‘Said Nursi ve dinlerarası diyalog’ hezeyanlarına cevap

‘Said Nursi ve dinlerarası diyalog’ hezeyanlarına cevap

Prof. Dr. Ahmet Akgündüz "dinlerarası diyalog" iddialarına cevap verdi.

Risale Haber – Haber Merkezi

Risale-i Nur eserleri üzerine çalışmalarıyla da tanınan Rotterdam İslam Üniversitesi rektörü Prof. Dr Ahmet Akgündüz ‘Said Nursi ve dinlerarası diyalog’ üzerine Nur talebelerine hakkında yapılan yanlış iddialara ‘hezeyan’ diyerek cevap verdi.

Akgündüz, “Diyalog ile Alakalı Bediüzzaman’a Sıçratılmak İstenen Çamurlara Belgelerle Cevaptır” başlığıyla yaptığı açıklamada “Bir belgesel veya YouTube videosunda, ya cehaletlerinden ya da Nura düşmanlıklarından dolayı, son fitne hadisesini de fırsat bilerek Bediüzzaman ile fitne başı Gülen’i aynı kefeye koyan bazı hezeyanlar yayınlanmıştır. Hata ve yalanlarla dolu bu iddiaları çürütmek bizim vazifemizdir” dedi.

Bediüzzaman Hazretleri’nin Papa’ya mektup göndermediğini ifade eden Akgündüz şunları kaydetti: “Bediüzzaman Hazretleri, Papa’ya mektup falan göndermemiştir. Tam tersine Hz. Muhammed’in (asm) peygamberliğini isbat eden Zülfikar Mecmuası adlı eseriyle tevhidi isbat eyleyen Asa-yı Musa kitabını 1951 yılında Papa’ya göndermiştir. Kaldı ki, Bediüzzaman’ın ‘İslam’dan taviz vererek İslam’a hizmet edilmez’ düsturu hayat prensibidir. Bediüzzaman’ın şu sözlerini önceden hatrırlatmak istiyoruz:

  • “Nasraniyet, ya intifa ya ıstıfa bulacak. İslâm'a karşı teslim olup terk-i silâh edecek.” Sözler ( 703 )
  • Dinsiz bir millet yaşamaz. Asya, din noktasında Avrupa’ya benzemez. Ve İslâmiyet, hayat-ı şahsiye ve uhreviye cihetinde Hıristiyanlığa uymaz. Ve dinsiz bir müslüman, başka dinsizler gibi olmaz.”
  • Ben ise bütün Avrupa'ya boykot yapıp, yalnız memleketimin mamulâtını giyerim”
  • “Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın şahsiyet-i maneviyesinden ibaret olan hakikî İsevîlik dini zuhur edecek, yani rahmet-i İlahiyenin semasından nüzul edecek; hâl-i hazır Hristiyanlık dini o hakikata karşı tasaffi edecek, hurafattan ve tahrifattan sıyrılacak, hakaik-i İslâmiye ile birleşecek; manen Hristiyanlık bir nevi İslâmiyete inkılab edecektir. Ve Kur'ana iktida ederek, o İsevîlik şahs-ı manevîsi tâbi' ve İslâmiyet metbu' makamında kalacak; din-i hak bu iltihak neticesinde azîm bir kuvvet bulacaktır.” Mektubat ( 57 )

Prof. Dr. Ahmet Akgündüz konu ile açıklamasının devamında Bediüzzaman’ı hayatından örneklerle konuya açıklık getirdi.

1.  BEDİÜZZAMAN’IN PAPA’YA GÖNDERDİĞİ KİTAPLAR VE PAPA’NIN CEVÂBÎ MEKTUBU: 22 ŞUBAT 1951

Bedîüzzaman Said Nursî ile birlikte Denizli ve Afyon hapislerinde mevkuf bulunan Selâhaddin Çelebi, babası merhum Nazif Çelebi ile birlikte Nur eserlerini ilk defa teksir makinasıyla biner nüsha neşretmişler ve dünyanın muhtelif merkezlerine göndermişlerdir. Bu merkezlerden çeşitli teşekkür mektupları gelmiştir. Bunlar arasında Papalıktan gelen cevabı aynen alacağız.

Hazret-i Üstâd, bütün hayatında, Avrupa’nın ve ecnebilerin İslâm âlemine vurdukları hainane darbelerden ve musallat ettikleri gizli ifsad komitelerinin ifsadlarından ve İslâm âleminin içine soktukları medeniyet namı altındaki san’at ve terakkiyât hususları hariç mimsiz pis, rezil sefahat ve lehviyattan, ayrıca da İslâm âleminde türettikleri ırkçılık gibi pis hasletlerden dolayı; Avrupa’ya karşı daima nefretli davranmış ve onların bu cihetteki durumlarına muhabbeten, dostluktan, hele hele taklidden iğrenmiş, uzak kalmış ve o tip bir taklidçiliği her zaman milliyetsizlik, tinetsizlik saymıştır. Avrupaya karşı bu şekil bir muhabbeti aynı zamanda çok zararlı, çok hatarlı ve körü körüne bir iltihak addetmiştir.

Ama bunun yanında da, her zaman Hıristiyanlık âleminden hakikî dindar bir ruhani cemaatının İslâma iltihaklarını, yardımlarını Bazı sahih hadislerin işaretleriyle olacağını da ümidle beklemiştir. Evet Hazret-i Üstâd bunları Resulullah Efendimizin Hazret-i İsa (A.S) ile ilgili hadis-i şeriflerinin işaretlerinden aldığı kesin bir kanaatla, bu büyük hâdiseye hep muntazır kalmıştır. Hatta Avrupa’da, Amerika’da bu hakikat lehine ve ona işaret edici en ufak kıpırdanışları dahi çok ehemmiyetle değerlendirmiş ve hadislerdeki o büyük hakikatın bir alâmeti, bir nişanı, bir işareti olarak tatbik etmeye çalışmıştır. Risâle-i Nur eserlerinde bu mevzu’un bir çok defalar ele alındığı okuyanların malûmlarıdır.

1950’de Almanya’ya Berlin’e gönderilen Zülfikar ve Gençlik Rehberleri münasebetiyle, yine ehemmiyetle değerlendirmeli beyânlarda bulunmuştur. Daha sonra aynı yıl içinde Papa’ya gönderilen Zülfikar eseri ve 1953’de İstanbul’da Üstâd’ın bizzat gidip Fener Patriğiyle görüşmesi dahi, onun bu meseleye ne derece ehemmiyetle baktığını ve o büyük hakikatın tezahürünü ne kadar ve nasıl beklediğini göstermeye kâfidir.

Papa’ya gönderilen Zülfikar kitabıyla ilgili girişim ve Hazret-i Üstâd’ın bu husustaki ifadeleri gelecek şekildedir ve 29.12.1950’de Salâhaddin Çelebi’nin Üstâd Hazretlerine yazdığı bir mektubunda ezcümle şunları yazmıştır:

Câmi’ül-Ezher’e ve Pakistan Sefirine, Roma Vatikan Papa’ya birer Zülfikar hediye edilecektir.

Almanya’da Müslüman reisi Berlin camii imamına bir Zülfikar hediye edilmiştir. Vasıta olan Hacı Bey söyledi: “Berlin gazetelerinde gayet kıymettar olan Bedîüzzaman Hazretlerinin Zülfikar’ını ilan etmişler.” Tayyare Acentası Hacı Bey tarafından Zülfikar hediye edilmiştir...

Abdurrahman Salâhaddin Çelebi.

Buna karşılık Papa’dan gelen cevap aynen şöyledir:

Papalık Makam-ı Âlisi Kalem-i Mahsusu Başkitabet Dairesi, Vatikan

22 Şubat 1951

Numara: 23 22 47

Efendim!

Zülfikar nam el yazısı güzel eseriniz İstanbul’da Papalık makam-ı vekâleti vasıtasiyle Papa Hazretlerine takdim edilmiştir. Bu nazik saygınızdan dolayı gayet mütehassis olduklarını bildirirken, üzerinize Cenab-ı Hakkın lûtuflarını dileklerini tebliğe beni memur ettiklerini arza müsaraat eylerim. Bu vesile ile saygılarımı sunarım.

İmza: Vatikan Kâtibi. [1]

Bahri Çağlar anlatıyor:

“Pa­pa’nın ce­va­bî mek­tu­bu ben­de”

Üs­tad, Pa­pa’ya Zülfikar’ı gön­de­ri­yor. Pa­pa ce­va­ben mek­tup ya­zı­yor. Mek­tup­tan bir par­ça: “‘O gü­zel el ya­zı­lı gön­der­miş ol­du­ğun Kur’ân tef­si­ri Zülfikar Mecmuası­nı al­dım. Ce­nab-ı Hak sa­na lü­tuf ih­san et­sin. ’

Bu mek­tup şim­di ben­de... [2]

Risâle-i Nur’un çeşitli yerlerinde Zülfikâr-ı Mucizât, Zülfikar Mecmuası, Zülfikar-ı Mucizât-ı Kur’âniye Mecmuası gibi isimlerle anılır. Pek çok yerde ise Asâ-yı Mûsâ isimli risâleyle zikredilir ve her iki Risâlenin iman hakikatlerini ispat konusundaki önemi hatırlatılır.

Başta Kur’an-ı Kerim’in pek çok açıdan mu’cize oluşunun ele alındığı 25. Söz ve Hz. Peygamber’in (a.s.m.) peygamberliğini ispat eden 19. Mektup Risâleleri olmak üzere, aynı çerçevede Risâle-i Nur’un çeşitli yerlerinde yer alan bölümlerin bir araya getirilmesiyle ortaya çıkmıştır. Üstad Bedîüzzaman bu eserinin başında, özellikle hâfızlar ve hocaların Zülfikar’a şiddetle muhtaç olduğunu ifade eder.

Bu eserin Hıristiyan Âleminin bir nevi dini ve ruhani reisi olan Papaya gönderilmesiyle, vahdaniyet-i ilâhiyye, Risâlet-i Muhammediye Aleyhisselâtü Vesselâm ve Kur’ân’ın kelamullah olduğunu ispat eden bu eser, mezkûr tebliği de yapmış oluyordu. [3]

2. FENER PATRİĞİ İLE GÖRÜŞME

Üstteki hâdise ve mesele münasebetiyle, Hazret-i Üstâd Bedîüzzaman’ın 1953 yaz aylarında, hususi şekilde gidip İstanbul Fener Patriği Alt Henagoras ile görüşmesini burada kaydetmek lâzımdır. Üstâd’ın bu görüşmesi manidardı. İslâm ve hakikî Hıristiyanlık dinlerinin barışmasının veya hiç olmazsa esas mes’elelerde ittifakın tebliği gibi idi.

O günlerde Üstâd’la beraber bulunmuş halen hayatta Nur Talebelerinden bir çoğu rivayet ederler ki: Bir gün Hazret-i Üstâd, yanında Üniversiteli Ziya Arun olduğu halde, Fener’deki Patriğe gitmiş, görüşmüş ve ona:

Hristiyanlığın din-i hakikisi olan tevhid ve nübüvveti kabul ettiğiniz gibi, Hazret-i Muhammedi de (A. S. M) peygamber ve Kur’ân-ı Kerimi de Kitabullah olarak kabul ederseniz, ehl-i necat olacaksınız.” dedi.

Patrik Althenagoras cevabında: “Ben kabul ediyorum...” deyince Bedîüzzaman: “O halde siz bunu dünyanın diğer ruhanî reislerine de söylüyor musunuz?”

Patrik: “Söylüyorum, amma onlar kabul etmiyorlar.” diye cevab vermiş.

Bu hâdiseyi nakleden, Üstâd’ın o sıra beraberinde bulunmuş birçok talebesi hâlâ hayattadır. Ezcümle şimdi Almanya’da bulunan Abdulmuhsin, Mehmed Fırıncı vesaire...

Mehmed Fırıncı anlatıyor:

"Üstadın Fener Patriğiyle görüşmesi"

Çarşamba'da Ziya Arun kardeşimizle birlikte gezmeye gitmişlerdi. Eve döndüklerinde Ziya Arun heyecanlı bir şekilde. Üstadla birlikte Fener Patrikhânesine gittiklerini ve Üstadın Patrik Athenagoras'la görüşüp konuştuğunu anlattı. [4]

[1]    Emirdağ Lâhikası, c. II, sh. 62.

[2]    Bahri Çağ­lar Ağabey 1899 Bar­la do­ğum­lu­dur. Ağustos 1984’te Barla’da vefat etmiştir. Bah­ri Ağabey, 1927 se­ne­sin­de Bar­la’ya nef­ye­dildi­ğinde Bedîüzzaman Hazretlerini bir hafta kadar evin­de mi­sa­fir eden ders­hâne­nin bi­ti­şi­ğin­de­ki Yo­kuş­ba­şı Mes­ci­di’nin imamı Mu­ha­cir Hâfız Ahmed’in da­ma­dı­dır. Özcan, Ağabeyler Anlatıyor, c. I, sh. 69 vd.

[3]    Badıllı, Bedîüzzaman Said-i Nursî Mufassal Tarihçe-i Hayatı, c. III, 1837.

[4]    Şahiner, Son Şahitler, c. IV, sh. 307 vd.

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum