Said Nursi devleti ele geçirmeyi hiç düşünmedi

Said Nursi devleti ele geçirmeyi hiç düşünmedi

Emekli askeri savcı Ümit Kardaş

Risale Haber-Haber Merkezi
 
Taraf yazarı, emekli askeri savcı Ümit Kardaş, "Said Nursi devleti ele geçirmenin ve toplumu tepeden İslamileştirmenin mümkün olmadığını, devletin kutsanması veya ele geçirilmesi gereken bir yapı değil, bir hizmet aracı olduğunu belirtmiştir" dedi.
 
1950’lere gelindiğinde artık II. Meşrutiyet döneminin İslamcı düşünürlerinin hayatta olmadığını, kesinti nedeniyle arkalarında geçmiş tartışmalarla bağı olan takipçi bir kuşağın da bulunmadığını belirten Kardaş, bu koşullara rağmen, rejime direnebilen ve gelenekle bağını devam ettirebilen hareketlerin ortaya çıktığını söyledi.
 
Bunlardan birincisinin Nurculuk hareketi olduğuna dikkat çeken Kardaş, "Bunlardan birincisi Isparta’da gizlice örgütlenip, yazıcı ağı oluşturan ve bunu ülkenin her yanına yaymayı başaran Said Nursi’nin oluşturduğu Nurculuk hareketidir. İkinci hareket ise kısa sürede Osmanlı coğrafyasında hâkim tarikat hâline gelmiş Nakşibendîliktir. Üçüncü çizgi ise Abdülhamit’in “resmî İslam” düşüncesinin bir uzantısı olan Diyanet İslam’ıdır. Kurucuları taşra kökenli olan ve Osmanlı tecrübesiyle fazla bağlantıları olmayan yeni kuşak İslamcılar da 26 Ocak 1970’te Milli Görüş ismi altında tarih sahnesine çıkarlar" dedi. 
 
Devlet değil toplum merkezli olma durumunun aslında Milli Görüş Hareketi’nin köklerini oluşturan Halidi Nakşibendîliğin bir özelliği olduğunu vurgulayan Kardaş, Milli Görüş çizgisinin 70’lerin başından itibaren, tam tersi bir noktaya savrularak Mısır ve Pakistan’da geliştirilen devletin toplumu İslamileştirmesi tezinin takipçisi olduğunu açıkladı.
 
Devlet merkezli bakış ve toplum merkezli bakış ayrımının sonraları Milli Görüş ve Gülen Hareketi’nin arasındaki çatışmada tekrar su yüzüne çıkacak köklü bir farklılık olduğuna değinen Kardaş, Said Nursi'nin her iki harekete göre kutsal devlet anlayışından daha uzak durabildiğini ifade ederek, yazısında şu görüşlere yer verdi:
 
"Ne Gülen Hareketi ne de Milli Görüş çizgisi, kutsal-devlet kavramından Nursi kadar uzak durabilmişlerdir. Bunun arkasında yatan tarihî bir sebep olarak Sünni İslam’daki ve Osmanlı’daki “güçlü devlet” vurgusu dikkate değerdir. Said Nursi devleti ele geçirmenin ve toplumu tepeden İslamileştirmenin mümkün olmadığını, devletin kutsanması veya ele geçirilmesi gereken bir yapı değil, bir hizmet aracı olduğunu belirtmiştir. Demokratik rejimle uyum gösteren bu düşünce gayrimüslimlerin devlet memuru olmalarında bir sakınca görmemiş oluyordu.
 
"Milliyetçilik konusuna gelindiğinde ise tüm İslamcı hareketler milliyetçi ideolojiyi içselleştirmişlerdir. 70’lerden başlayarak, 80’lerde de artan oranda bir milliyetçilik vurgusu, hem Nurcuların, hem Milli Görüşçülerin, hem de Diyanet kadrolarının arasında yaygınlaşacaktır. Milliyetçilik aslında rejimin ortak dilidir; ama daha önemlisi, Müslüman kesimlerin, rejimin gözünde tahammül edilebilir hâle gelmelerinin de tek yoludur. Rejimin Müslümanlara tahammül etmesinde milliyetçilik, özellikle Türk vurgusu önemli olmuştur. Bu nedenle Müslümanlar kendilerine milliyetçi- muhafazakâr gibi yeni kimlikler edinmeye çalışmışlardır.
 
 

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum