir büyük birliktelik kurmak için koşmanın adıdır.

Bugün Türkiye insanının Bediüzzaman’ın fikirlerine ihtiyacı olduğu kadar, Bediüzzaman’ın talebelerinin de Mevlana’nın, kusurlara rağmen insanı kucaklayan öğretisine ihtiyacı vardır. Bediüzzaman her zaman her bahsi geçtiğinde Hz. Mevlana’ya tazimkar bir dil kullanmış, eserlerinin onun vadisinde başka bir kıvamda devam ettiğini söylemiştir. Ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki bugün içinde bulunduğumuz insanların aşk, şefkat ve tefekkür tarikinden çok uzak olduklarını görmekteyiz.

Sempozyum bir yerde ağırlıklı olarak karşılaştırmalar üzerine kurulmuştu. Bilal  Kuşpınar insan kavramı, vahdet-i vücut anlayışı, Hüsamettin Erdem, Bünyamin Duran, hikmet, Hoo Soo Lee Asya’da tesirlerini anlatı her iki büyük insanın. Saim Kayadibi kalp perspektifini, Ferid Alataş öğretileri karşılaştırdı. Mohseni, Mevlevi bakışın ölümünü, İbrahim Coşkun nedensellik prensibini, Veysel Güllüce iki büyük mesneviyi yorumladı. Mustafa Eğilmez Bediüzzaman üzerine yapılan çalışmaları kritize etti. Züleyha Çolak İngilizce her iki mesneviyi yorumladı. Necip Dikici iki şahsın ortamını yorumladı. Valkenberg iki büyüğün ruhsal ve fiziki ortamını anlattı. Himmet Uç, iki küberanın ilişkilerini eserler bağlamında yorumladı. Kenan Ören iki şahsın sevgi anlayışını anlattı. Şadi Eren’in nefsin mahiyet ve terbiyesi konusundaki bir onu bir öbürünü anlatması etkileyici idi. Bediüzzaman’ın nefsi anlatımda nasıl asrını Rumi’nin de kendi asrının mantığına uygun konuştuğunu anlattı. Yasin Yılmaz iki şahsı düşünce tarihinde yorumladı. Musa Kazım Yılmaz, her iki şahsın kurmaca tarzını, dramatizasyon yani temsil tekniklerini ve hikayelerini yorumladı, etkileyici idi. Ali Bakkal ahlak üzerinde yoğunlaştı iki büyükte. Kırkkılıç, hitapla tebliği ifade etti. Bir üniversitede öğrencilere verilseydi daha semeradar olurdu, inşallah o günler  de gelir.

Sempozyumun bitiminde, on iki maddelik bildiri yayınlandı. Bunlar yapılanların tesiri ve geleceğe dönük çalışmaların kanevası idi. Gözümüze ibret, kalbimize şefkat ve muhabbet ver, bizi de onların yolunda yürüt diyelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum