Said Nursi Avrupa’nın her şeyini tenkit etmez

Said Nursi Avrupa’nın her şeyini tenkit etmez

DKM Üniversite Seminerlerinde bu hafta Medeniyet konusu işlendi.

Ömer Faruk Kaya’nın haberi
RİSALEHABER - Diyarbakır Kültür Merkezi tarafından hazırlanan üniversite seminerlerinde bu hafta, “Medeniyet” konusunu Mahsun Yüceel sundu.

 “Medeniyet Nedir”, “Avrupa Medeniyeti”, “İslam Medeniyet” ve “Avrupa’ya Nota” başlıklarıyla gerçekleşen seminerden notlar şöyle:

dkm-2.jpg

1. Medeniyet Nedir?

Medeniyet bir toplumun maddi ve manevi varlıkların; düşünce, sanat, bilim, teknoloji, ürünlerinin tamamını ifade eder. Bir başka deyişle medeniyet demek memleketleri imar ederek insanları sosyal, ekonomik, kültürel yönden gelişmesi demektir. Aynı zamanda medeniyet demek adalet severlik insanca iyi ve ferah bir yaşayış demektir diyebiliriz. Üstad Bediüzzaman Said Nursi hazretleri batının sefih medeniyeti için mimsiz medeniyet terimini kullanmaktadır. Deniyet alçaklık anlamına gelmektedir.

Medeniyet denince hepimizin aklına medeni kelimesi geleceğinden onu da açıklamakta yarar görüyorum. Medeni demek, bilgi, görgü ve ahlak seviyesi bakımından yüksek düzey bir insan demektir.

dkm-3.jpg

2. Avrupa Medeniyeti

Avrupa ve Avrupa’nın uzandığı coğrafyalardaki tüm oluşum biçimlerini ve icraatları ifade eder. Avrupa medeniyetinin temeli Roma medeniyetine dayanmaktadır. Roma beşinci asırda hunların akımıyla iyice zayıflamış ve yıkılmıştır bundan sonra Avrupa’da medeniyet değil vahşet hüküm sürmeye başlamıştır.

Avrupa karanlık çağını yaşarken yanı başlarında İspanya’da, Tarık bin ziyad Endülüs Emevi devletini kurmuştur. Endülüs Emevi devleti Avrupa için çok büyük bir fırsat teşkil etmektedir. Hem İslam’ın nurundan, hem ahlakından, hem de Arapların İslamiyet’ten aldığı feyizle geliştirdiği bilimden yararlanmalarını hem de kilisenin insanlara uyguladığı baskıdan kurtulmaları için fırsat teşkil etmektedir. Tabi bunun hemen olduğu söylenemez uzun yıllar sonucunda gerçekleşmiştir.

Üstad Bediüzzaman daha önce terakki etmiş İslam medeniyetinin en önemli merkezlerinden biri olan Endülüs’ün, Avrupa’nın “en büyük üstadı” olduğunu belirtmiştir. Mesela Endülüs’ün en önemli merkezlerinden biri olan Kurtuba kütüphanesinde bulunan 500 bin kitap o dönemde bütün Fransa’da bulunan kitaplardan fazla idi. işte bu İslam eserleri sadece bir kısmı 15. asrın sonunda Avrupa’nın eline geçecek ve Rönesans ile reformun temelini teşkil edecektir.

Endülüs’te bulunun o kitapların yüksek çoğunluğu yakılmıştır. Sadece bir kısmı Avrupa’nın eline geçmiştir. Cüzi bir miktarda o kitaplara sahip olan Avrupa bilimde ve fende muazzam bir şekilde terakki etmiştir. Avrupa Endülüs’ün kitaplarına sahip olarak bilimde ve fende gelişmeye başlamıştır. Nitekim fizik, kimya, matematik, astronomi, tıp, felsefe hatta şiir ve edebiyat bu şekilde Avrupa’ya girmiştir. Ancak Avrupa İslam medeniyeti sayesinde bilimde ileriye giderken, Roma ve Yunan medeniyetinden getirdiği sefih ve rezil medeniyeti ile beşeri sadece akla bağlamış ve fahiş bir şekilde yoldan çıkarmıştır.

Bediüzzaman hazretleri Avrupa’nın her şeyini tenkit etmez. Avrupa’yı ikiye ayırır ve birinci Avrupa yani hakiki İsevilik dininden aldığı feyzle yaşayan faydalı sanatlar üreten, adalet ve hakkaniyete hizmet eden, ahlak esasları üzerine hayat-ı içtimaiyesini sürdüren Avrupa’yı tenkit etmemektedir. İkinci Avrupa’yı ise şiddetle eleştirmekte ve şöyle seslenmektedir. "Sen sağ elinle dalaletli bir felsefeyi sol elinle de muzır bir medeniyeti tutup dava edersin ki beşerin saadeti bu ikisiyledir. Senin bu iki elin kırılsın ve şu iki pis hediyen başını yesin ve yiyecek" demiştir.

İslam’ın nurundan aldığı feyizle gelişen Endülüs Emevi ve Endülüs Emevi devletinden aldığı kaynaklarla bilimde ve fende gelişen Avrupa baktığımızda maneviyatta esfel-i safiline düştüğünü, tam bir bataklıkta çırpındığı görülmektedir. Ki bugün baktığımızda dünyevi şehvetlere ve nefsin isteklerine köle olmuş bir Avrupa’yla karşı karşıyayız. Sadece akıl ile her şeyi yapabileceğine inanan Avrupa içindeki manevi boşluğu doldurmak için çareyi düşünmemekte bulmuş ve teselliyi Allah’ın yasak olarak koyduğu Fuhşiyatta bulmaya kalkmıştır.

Bununla ilgili Üstad Bediüzzaman hazretleri şunları söylemektedir. “Hem aklında hem ruhunda hem vicdanında hem kalbinde binlerce musibet bulunun insanların cismiyle aldatıcı bir zevk ve servet, insanın saadetini nasıl sağlayabilir. Acaba zail yalancı bir cennette cismi bulunan ve kalbi, ruhu cehennemde azap çeken bir insana mes’ud denile bilir mi? işte sen biçare beşeri böyle baştan çıkardın yalancı bir cennet içerisinde cehennemi bir azap çektiriyorsun"

Avrupa’nın bu sefih ve muzır medeniyeti sonucu dünyada meydana gelen vahşetler, katliamlar, zulümler gözler önündedir. Milyonlarca insanı vahşice katledip, milyonlarca devleti bugün dahi sömürmekte olan Batı medeniyeti gelişmiş medya araçlarıyla bunun tam tersiymiş gibi insanlara lanse etmeye çalışmıştır.

Avrupa’nın bu habis medeniyeti iki dünya savaşı ile öyle bir kustu ki hava, deniz, karayı kanla lekeledi. Batının bu sefih ve habis medeniyeti bireyi ahlaksız ve fakir eylemiştir. Tarihteki vahşet, cinayet, gaddarlıklar ve hıyanetler buna örnektir. Günümüzde hala meydana gelen ölümlerin, savaşların, yoksullukların sebebi bu habis ruhtur.

Avrupa’nın ahlaksızlık üzerine kurulu ve insanın nefsine seslenen, insanları nefsinin kölesi yapmak isteyen medeniyetleri bulunmaktadır. Bununla kalmayıp aynı zamanda gelişmiş medya araçlarıyla bu mimsiz medeniyeti insanlara dayatmak istemektedir. Zaruri ihtiyaçları üçten dörtten yüze çıkarıp İnsanları “zaruret, ihtiyaç ve moda” adı altında medeniyetlerine muhtaç hale getirmiştir. Bu noktada Bediüzzaman hazretleri insanları güçlü iman, derin bilgi ve ince irfan silahını kullanmaya çağırır ancak böyle bir mümin batının oyunlarının ve entrikalarının farkında olur onun mimsiz medeniyetinin ağına düşmez, kötü yolara düşüp asıl medeniyetin sahibi olan İslam’dan uzaklaşmaz ve bilhassa Avrupa’nın ahlaksızlığının insanlara huzur değil çile getirdiğinin, İslam medeniyetinin batı medeniyetinden daha güzel olduğunun farkında olup onları taklide çalışmaz. Ki yine Üstad hazretlerinin ortaya koymuş olduğu tespitlere baktığımızda Kuran-ı Kerimin herkese ve ekseriyete mutluluk getirecek olan medeniyeti kabul edeceğini söyler. Buradan baktığımızda batı medeniyeti insanlara yüzde doksan dünya saadeti bile sağlamıyor. Madem biz beşer mutlu olmak isteriz neden kendilerine bir yararı olmayan bir medeniyeti tercih edelim?

Bediüzzaman hazretleri batının taklit edilmemesi gerektiğini şöyle ifade etmektedir. “Ey bu vatan gençleri frenkleri taklide çalışmayınız. Aya Avrupa’nın size etiği hadsiz zulumatan sonra hangi akıl ile onların sefahat batıl efkârlarına ittiba edip emniyet ediyorsunuz"

Bununla beraber Avrupa’nın geliştirmiş oldukları bilim ve fenden yararlanmaya çalışmamızın herhangi bir mahsuru bulunmamaktadır. Üstad hazretleri bununla ilgili şunları söylemektedir. "Bizim muradımız medeniyetin mehasini ve beşere menfaati bulunan iyiliklerdir, medeniyetin günahları seyieleri değildir". Ayrıca Bediüzzaman hazretleri başka medeniyetlerden bir takım yenilikler almakta Japonları kendimize örnek almamız gerektiğini şu şekilde ifade etmektedir: “Kesb-i medeniyette Japonlara iktida bize lâzımdır ki; onlar Avrupa'dan mehasin-i medeniyeti almakla beraber, her kavmin mâye-i bekası olan âdât-ı milliyelerini muhafaza ettiler. Bizim âdât-ı milliyemiz İslâmiyet'te neşv ü nema bulduğu için iki cihetle sarılmak zarurîdir.”

Aynı zamanda Üstad Bediüzaman, Avrupa’da gelişen bilim ve sanayinin dört kaynağı olduğunu belirtmiştir. Yani bunlar ne Nasraniyet (Hristiyanlık) malı ne Avrupa icadı ne de asrın sanatıdır. Avrupa’da gelişen bilim ve sanayi tamamen umum insanların malıdır. Avrupa’da gelişen bilim ve sanayinin dört kaynağı şu şekildedir:

-Telahuk-u efkar (İnsanlığın tecrübesi, birikimi)

-Semavi şeriatler (Semavi dinler ile gelen güzellikler)

-Fıtri ihtiyaçlar

-Bilhassa İslamiyet’ten neş’et etmiştir.

dkm-1.jpg

3. İslam Medeniyeti

İslam insanın ruh ve bedeniyle birlikte hayatın her anını ve her alanını kuşatan kapsamlı bir dindir. İslam dinini yaşamak aynı zamanda adalet, barış, güzel ahlak ve kardeşliği teşkil ettiği medeni bir hayat tarzını yaşamak demektir. Özelikle belirtmek lazım ki İslam medeniyetinin temel kaynağı Kur’an ve sünnettir. İslam medeniyeti bütün güzelliğini buradan almaktadır. Daha sonra İslam dinine mensup ilim, sanat ve teknik adamların buluş ve üretileri gelmektedir.

Tarih kitaplarına göre güya insanoğlu tesadüfi ve tecrübeler sonucunda medenileşmeye başlamıştır. Kur’an-ı Kerime inanan Müslümanlar olarak bunun böyle olmadığını biliyoruz. çünki bizi yaratan Allah bizim aciz ve fakir olduğumuzu biliyor. Yüce Allah bizi başıboş göndermemiş ve bize göndermiş olduğu peygamberlerle insanoğlunun en güzel nasıl yaşaması gerektiğini, acizliğimizi ve fakirliğimizi en güzel nasıl gidereceğimizi bizlere muazzam bir şekilde bildirmiştir.

Allah (cc.) ilk peygamber Hz. Âdem’e kendisine meleklerin dahi bilmediğini öğretmiş ve dünyaya öyle göndermiştir. Hz. Âdem(as) öğrendiklerini insanlara öğretmiş ve bir medeniyetin inşasını yeryüzünde başlatmıştır. Daha sonra insanlar çoğalmış kavimler ortaya çıkmış ve art arda gelen 124 bin peygamber bu tekâmülü sürdürmüşlerdir. Mesela İdris(as) terzilik, Hz Davud (as) demiri yumuşatma, Hz. Nuh(as) gemi yapma sanatını, Hz. Süleyman(as) mükemmel saraylar, kap kacak yapımı vs. öğretmiştir.

En güzel medeniyet İslamiyet’çe yaşanır. İslamiyet demek medeniyet demektir. İslamiyet, fenlerin seyidi, efendisi, mürşidi ve ilimlerin reis ve pederidir. Hz. Muhammed(a. s. m) İslam inşasını tamamlayan kişidir ve aynı zamanda muazzam bir medeniyetin inşasını da tamamlamıştır. Hz. Muhammed (a. s. m) bu medeniyetin inşasını siyasi, ahlaki ve sosyal planda tamamlamıştır.

Bediüzzaman hazretleri İslam âleminin geri kalmasının sebebinin, İslam âleminin İslamiyet’i hakkıyla yaşamamasından kaynaklandığını, Müslümanlar tarih boyunca İslamiyet’i yaşadıkları müddetçe terakki edip, üstün olduklarını, bütün geriliklerin ve ızdırapların İslam’ın hayatlarından çıkmış olmasından ileri geldiğini vurgulamaktadır.

İslam âleminin tekrar terakki etmesinin yolu hiç şüphesiz İslamiyet’e dört elle sarılmaktır. Üstad hazretleri İslam medeniyetinin yayılmasının yolunu şöyle dile getirmiştir. “Medenilere galabe ikna iledir, vahşilere olduğu gibi zorla icbarla değildir" demiştir. İslam aleminin içinde kaldığı durumdan kurtulmanın yolu kuran ve sünnete ittiba etmektir. Bize düşen ise sadece vazifemizi yapıp cenabı hakkın vazifesine karışmamaktır. asla ve katiyen yeise düşmeyeceğiz, hiç korkmayacağız. üstad hazretleri bize müjdeyi vermiştir. “Asya medeniyeti batı medeniyetine az vakitte galabe olacaktır “demiştir.

4. Avrupa’ya Nota:

Üstad hazretleri medeniyet çarkını işleten beş temel prensip olduğunu söylüyor. O prensiplerde aynı şekilde Avrupa’nın sefih medeniyetiyle karşılaştırılması verilmiştir.

1-nokta-i istinat

2-hedef

3-dustur-u hayatı

4-cemaatlerin rabıtası

5-semeratı(elde etiği netice)

Batı medeniyetinin nokta-i istinadı kuvvettir. Yani enaniyeti içerisinde kıvranmakta ve kendi kendi her şeyi yapacağına inanıyor. Sadece gücüne ve kuvvetine dayanan insan elinden gelse herkese zulüm eder. Başkasının hakkına riayet etmez tecavüz eder bundan dolayı küvetin şe'ni tecavüzdür.

Hedefi ise menfaattir. Kendi nefsine kul olmakta. Firavundan daha zelil bir duruma düşmektedir. üstad hazretleri menfaatin şe'ni "üstünde boğuşmaktır “demiştir. Çünkü insanın nefsi hiçbir şekilde doymaz.

Hayat düsturu cidaldir. Yani mücadeledir. Mücadele başkasıyla çarpışmayı gerektirir. Bundan dolayı cidalin şe'ni çarpışmaktır.

Cemaatlerin rabıtası yani onları birbirine bağlayan manevi bağlar 'unsuriyet ve milliyetçilik' üzerine kurulmuştur. Milliyetçilik başkasını yutmakla beslendiğinden bunun şe'ni yine tecavüzdür.

Semeratı yani bütün hayatı boyunca elde etiği tek netice 'hevesat-ı nefsaniyeyi tatmin etmektir. '

Hayatı boyunca sadece kendi ırkını tutan başkasının hakkını yiyen, nefsine köle olan, menfaati için başkasına kul olan bir insanın mutluluğu kesinlikle mümkün değildir. Üstad hazretleri bu yüzden beşerin saadeti selp olmuştur, demiştir.

İslam medeniyeti çarkına baktığımızda ise üstad hazretleri hakiki bir kuran şakirdinin nasıl olması gerektiğini izah etmiştir. Hakiki bir kuran şakirdi abddir. Acizliğini ve fakirliği bilir ve sadece Allah rızası için ibadet eder.

İslam âleminin nokta-i istinadı kuvvete bedel hakkı kabul eder. Allaha dayanır tevekkül eder. Hakkın şe'ni ise ittifaktır. Yani bütün İslam âlemi kul olur Allah’a dayanır ve birbirleriyle itifakane hareket ederler.

Hedefi ise sadece fazilet ve rıza-i ilahidir. Üstad hazretleri "hakiki kuran şakirdi cennet gibi azam-ı menfaat olan bir şeyi gaye-i ibadet kabul etmez bir abd-i azizdir" demiştir. Yani hakiki Kur’an şakirdi ihlas ile yalnız Allah emrettiği için yapar. Faziletin şe'ni ise tesanüt olduğunu üstad hazretleri belirtmiştir. Yani bütün kuran şakirtleri birbirine dayanır. Birbirlerine Allah razı olsun diye yardım eder. Hiç bir şekilde gayesi menfaat olmaz.

Düsturu hayatı ise 'düsturu teavündür’ yani yardımlaşma üzerine kurulu bir hayat düsturu bulunmaktadır. Düsturu teavünün şeni ise birbirinin yardımına koşmaktır. Bir Müslümanın Müslüman kardeşinin yardımına koşması esas görevlerindendir.

Cemaatlerin rabıtası yani İslam cemaatini birbirine bağlayan bağlar. Milliyetçilik yerine, ‘rabıta-i dini ve sınıfı ve vatanı kabul eder' bunun şe'ni ise uhuvvettir. Bir Müslümanın başka bir Müslümanla yüzlerce v ortak noktası bulunmaktadır bu yüzden yapılması gereken şey uhuvvetkarane muhabbettir.

Kuran şakirdinin semeratı ise şeytanın nefsani haykırışına set çekip insanı insan eder. Bunun şe'ni ise saadet-i dareyndir. Yani hem bu dünyada hem öbür dünyada ebedi bir mutluluk kazanır.

***

odul.jpg

Diyarbakır'da geleneksel olarak her dönem yapılan halı saha turnuvasında şampiyon olan takımın ödülleri final maçının ardından verilmişti. Dikkat çeken bir performans sergileyerek gol kralı olan Kazım Güzel’in ödülü lahika dersinin ardından yapılan ödül töreniyle takdim edildi. 

haber-foto-01-042.jpghaber-foto-02-020.jpg

Kaynak: RisaleHaber.comhaber-foto-03-014.jpg

dkm-4.jpg

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.