Said Nursi devlet yardımını niye reddetti?

Said Nursi devlet yardımını niye reddetti?

Bediüzzaman, hem merkezî hem de yerel hükümetin bu çelişkili tutumuna işaret ederek...

Risale Haber-Haber Merkezi

Prof. Dr. Musa Kazım Yılmaz, Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin sürgündeyken devletin geçim için sağladığı yardımı "Ben ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam" diyerek reddettiğini söyledi.

Mardin'de düzenlenen "İman ve Hürriyet Sempozyumu"nda yaptığı konuşmada İman ve Hürriyet ilişkisine değinen Yılmaz, "Bediüzzaman’ın Özgürlük Anlayışı"nı kısaca özetledi:

Bediüzzaman, Emirdağ’da sürgünde olduğu zaman kaymakamlık, onun iaşesi ve istirahatı için Bakanlık nezdinde girişimde bulunmuş ve bu girişim kabul görmüştü. Bediüzzaman, hem merkezî hem de yerel hükümetin bu çelişkili tutumuna işaret ederek insanın en temel gıdası olan “ekmek”in bile hürriyet kadar değerli olmadığını, hapis ve zindanın hatta topak altında bulunmanın bile hürriyetsizlikten daha evla olduğunu şu şekilde dile getiriyor:

“Ben işittim ki, benim iaşeme ve istirahatıma buradaki hükümet müracaat etmiş, kabul cevabı gelmiş. Ben bunların insaniyetine teşekkürle beraber, derim: En ziyade muhtaç olduğum ve hayatımda en esaslı düstur olan, hürriyetimdir… Değil hapis ve zindanı, belki kabri bu hale tercih ederim… Madem bu insaniyetli zatlar benim hakkımda zulmü istemiyorlar, en evvel benim meşru dairedeki hürriyetime dokundurmasınlar. Ben ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam.” [Emirdağ Lahikası, I/18.]

Bediüzzaman, “Asıl mü’min hakkıyla hürdür. Sâni-i Âleme abd ve hizmetkâr olan, halka tezellüle tenezzül etmemek gerektir. Demek, ne kadar imana kuvvet verilse, hürriyet de o kadar kuvvet bulur” [Münazarât, s. 23.] diyerek inanç ile hürriyet arasında ciddi bir ilişki kurmuştur. Böylece, bazılarının hürriyeti Batı meşeli gösterme çabalarını boşa çıkararak, özgürlük fikrinin asıl itibariyle İslam akidesinin temelinde var olduğunu ortaya koymuştur.

Bediüzzaman Batılı devletlerin, İslam şeriatını özgürlük düşmanı ve istibdada müsait bir sistem olarak kabul ettiklerini ve buna çok üzüldüğünü, onların bu zannını tekzip etmek için meşrutiyeti, herkesten ziyade şeriat namına alkışladığını ifade ediyor. [Divan-ı harb-ı Örfi, s. 15.] Ona göre Batı’nın kabul ettiği ve iftiharla dünyaya takdim etiği hürriyet-i mutlaka ise, vahşet-i mutlakadır, belki hayvanlıktır. Tahdid-i hürriyet dahi insaniyet nokta-i nazarından zarurîdir.[Münazarât, s. 23.]

Bediüzzaman, şeriatın kurallarına uygun olmayan hiçbir hürriyetin insana yakışmadığını sıklıkla vurgular. Ona göre Asya’nın ve âlem-i İslam’ın terakkisinin birinci kapısı, meşrutiyet-i meşrua ve şeriat dairesindeki hürriyettir. [Divân-ı Harb-ı Örfi, s. 41-42.] Hatta Meşrutiyetin ilan edilmesinden üç gün sonra Selanik’te yaptığı “Hürriyete Hitap” adlı bir konuşmasında, “Hürriyeti su-i tefsir etmeyiniz; ta ki elimizden kaçmasın ve müteaffin olan eski esareti başka bir kapta bize içirmekle bizi boğmasın. Zira hürriyet, müraat-ı ahkam ve adab-ı şeriat ev ahlak-ı hasene ile tahakkuk eder ve neşv-u nema bulur”  demektedir. [Tarihçe-i Hayat, s. 48.] Bediüzzaman bu sözleriyle, meşrutiyet, yani demokrasi peşinde koşanları meşruiyet sınırları içinde kalmaya davet etmektedir.

Bediüzzaman hürriyetin mutlaka adab-ı şeriatle tahdit edilmesi gerektiğini, böyle olmadığı takdirde avam-ı nasın sınırsız hürrüyetle sefih ve itaatsiz olacağını vurgulayarak, müthiş bir teşhisle, memleketin bugünkü genel durumuna o zaman işaret etmiştir.

Yazının tamamı için tıklayınız

 

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum