Alaettin TAŞKIN

Alaettin TAŞKIN

Sabır Ayı

Hz. Peygamber (aleyhisselatü vesselam) bir hadisinde Ramazan ayını “sabır ayı” olarak tanımlar. “Sabır” kavramı, Kur’an’da da iman edenlerin önemli bir özelliği olarak çok defa zikredilir.

Peki, nedir öyle ise “sabır”? Kur’anî bir terim olarak “sabır” neyi ifade eder.

Lügatlere baktığımızda “sabır” kelimesi, bir şeyi bir yerde 'hapsetmek', 'tutmak' olarak tarif ediliyor. Peki, lügat manasının yanında Kur'an'ın temel usûlü ve esas maksadı olan iman esasları bağlamında “sabır” kelimesi nasıl bir terimsel anlam kazanmıştır? Bunu niye sorguluyoruz? Çünkü Kur’an’ın kelimeleri birer terimdir ve terimler konu oldukları alan çerçevesinde özel anlam kazanırlar. İman esaslarının rehberliğini yapan Kur’an’ın kelimeleri de elbette iman esasları bağlamında özel anlam kazanacaktır. Yani Kur’an’ın kelimeleri iman esasları ekseninde 'terim' özelliği kazanmıştır.

Bundandır ki Kur’an’ın kelimelerinin iman esasları bağlamında kazandıkları terim anlamları dikkate almadan yalnızca lügat manaları ile o kelimeleri ele aldığımızda Kur’an’ın o kelimelere yüklediği anlamlara ve o kelimeler ile ulaşmayı hedeflediği amaçlara ulaşamayız.

Sabır kelimesinin lügat manası olan bir şeyi bir yerde ‘hapsetmek’ anlamı, iman esasları bağlamında nereye oturur, ne gibi manalar ifade eder? Yani Kur’anî bir terim olarak “sabır” kelimesine hangi anlamlar yüklenmiştir?

Ayrıca “sabır” deyince genel olarak aklınıza gelen, ‘birtakım zorluklara dayanmak, direnmek' anlamları oluyor. Halbuki yine Kur’anî bir kavram olan “sebat” kelimesi bu anlamları ifade ediyor. Yani “sabır” denince bizim aklımıza gelen anlamalar aslında “sabır” kelimesinin değil, “sebat” kelimesinin anlam kümesine ait oluyor. Öyle ise “sabır” kelimesinin bizim aklımıza gelen anlamalardan farklı manaları olması gerekiyor.

Kur’anî bir terim olan sabır kavramı, fark edebildiğim kadarıyla insanın nefsinin yanlış görüş ve arzularını tutmasını, hapsetmesini ifade ediyor. Yani sabır, insanın var oluşa, kâinata yanlış görüş ve yaklaşımlarla bakmamasını ifade ediyor. Yani, her bir anı ve her bir şeyiyle var oluşu tam anlamıyla varlık kaynağına bağlayarak anlamlandırmayı ifade ediyor sabır kavramı.

Sabır; insanın serbest iradesinin önünde bir alternatif olan ve bir gerçekliği olmayan kâinatı varlık kaynağından kopuk yorumlama özelliğini, yani nefsin 'vehimlerini' hapsetmek, tutmak anlamında olmalıdır. Sabır, asılsız evhamlardan (kâinatın gerçekliğine uymayan görüş ve düşüncelerden) uzak bir şekilde var oluşu hakikatine uygun olarak anlamlandırmak olmalıdır.

Sabır kavramını bu bağlamda ele aldığımızda, “sabretmeyi” iman hakikatlerini kavrama ve yaşamada derinleşmek olarak anlayabiliriz. Daha çarpıcı bir ifade ile sabretmek, zahirden hakikate geçmektir. Yani, hakikati olmayan yorum ve arzulardan kurtulmakla var oluşu hakikatine uygun olan düşünce ve görüşle yorumlamaktır. Yani sabır, “Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler.” demekle kâinatın “pencerelerinden seyredip içlerine girmemektir.”

Yukarıda anlamaya çalıştığımız gibi sabret demek, yani var oluşu varlık kaynağına bağlayarak yorumla (“pencerelerden seyret”) demektir.  Ama aslı olmayan heves ve arzularla var oluşu değerlendirmeye kalkma. Hakikate dayanmayan arzu ve isteklerinle (“Nefis” kavramı özel anlamıyla bu manayı ifade eder.) var oluşa 'tahakküm' etme. Yani yanlış görüş ve arzularını kâinata giydirmeye kalkma (“içlerine girme”).

Peki, gelelim Hz. Peygamber aleyhisselatü vesselamın Ramazan ayını “sabır ayı” olarak tanımlamasındaki hikmetlere. Hz. Nebi aleyhisselatü vesselam neden Ramazan ayını “sabır ayı” olarak ifade etmiş olabilir?

Hemen ilk aklımıza gelen, insan oruçta 'açlık' ile sabretmeyi öğreniyor. Yani hayatta karşılaşabileceği birtakım zorluklara karşı 'dayanma gücü' kazanıyor.  Bu manada Ramazan ayı “sabır ayı” olarak tanımlanmış olmalı.

Ancak Kur’an’ın olduğu gibi Hz. Peygamberin (a.s.m.) de bütün açıklamalarını ve davranışlarını iman esasları bağlamında değerlendirmemiz gerekiyor. Çünkü gerek Kur’an ve gerek Hz. Peygamber (a.s.m.) iman esaslarını tesis etmek üzere görevlidirler. Kur'an’ın her bir ayeti ve Hz. Peygamberin (a.s.m.) her bir söz ve hareketi yalnızca iman esasları bağlamında anlamlandırılmalıdır. İman esasları bağlamına oturmayan bir anlamlandırma, Kur’an’ı ve Hz. Peygamber'i (a.s.m.) yanlış ya da eksik anlamakla malul, arızalı olacaktır.

Yoksa pek çok insan, kendisini açlıkla terbiye ederek 'sabretmeyi' öğrenmeyi amaçlayabilir. Hatta Uzakdoğu kültürlerinde bu şekilde bir nefis terbiyesi önemli bir yaşam biçimi olarak görülüyor.

Fakat biz, Kur’an’ın “sabır” kavramı eşliğinde Hz. Peygamber’in (a.s.m.) Ramazan ayına dair söylediği “sabır ayı” tabirini anlamaya çalıştığımızda görüyoruz ki insan, oruç ile iman hakikatlerini uygulamaya koymuş oluyor. Açlık ile başlamış olduğu eğitiminde insan, kendisinin bir 'yaratık' olduğunu, 'abd' olduğunu bütün boyutlarıyla idrak etmeye ve bu idrakini hayata geçirmeye çalışıyor. Ne var ki 'açlık', Ramazan orucunun olsa olsa ancak bir evin giriş kapısının 'eşiği' konumunda olur. Açlıktan öteye bir 'orucum' olmadığında, evin eşiğinde kalmakla daha ileriye gidememiş ve daha ilerisini görememiş olduğumun farkında olmalıyım.

Madem Ramazan, sabır ayıdır. Madem sabır, zahirden hakikate geçmektir. Yani insanın vehmî (hakikati olamayan) görüş ve arzularıyla var oluşu yorumlamasından geçip var oluşu hakikate uygun olarak yorumlamaktır. Yani her bir anıyla ve her bir şeyiyle kâinatı Yaratıcıya bağlamaktır sabretmek.

Demek ki Ramazan ayında oruç tutmakla her bir şeyi ve her bir anı Yaratıcıya bağlayarak yorumlamanın ve değerlendirmenin eğitiminden geçiyoruz. Yani Ramazan ayı ile 'zahirden hakikate geçmenin' eğitimini yapıyoruz. İman hakikatlerini uygulamalı olarak daha bir kavrama ve pratiğe indirmenin eğitimini yapıyoruz. Yani “sabır ayı”nda insan, daha iyi bir kul/abd olmanın eğitiminden geçiyor.

Demek ki sabır ayında her anı ve her bir şeyi varlık kaynağına bağlayarak ele almak, tutulan ‘asıl oruç' oluyor. Öyle ise her bir özellik ve duygularım ile kendimi ve bütün var oluşu varlık kaynağına bağlamadan değerlendirmeyi ‘asıl orucumun bozulması' olarak görmeliyim.

Oruç ile iman hakikatlerinin gerçekliğinin idrakine ulaşma eğitiminden geçtiğimin farkında olmalıyım. Açlık ile başlayan ve orada kalmayan bir eğitim olan oruç ile var oluşu yorumlamada zahirden hakikate geçmenin, yani her anı ve her bir şeyi Yaratıcıya bağlayarak değerlendirmenin eğitiminden geçtiğimin bilincinde olmalıyım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum