Said Nursi minaredeki şarkı için öyle bir şey dedi ki!

Said Nursi minaredeki şarkı için öyle bir şey dedi ki!

Sağ elinin şahadet parmağını kaldırıp sallayarak “Minarelerde söylenen şarkıyıııı!”

Ömer Özcan’ın haberi:

RİSALEHABER-Bugün vefat eden Nuru Osmaniye Camii baş imamı Hacı Enver Galip Ceylan, Bediüzzaman Said Nursi ile görüşmüştü.

Ceylan, Bediüzzaman Hazretlerinin ezanın Arapça okumak yasak olduğu döneme dair tepkisini şöyle aktarmıştı.

UYDURMA EZAN MİNARELERDE SÖYLENEN ŞARKIDIR

Üstad Bediüzzaman Said Nursi bana “Sen ne işle meşgul oluyorsun?” dedi. “Müezzinim Üstadım” dedim. “O şarkıları sen de söyledin mi?” dedi. Hatta üzerine basarak “O şar’k’ıları” derken, ‘Kaf’ harfine basarak tecvidli söyledi. Tabi ben hayret ettim. Ben şarkı söylemedim hiçbir yerde diye bir taraftan düşünüyorum. “Nasıl Efendim?” dedim. Sağ elinin şahadet parmağını kaldırıp sallayarak “Minarelerde söylenen şarkıyıııı!” dedi. O zaman ben terlemeye başladım, büyük kusur yapmışım diye. “Maalesef Efendim” dedim. Sesini fısıldar gibi alçaltarak “İstiğfar edin, istiğfar edin” dedi.

BİR TALEBEM “TANRI ULUDUR’U OKUYAYIM MI” DİYE SORDU

Ben başımı eğdim, düşünürken Üstad birdenbire dedi ki: “Yeni ezan denilen şey çıktığı zaman benim talebelerimden bir genç de müezzin idi. Bana geldi ‘Üstadım, bu ezan sayılır mı? Ben ayrılayım mı, bu ezanı okumaya devam mı edeyim?’ diye sordu. Ona, ‘Bu ezan sayılmaz, sen bu müezzinliği bırak’ diyeceğim sırada kalbime ihtar olundu ki; ‘Bu muhlis kardeşim bu vazifeyi bırakırsa onun yerine hevesli, isteyerek, severek bir fasık gelecek, hem kendi günaha girecek, hem de başkalarını günaha sokacak.’ Bir çare düşündüm, ‘Kardeşim sen minareye çıktığın zaman ezanın aslını Allahu Ekber! diye başlayarak sonuna kadar kendi duyacağın kadar okursun; sonra da onların dediğini dersin, inşallah mesuliyetten kurtulmuş olursun. Hem ezanı okumuş, hem de ceza görmemek için tercümesini ilan etmiş olursun’ dedim.”

EZAN BİR DAVETTEN İBARET DEĞİLDİR

Üstad devamla, “Bu divaneler ezanı sadece bir davetten ibaret sanıyorlar yahud kasten öyle düşünüyorlar. Hâlbuki ezan bir davetten ibaret değildir. Ezan şeair-i İslamiyedendir. Ezan esasat-ı diniyeyi günde beş defa âleme, bütün insanlık âlemine ilan ve ilamdır” dedi. Müezzinlik dersi alırken biz ilan ve ilamı biliyorduk ama şeair-i İslami’ye olduğunu duymamıştım. İlk defa Üstad’tan duydum. Üstad şunu dedi: “Eğer öyle olsaydı, vaktiyle Osmanlı devrinde büyük çarşılarda münadiler vardı. Orada ezan kolay duyulmazdı, onun için ezandan evvel namaza hazırlanılması için münadiler Müslümanların çarşısında dolaşırdı. “Vakt-i Sala yâ mü’minin, Vakt-i Sala yâ mü’minin” diye nida ederlerdi. Kelam Arapça olduğu için Arabistan’da da böyle, Osmanlının her tarafında da öyle” dedi. Ben bunu sonra İstanbul’da büyüklere sordum “Evet öyledir” diye cevap verdiler. Bunu da ilk defa Üstad’tan duydum.

DİYANET BUNA NASIL RAZI OLDU

Sonra Üstad “Bu yeni ezan çıktığı zaman Diyanet’teki insanlar buna nasıl razı oldu diye bir talebemi Diyanete gönderdim. O zaman Diyanet’te bir ilim heyeti var. O ilim heyetinin başında bulunan –henüz reis değil-  Aksekili Hamdi Efendiye ‘Buna nasıl razı oldular, nasıl fetva verdiler, benim selamımı söyle Hamdi Efendiye git sor” dedim.” Hamdi Efendi dinliyor, ‘Molla Said Efendi çok haklı ama çok uğraşmakla beraber maalesef mani olamadık’ demiş zavallı” dedi Üstad.

MÜEZZİNLİĞİN SEVABINDAN BAHSETTİ ÜSTAD

Ve ondan sonra ezanın faziletinden, müezzinliğin sevabından bahsetti Üstad. “Hz. Ömer (R.A.), benim eğer halifelik gibi üzerimde bir yük olmasaydı müezzin olurdum” dediğini, faziletinin çok yüksek olduğunu, müezzinin ezanının duyulduğu yerlerdeki mahlûkat adedince müezzine sevap yazıldığını anlattı böyle bir müjde verdi bize Üstad.

ÜSTAD BİZE DERS OKUDU

Üstad duvarda asılı bir kitabı aldı eline, açtı parmağını koyduğu yerden bize bir ders yaptı. “Vaktiyle yazmıştım” diye başlıyordu. Böyle ifadeleri okumaya başladı. Cümleler içinde ‘İman, Hürriyet’ sözleri geçiyordu. Bizim anlayamayacağımız tarzda olduğunu anladı, “O zaman biz Hürriyet istediğimiz gibi, bizim karşımızda olan yani dindar olmayanlar da hürriyet istiyordu ama onların istediği hayvani bir hürriyetti; bizim istediğimiz hürriyet ise Kur’ani, İslami bir hürriyettir” diye şerh etti bize. Bu kadarı hatırımda kaldı benim. Kitabın adını hatırlamıyorum. Ben buradan Risale-i Nur’un okunurken şerh edilebileceğine dair bir fetva çıkarıyorum. Kitabı kapattı, bize baktı “Hoş sefa geldiniz kardeşlerim” dedi. Oradan ayrıldık.

envergalipceylan_risalehaber.jpg

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.