M. Nuri BİNGÖL

M. Nuri BİNGÖL

Sabır imtihanındasın sen anadolu!

Milyonlarca Anadolu insanı; sen, bir sabır çilesindesin, kendi değer ve iradene, kendinden, içinden, senden olana sahip çıkma fırtınasına yakalanırsın da, bir düşün –şimdi- neler olur, dün neler olmuş, yarın neler olacak biiznillah!

Zira kucak açacaksın, bizzat kendine, Anadolu ile orayla kenetlenmiş yüz milyonlarca insanın gönül köprüsünü bağrına basacak; daha nice yerlerin gaspedilen hakkını doya doya teneffüs edecek, iradesine ve değerlerine ambargo koyan –koymaya çalışan zavallı güruhu- sen Anadolu, kimbilir kaçıncı defa müşahede edip acıyacaksın!

Kendi iradeni yaşayıp yaşatan insanlara –ya da misyona- sahip çıkmanın şerefini -sen Anadolu- kimbilir kaçıncı defa tadacak, mazlumun ahının nasıl aheste aheste çıktığını bilmem kaçıncı defa müşahede edeceksin!

Analarla dolusun, babalarla ihata edilmişsin, reislerle – şahs-ı manevinin mümessilleri manasında- gömleğin birlikte  kesilmiş. Hele yiğitler, hele mertler… Arif ve adil emirleri saymaya bile lüzum yok.

Senin kara toprağında bile hayat var. Semanda nur yağmuru hakimdir; hele “eyyam-ı mübarek” ya da “leyl-i mübarek”lerde… Ufuklarında ezanların saltanatı var. Kur’an bülbüllerinin dillerinden süzülen manalar o zümrüt örtünü, güzelim dağlarını, sevimli bozkırlarını aydınlatır; haşin ve cahil ellerle kirletilmek istenen garazlara set olurlar.

Sen Anadolu’sun. Senin isteklerine ve iradene her zaman sahip çıkıp hürmet edeceğiz. Çünkü bizimlesin; kalp hamulemizdeki hislerle bezelisin, onları yaşamaktasın bilfiil ve hasbice… Gönlümüzdeki sevgilerle müzeyyensin. Hülasa bizden bir uzuv gibisin. Sen davet edersin de bizler reddedebilir miyiz? Bazen Anadolu’nun o köşesinde, bazen bu köşesindesin ama hep bizimlesin.

Nur pınarı senin cömert zemininde boy attı, evlatlarının emeği ve “avnullah” ile dünümüze, bugünümüze, yarınımıza ışık tuttu, yol açtı, “dümdar” ve “pişdar” oldu.

Köy, kasaba, karye ve mezra yollarında durup “ellerinde yeşil soğanlı” olanlar,  Zamanın Bedi’isini bekleyen, ona “Bediüzzaman Dede, Bediüzzaman Dede” diye el sallayan ve koşanlar senin çocuklarındı, belki de bugünün kimi talihli idarecilerinin baba ya da dedeleriydi! Eğer “Şubat soğuğu” ile dondurulan nehri milletini arkana alarak soluğunla –yani bütün bir milletin dev gibi solumasıyla- eritmeyip yan gelip yatsaydın acaba bu gün dimdik alınlarıyla istikbaldeki “bahar”a  değil, “yaza, sayf”a hazırlanır halde mi olurlardı?

Müdriksin; vazife şuuruyla hemhalsin. Hele kararlı tavrın.. dillere destan. Zulmün, haksızlığın hiçbir şart altında ilanihaye devam etmeyeceğine inanıyorsun (Hadis’ten müstahreç.)

Rabb’inin doğrularla ve sabırlılarla beraber olduğuna hep inandın. Merttin, sözünün eriydin; gönül kapılarını mazlumlara açmanın en büyük faziletlerden olduğuna kaniydin. Çünkü adildin, adaletli ve adaletçiydin, adalet ordusunun gönüllü bir neferiydin.

 “Arşın gölgesinde gölgelenecekler”den birinin de “adil idareci” olduğunu tasdikdesin zira. Kimse seni ne unutur, ne de “ zındıka komite”since  “yenilmek” isteyişini seyretmez; Moğol ordusunun bir koluna geçit vermeyen iskan ettiğim yerin kalesi ve Birecik surları gibi bu millet de içinden çıkarttığı sana ve ekibine etten bir mania olur; tıpkı “Sedd-i Zülkarneyn” gibi…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.