Said Nursi, Risale-i Nur'u Kur’an’dan ilham alarak yazdı

Said Nursi, Risale-i Nur'u Kur’an’dan ilham alarak yazdı

Bediüzzaman’ın talebesi Abdülkadir Badıllı ağabey vahiy-ilham farkını Risale Haber'e açıkladı

Risale Haber-Haber Merkezi

Bediüzzaman Hazretlerinin talebelerinden Abdülkadir Badıllı ağabey, vahiy ve ilham arasındaki farkı anlattı. Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin “bana yazdırıldı” cümlesini de açıklayan Badıllı ağabey kasıtlı veya yanlış anlamalara da cevap verdi:

Vahiy ve ilham

Vahiy başkadır, ilham başkadır. Vahiy varsa ve hakikatlı ise, ilham da vardır ve hakikatlıdır. Başka bir ifade ile peygamberlik müessesesi beşeriyette var ise ilham müessesi de vardır. Vahiy peygamberlere mahsus Rabbani bir ilka, bir italedir. İlham ise, umumi ve amm olduğu halde, derece ve mertebeleri değişiktir, ayrıdır. İlhamlar hayvanat ilhamlarından tut, ta ahass-ı havass kümmellin-i evliyalara ve ta mukarreb melaikelere kadar derece ve mertebeleri vardır. Nahl süresinde “Senin Rabbin bal arısına vahyetti” mealinde ayet-i kerimesiyle ilham hakikatini müslim, akil ve alim kimselere göstermektedir. Ayetteki bal arısına vahiy tabiri elbetteki melek vasıtasıyla Peygamberlere gelen vahiy değil, ilhamdır.

Bediüzzaman Yedinci Şu’a olan Ayet-ül Kübra risalesinde birinci makamın ondördüncü mertebesinde vahiy ve ilhamı ayrı ayrı olarak şöyle dile getirmiştir. “Vahyin hakikatı beş hakikat-ı kudsiyeyi ifade ve ifaze ediyor diye anladı.

Birincisi: denilen, beşerin akıllarına ve fehimlerine göre konuşmak, bir tenezzül-ü İlâhîdir” diyerek beş hakikat içinde vahyin hakikatını akli ve mantıki bir tarzda ispat etmiştir.

Ve ilhamların hakikatı için de: Sâdık ilhamlar, gerçi bir cihette vahye benzerler ve bir nevi mükâleme-i Rabbâniyedir; fakat iki fark vardır.

Birincisi: İlhamdan çok yüksek olan vahyin ekseri melâike vasıtasıyla; ve ilhamın ekseri vasıtasız olmasıdır…

Padişah-ı Ezelînin, umum âlemlerin Rabbi ismiyle ve kâinat Hâlıkı ünvanıyla, vahiyle ve vahyin hizmetini gören şümullü ilhamlarıyla mükâlemesi olduğu gibi; herbir ferdin, herbir zîhayatın Rabbi ve Hâlıkı olmak haysiyetiyle, hususi bir surette,fakat perdeler arkasında onların kàbiliyetine göre bir tarz-ı mükâlemesi var.

İkinci fark: Vahiy gölgesizdir, sâfidir, havassa hastır. İlham ise gölgelidir, renkler karışır, umumîdir. Melâike ilhamları ve insan ilhamları ve hayvanat ilhamları gibi, çeşit çeşit, hem pek çok envâlarıyla, denizlerin katreleri kadar kelimat-ı Rabbâniyenin teksirine medar bir zemin teşkil ediyor.

âyetinin bir vechini tefsir ediyor anladı.

Meali: Ey Resul-i kerim’deki Benim Rabbimin kelimatını yazmak için eğer deniz mürekkeb olsa yazsa da,benim Rabbimin kelimeleri bitmeden önce deniz bitecektir. Ve bu bahsin devamı…

Birinci Şua’ın 24.ayetinde “تَنْزِيلُ الْكِتَابِ” kelimesi 951 ederek, Risale-i Nurun makamı olan 948 (Dokuz yüz kırk sekiz) sırlı üç farkla tevafuk noktasından bakar.

Birden hatıra geldi ki: Bu üç farkın sırrı ise Risaletü’n-Nur’un mertebesi üçüncüde olmasıdır. Yani vahiy değil ve olamaz. Hem umumiyetle dahi ilham değil, belki ekseriyetle Kur’ân’ın feyziyle ve medediyle kalbe gelen sünuhat ve istihracat-ı Kur’âniyedir.

İşte Bediüzzaman Hazretleri son derece samimi ve yakin bir itikad ile Risale-i Nurun bir çok yerlerinde “Risale-i Nur benim malım değil, Kur’anındır. Kur’andan mülhemdir.” Ya da “Bana yazdırıldı” gibi ifadeleri bulunmaktadır. Bunun yanında Risale-i Nurun bir çok yerlerinde vahiy ile ilhamı birbirinden o kadar bariz farkla ayırıyor ki zerrece insafı olan kimseler, Hazret-i üstadın damenine hiçbir yanlışını ve İslam akidesine mugayir isnadlarda bulunamazlar.

İslam aleminde bazı ğuluvlu ehl-i tarikat ve bir kısım şialar: Velayetin nübüvvetten üstün olduğu iddiasında bulunmuş ve halen bulunmakta olan kimselerin hatalarını Risale-i Nurun bir çok yerinde dinen ve ilmen ispat etmiş, ortaya koymuştur. Hiç bir veli makamı ne kadar yüksek olursa olsun, bir peygamberin mertebesine ulaşamıyacağını da ispat etmiştir.

İşte vahiy ve ilhamın veya Nübüvvet ve velayetin farkları hakkında herhalde şu hakikatlı izahlar maksadı ifade için yeterlidir sanırım. Yalnız bir ehl-i vukuf heyeti Gençlik Rehberi kitabı hakkında hazırladıkları raporda ilham meselesi hakkında şu bilgisizliği ileri sürmesi üzerine Üstadın çok güzel bir cevabı vardır şöyle:

“Ehl-i vukuf demiş ki: “Said-i Nursi“ kalbime ihtar edildi” vesaire demekle kendine bir çeşit vahiy geldiğini söylemek istiyor.

Cevaben Üstad şöyle demiş: “Benim bu gibi ifadelerimin manası şudur ki; Bana atfedilen meziyetlere layık değilim… Ben bir hizmetkarım, çekirdek gibi çürüdüm, gittim. Risale-i Nur ise, Kur’an-ı Hakimin tefsiridir,manasıdır.

Eğer vukufsuz ehl-i vukufun verdiği mana ilham da olsa; Hayvanattan tut ta melaikelere, ta insanlara ta herkese bir nev’ ilhama ve sünühata mazhar olduklarını ehl-i fen ve ehl-i ilim ittifak etmişler. Buna suç diyen ilim ve fenni inkar etmek lazım gelir. (Mufassal,1714)

İkinci cahilane tenkid ki: Bazı hocalar ve ehl-i vukuflar 1947’deki Afyon mahkemesi savacısının iddiası olan: “böyle acib davalarla Said Nursi belki bir zaman peygamberliğini dava ile hezeyana başlamış oluyor.” (Hata cetveli 57 Şua’alar)

Yine aynı savcı: “Kur’an-ı Kerime adeta bir nazire ..”(Hata cetveli 16 şua’lar)

Hazret-i Üstadın cevabları:

1-Bunun iftira ve hatasına eliyazübillah derim.Böyle hiç kimsenin hatırına gelmiyen ve bizi bilen hiç kimseyi kandıramayan isnadları elbette kanun, siyaset ve idarenin haricinde, bunda dehşetli bir mana hükmediyor ki, şeytanın da bile kimseyi inandıramadığı iftirayı ediyor.

2- Bin defa haşa! Risale-i Nur Kur’anın bu asırda bir mu’cize-i manevisinin bir ayinesi ve ondan tereşşuh etmiş bir tefsiri olduğuna bütün nurcuların ve Risale-i Nurdaki yazıları görenlerin kanaatleri, bu yanlışını tekzib ediyor.

Şu sondaki iftiralar gibi, belki daha dehşetlisi 1932’lerde bazı münafıklar tarafından, “Bediüzzaman yazdığı kitabları Kur’anın kudsiyyeti, mukaddesliği ayarındadır şeklinde empoze ediyor” diye orada burada fısıldamışlardır. Hazret-i Üstad bu bedbahtça iftiralara son derece celadet ve heybetli şu cevabı vermiştir.

29. Mektubun Üçüncü kısmının ikinci mes’elesi:

“Sözler namındaki yazılan risaleler Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyanın bir nevi tefsir-i hakikisi olduğu ve o tefsirin te’lifinde merci’ ve me’haz ve hakiki Üstad ve tam rehber sırf ayet-i kur’aniye olduğu ... ve fakır ve aciz bu müellifin hissesi onda sırf bir tercüman olduğu ve doğrudan doğruya o risaleler Kur’anın hakaikı ve o hakaikin bürhanları olduğu ve Kur’anın elinde bir kılınç hükmünde olarak o kal’ay-ı kudsiyyeye gelen tehacüma karşı davranan ve manen Kur’anın ma’nası ve layenfenk ondan gelmiş ma’nevi bir cüz’ü olduğunu… ve bütün kuvvetleriyle o Kur’ana bakar ve işaret ederler. Ve onu hedef ittihaz ederler … Ve ayatından gelen sünühat ve ilhamlar olduğu ve müellifin iktidar ve ihtiyarının pek fevkınde bir tarzda olduklarını mükerreren ispat edip beyan ettiğimiz halde, Kur’an namına ve Kur’an hesabına rekabetkarane bunlara bakmak ve onlardaki İ’caz-ı Kur’andan in’ikas eden cilveleri, Kur’anın hakiki i’cazı ile muvazene etmek ve rekabetkarane onların sukutunu ve kesadını ve çürüklüğünü arzu etmek elbette Kur’ana sadakat değildir. Çünkü; Kur’anın elindeki kılıncı Kur’ana çevirmek ve Kur’anın sadık hizmetkarını Kur’ana karşı mübareze vaziyetini vermek; ve Kur’andan gelen ve Kur’anın nurundan ve mizan-ı i’cazında bulunan nurlarını Kur’ana karşı muvazene etmek elbette bir hiyanettir ve bir cinayettir.. Sakın dikkat ediniz ki; nefs-i emmare bu cihette sizi aldatmasın. Hem Kur’an-ı azimüşşanın güneşini ayinelerdeki küçücük cilveleriyle muvazene edip kıymetini tenzil etmek ; ve cidden iltizam ve muhabbete layık olan o nurlara Kur’an hesabına bir nevi adavetkarane bakmakla onların feyizlerinden mahrum kalmak gibi bir divaneliktir. Acaba ehadis-i şerife Kur’anı tefsir ederken, Kur’an ile muvazene edilebilir mi? Hakiki bir tefsirdeki güzel hakikatleri hakaik-i kur’aniye ile muvazene edilebilir mi? Halbuki, risaleler ise; “Doğrudan doğruya üstadı, menbaı, ma’nası ve neticesi hakaik-ı imaniye ve Kur’aniyedir. Ve o hakaikin bürhanlarıdır. Madem hakikat budur. O risalelerde tezahür eden tevafukat-ı gaybiye doğrudan doğruya Kur’an-ı Hakimin bir nevi cilve-i i’cazıdır. Çünkü o risaleler i’caz-ı ma’nevisinin numuneleridir. Ve onlardaki tevafukat-ı gaybiye o i’caz-ı ma’nevisinin tecessüm etmiş bir nakşıdır denilebilir. Çünkü o hakaikin mevzuniyyeti ve intizamı ve güzelliğidir ki; muntazam üslup libasını giyer,çıkar.”-Bediüzzaman-

İşte Bediüzzaman Hazretleri bütün ehl-i sünnet ve cemaate uygun olan hak ve mütabık bir akide de olduğu her halde katiyen anlaşılmış oldu. Bediüzzaman bütün hulusiyetiyle, yazılan risalelerin kendi malı ve hüneri olmadığını her yerde ve her zaman ilan etmiştir. Ama katiyen hak ve hakikat olarak bu ilanı yapmıştır. Eğer bu Risaleler onun kendi fikri ve hüneri olmuş olsa idi mutlaka sair ulemanın eserlerinde olduğu gibi bir takım ciddi hatalar bulunurdu. Halbuki hiçbir kimse, şimdiye kadar onun eserlerinde küçükte olsa bir hata bulamamıştır. Çünkü Bediüzzaman Kur’anın hakaıkına çıkmış ve Kur’anın denizinde yüzmeye başlamıştır ve o cihetten en zirve makamını ihraz etmiştir.

Şeyh Abdul Vahhab-ı Şa’arani bu makama çıkanların artık her şey Kur’an’dan çıkarabilir demektedir. Eğer birisi Bediüzzaman gibi daha henüz 13-14 yaşlarında iken büyük ulemadan Bediüzzaman lakabını alabilmişse, şark ve garb alimlerini ilzam etmeye muvaffak olmuşsa, din için sünnet-i seniyye yolundan ayrılmamak için 25 beş sene sürgün, üç defa büyük hapis hayatı yaşayabilmişse ve hapiste diğer mahpuslara muhalif olarak hep tecrit ve inziva içinde hapis hayatı geçirebilmişse ve dine ve Kur’an’a bağlılığından dolayı 21 defa zehirler yutturulmuşsa ve ehl-i dünya kendisine dünyevi tüm ikballeri ayağı önüne serdiği halde sünnet-i seniyyeye muhalefet etmemek için bütün bunlara tekme vurabilmişse o da “bu kitaplarım ilham mahsuludur, Kur’andan gelmiş nurlardır, ihtiyarım haricinde yazdırılmıştır” diyebilmesine mecali olabilir. Yoksa yok. Vahy nedir, ilham nedir, sünühat nedir, ihtar nedir bilmiyorsa, ağız açmaya hakkı yoktur. Vesselam.

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum