Ruhsuz bilginin mekanizasyonu veya hayatın şifreleri

Varlık, görünen cisimler değildir. Eşya ve mekan bağlantısı içinde vücudunu daim, konumunu kaim ve imkanları ile yetkilerini/imtiyazlarını/kozlarını birer değer olarak görenler, hayatın mekanizasyonuna girmişlerdir. Bu, herkeste olanın peşine düşmektir.

Uzmanlığının cenderesine hayatı almak, bilgisinin çemberine hayatı hapsetmek, gördükleri ile yüksek mütalaa edercesine muhkem olmayan ahkamlarına hüküm giydirmek ve hükmetmek, bu mekanizasyonun bir kaç işaret taşıdır..

Kanaatlerine hüküm bina etmek, zanlarına kaide icra etmek, bildiklerine "ben"le değer biçmek ve sahip olduğu emanetlere "ben kazandım" demek, yine hayatın şifrelerine ulaşmamış bir serüvenin idraksizliğidir.

Arayış  sendromları ile  bitmeyen huzursuzluk ve gerilim, hikmetin boyutsuz ve ihatası muhitimizi aşan şuuruna erişme çabası taşısa da, zaafların perçinlediği bir düğüm bunu engeller.

Yüzyılın baş döndüren fırsatları karşısında zaaflarının estetiğine boğulmuş nadan naziklerin ve riyakar menfaatçilerin ve haksızlığa göz yuman insafsızların pençesinde, hayatın şifreleri ne gezer?

Tağutlaşmış beklentiler, kontrol edilemez hırslar ve hak etmediğine imtiyaz/yakınlık babından ulaşma kurnazlığı karşısında doğruların mekanik bir dille ve kontrollü bir üslupla boğazdan aşağı inmeyen ifadeleri neye yarar?

Ahir zamanın öğüttüğü ve insafsız avcıya hizmet ettirdiği bir "helaket ve felaket asrı"nda insan ruhunun hayat demleri, insan vicdanının muhakeme ölçüleri ve insan aklının terazi dengesi ile kalbin sadefinde saklı tatminin mana boyutu nasıl inkişaf eder?

Akıl, en iyi şartlarda işçi olması gerekirken ruha ve kalbe, fıtrata ve vicdana yönetmen olursa, bu akıl tutulması olmaz mı? Mekanik uzmanların, ruhsuz bedenlerden farkı nedir?

Teknik düşünmenin arkasında sırlı hikmetlerin, uygulamaların arkasında insani felsefenin ve İslami idrakin perdesi aralanamazsa, bilmek neye yarar?

Faydacı diyaloglar, fırsatçı yakınlaşmalar, sun'i saygılar ve ambivalans vak'alar nevinden güçlü karşısında “ürkek ve "kedi", güçsüz karşısında "şahin ve kral" kesilmek, acaba ezilmişliğin veya sinmişliğin bir tezahürü olamaz mı?

Hayatın, ruhu besleyen damarları kesilmişse, hayatın şifreleri unutulmuşsa, bu vücut hanesinde veya  beden makinesinde mekanik bir alet ve disiplinli bir bilgi yığını gibi  geçimlik bir serüvenle etrafı kollayıp bir şey olma telaşına düşmüş biçareler kervanına katılmak neyi çözer?

Çağın vebası mekanizasyondur. Uzman körlüğüdür. Muhakemesiz aklın matematik  dokusunu kaybetme ve mantık süzgecinden uzaklaşma felaketidir.

Sosyal insanı, sosyal zekayı, sosyal hayatı ve "hayat-ı içtimaiye ve beşeriye" üzerine insani/İslami zemini bilginin/iktibasın/uzmanlığın ötesinde bir tasavvur ve ufki bakışın helezonik akışı ile göremeyen ağustos böceklerinin ışığı ile nereye varılır?,

Sosyal muhakeme, hayatın şifrelerine ve dokusuna doğru ulaşmayı sağlar. Sosyal zeka ise buna beceri, yerinde tutum ve davranış geliştirme refleksi katar.

Fikrinin maliyetini ödeyenler, kalıplaşmış salon mostralarına ve katı laisizmin seküler kalıplarına bandırılmış konservatif insanların sığ ve şekilci formatlarına dahil olmayanlar, hayatın şifrelerine erişme ve belki de yeni dünyaları keşfetme şansına sahiptirler.

Aksi halde İbn-i Arabi gibi "La mevcude illa hu" diyenlerin mevcutlarına mevcut kattıkları bir varlık algısı ve tutunma halleri ile tersine "her şeyi arkama aldım" diyen çaresiz biçarelerin ve tükenmişlik sendromundaki düşünce krizlerinin varacağı yer, yine hayatın şifrelerine ulaşmayı zorlaştırır.

Hayatın şifreleri, hayatı verene teslim olmaktan geçer. Adeta parola gibidir. Sonra şifre gelmektedir.

Teslimiyet, kalbi kopuşun şekli varlığı ile yaşamak ve çalışmaktır. Acı verenin bizi soğuttuğu dünya gamına dalıp, yokluğa kanat açmaktır.

Bir gidiştir bu.Böylesi gidiş ve kopuş, hüznünü katarak makamın ve mansıbın firavun halinden kaçıran her şey, kopuş sonrası yaşanan kavuşturucu yeni değerdir.

O halde, kurnazlar bırakın kazansın. Hilekarlar, bırakın tutunsun. Mütegallipler, duranlar bırakın otursun oturduğu yerde. Kendinin ayrıcalıklı görenler, bırakın bildiğini yapsın. Hangi kılıf ve kadrajla yaparsa yapsın.

Madem bunların ötesinde bir hayat var ki, o bu hayat değil. Şifre burada değil zaten. Çözüm de yok burada.

Peki ne var?

"Allah, bir kulunu severse dünyayı ona küstürür"de saklı mananın tezahürleri ile şifreler kendini okutturur. Öncesinde parolayı bilmek kaydıyla.

Kendini bizzat parola olarak görenlere ise "tebessüm etmek" dışında elimizden bir şey gelmiyor.

Ne biz, ne de varlığımız bir parola değildir. Parola, yokluğumuza, şifre ise yeniden öbür alemde varlığımıza kurulu.

Peki bu kadar mekanizasyon ve "kurulu alet" gibi çalışan, papağan/tuti kuşu misali vaziyet ne?

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum