Said Nursi kime 'Bağdat tarrarları (yankesicileri) gibi olmayın' dedi?

Said Nursi kime 'Bağdat tarrarları (yankesicileri) gibi olmayın' dedi?

Münazarat'ta geçen, "Bağdat tarrarları gibi olmayınız" cümlesi

"Suâl: "İnşaallah, tâliimiz varsa biz de göreceğiz. Bize tevekkül kâfi değil midir?"

"Cevap: Bîçare tâliinize siz de yardım etmelisiniz. Bağdat tarrarları gibi olmayınız. Sizin atâlet bahanesi olan şu teşebbüssüz tevekkülünüz, nizâm-ı esbâbı reddettiğinden, kâinatı tanzîm eden meşîete karşı temerrüd demektir. Şu tevekkül döner, nefsini nakzeder." (Bediüzzaman Said Nursi, Münazarat, Sualler ve Cevaplar)

İnsana dünya ötesi adres gösteren bir diğer duygu da gelecek endişesidir. Herkes gelecek endişesi taşır. İstikbal endişesi bazı insanlarda vehim ve hastalık halindedir. Bu insanlar Allah'ın yarattığı hayat için rızık da yarattığını unutur, adetâ Allah'ı töhmet altına alır.

İstikbal endişesinin bu derecesi ifrattır. Halbuki hiçbir insanın endişe ettiği istikbale yetişmek için elinde senet yoktur. Hem herkesin rızkı ilâhî taahhüd altında olduğundan, kısacık istikbal, şiddetli endişeye değmiyor. Rızkı veren Allah'tır. Rızkı Allah'ın verdiğini ifade eden bir çok âyet-i kerime vardır. Ancak rızkı veren Allah'la merzuk olan insanın vazifeleri karıştırılmasın! Allah'ın insana verdiği organlar da işlemek ister.

Rızık kazanmak için bu vasıtalardan sarfı nazar ederek, "Bağdat tarrarları" gibi yan gelip yatmak, "Rızkı veren Allah'tır" gerçeğine de terstir. Diğer taraftan, rızk için, aşırı bir kaygı ile manevi vazifelerini ihmal ederek her şeyini, "maişete" bina etmek de eksikliktir. Müslüman, ölçülü ve dengeli hareket eden kişidir. İşte bu nedenle, aşırı derecedeki, "istikbal endişesi"nin yüzünü, kabirden sonraki hayata ve gafiller hakkında teminat altında olmayan ebedî istikbale çevirmesi gerekir. Allah, mü'min ve kâfir herkese rızk vermeyi taahhüt etmiş, ahiret rızkını ise, sadece kendine iman edenlere tahsis etmiştir.

İnsan çok çeşitli arzulara sahiptir. İçinde bulunduğu zaman dilimini taşarak o nimetlere bir an önce sahip olmak ümidi ile aceleci davranır.

Ayetin ifadesi ile, "İnsan aceleci (bir tabiatta) yaratılmıştır." (Enbiya, 21/37) Oysa acelecilik fıtrî bir zaaf olarak kabul edilir. Çünkü acelecilik sıhhatli düşünmeye engeldir. Halbuki sağlıklı ve serinkanlı düşünemeyenler hedeflerine ulaşamaz ve çoğu kez de başladıkları noktaya tekrar dönerler.

Acelecilik, Allah'ın kâinatta uyguladığı en umumî sünneti olan tedrici hareket ilkesine de aykırıdır. Allah dünyadaki işlerin çoğunu belirli sebepler altında ve sırasıyla yaratmaktadır. Bunda insana yönelik önemli bir ders de vardır. Teenni ve dikkatle hareket etmeyenler, işlerin gerçekleşmesindeki sıralamayı ihmal ederler.

"Nasıl ki bir ekmeğin vücudu, tarla, harman, değirmen, fırına terettüp eder. Öyle de, tertib-i eşyada bir teennî-i hikmet vardır. Hırs sebebiyle, teennî ile hareket etmediği için, o tertipli eşyadaki mânevî basamakları müraat etmez; ya atlar, düşer veyahut bir basamağı noksan bırakır, maksada çıkamaz." (Mektubat, Yirmi İkinci Mektup)

Bağdat tarrarları, yani yankesicilerinin de en büyük emeli zenginlik ve mala kavuşmaktı. Ama bu amaca giden yankesicilik vesilesi hem haram hem de kainatın fıtri esasına aykırıdır. Zenginliğin ve refahın yolu kainattaki sünnetullah denilen esasa muvafık hareket etmek ve şeriatın men ettiği gayrı meşru yollardan uzak durmaktır.

Hem de tevekkül güzel iken, onu görünüşte benzeri olan tembellik çirkindir. Siz de üzerinize düşeni yapın ki, gelecek nesil neticeye kolay ulaşsın.

Sorularla Risale

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum