Risaleler’i doğru anlamak…

Gelin beraber bir gezintiye çıkalım.
Risaleler şehrini gezelim, dersem gelir misiniz?
Ama bu şehrin dili ağır, yolları yokuş ve tozlu, insanları farklı demeyin sakın bana.
Çünkü bu şehrin dilini ağırlaştıran, yollarını bozan, tozu dumanı kaldıran sizlersiniz, bizleriz; kendimiziz yani.
Kaybolmak gibi bir endişeniz de olmasın bu gezinti boyunca. Çünkü bu şehri; Risaleler’i çok iyi bilen biri ile birlikte gezeceğiz.
Bu şehrin kurucusu bize mihmandarlık edecek: Bediüzzaman Said Nursî. Her daim yanımızda olacak uhuvvetiyle, ihlâsıyla, muhabbetiyle…
Haydi, sırt çantanızı hazırlayın; yolculuğa çıkıyoruz.
Hepimiz yolcuyuz.
“Sabavetten gençliğe, gençlikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan kabre, kabirden haşre, haşirden ebede” doğru yol alacağız.

****

Çantasını sırtına alıp Amerika’ya yeni giden bir köylüyü düşünelim. Yirmi yıldır Amerika’da bulunan biri ile aynı kolaylıkta New York şehrini dolaşması, gezmesi, alış-veriş yapması mümkün mü?
Peki, sırtına çantasını geçirip Amerika’ya giden köylü, on birinci veya yirmi birinci gidişinde New York şehrini dolaşırken ilk kez gittiği kadar bir zorluk yaşar mı acaba? İlk kez gittiği bir şehirde yolunu şaşıran birinin, on birinci veya yirmi birinci gidişince şaşırması neredeyse imkânsız, değil mi? Çünkü artık o şehrin yollarına, insanlarına, cadde ve sokaklarına bir aşinalık vardır. En önemlisi ise, o ülkenin diline bir alışmışlık ve konuşabilirlilik düzeyinde akıcılık sahiptir.

İşte, Risale-i Nur bir şehirdir.
İman ışıklarıyla aydınlanmış bir şehir.
Halkı, nur yüzlü insanlardan oluşmuş bir şehir.
Nüfusu gittikçe artan, cadde ve sokakları gittikçe kalabalıklaşan bir şehir.
Risaleler şehrine ilk giren birinin yollara, sokaklara, halkına yabancılığı illaki olacaktır. Olmalıdır da. Yabancılık hissettiği ölçüde bu şehre karşı bir ilgi ve merak duyacak; heyecanlanacaktır.
Hatta, bu şehirde seçilen ilahî kelimelere, kullanılan Kur’an’i dile bile ilk etapta bir yabancılık çekilebilir.
Ama kişi sebat edip, Risaleler şehrini sıkça ziyaret ederse; diline, binalarına, cadde ve sokaklarına, yolunu şaşırma gibi bir durumla karşılaşmayacaktır. Hatta yolunu şaşırmışlara da rehberlik edebilecek kadar bilgi ve donanıma sahip olacaktır.
Az evvel bahsini ettiğimiz çantasını sırtına alıp Amerika’ya giden köylü beş yılda tüm şehri gezmiş görmüş, yolları, sokakları, caddeleri yolunu karıştırmadan çıkartabilecek düzeye ulaştıktan sonra Türkiye’ye dönmüş olsun.
Aradan 15 yıl gibi uzun bir süre geçtiğini farz edelim. Bu köylü ekonomik zorluklar nedeni ile tekrar Amerika’ya gittiğinde eski kolaylıkla yolunu çıkarması, şaşırmaması, istediği adrese nokta atışı yapar tarzda ulaşması mümkün mü peki?
Elbette ki değil.
Çünkü, aradan uzun bir süre geçmiş ve artık yabancılaşmıştır bu şehre.
İşte, Risaleler şehri de bu şekilde. Biri kalkıp da bir iki gün Risaleler’i okuduktan sonra on-yirmi gün de ara veriyor ve on yirmi gün ara verdikten sonra yine dönüp bir iki gün okuyup tekrardan on gün yirmi gün ara veriyor ise, bu şehir; yani Risaleler elbette ki yabancılaşacaktır ona.
Risaleler şehrine sık yapılması gereken bir ziyaret yerine ara ara seyrek turlar düzenleyip Risaleler’e yabancılaşan ve Risaleler’in ona yabancılaştığı biri kalkıp da sonrasında ‘Risaleler’in diline, konularına hâkimiyetim neden olmuyor’ türünden şikâyetler etmesi kabul edilebilir mi sizce?
Açıkçası ben böyle bir şikâyeti kabul etmiyorum. Peki, ya Risaleler kabul eder mi dersiniz?

Risaleler’e yeterli ilgiyi göstermeyip Risale kapılarını kendi üstüne kilitlenmesini sağlayan birinin kalkıp sonrasında Risaleler’in diline neden aşina değiliz, Risaleler’in dili çok ağır anlaşılmıyor gibi kabul edilmeyecek türden bahaneler ileri sürmesi ve kamuoyunda çok büyük tepkiyle karşılanan bir sadeleştirme önerisinde bulunulması Risaleler’e ve Risaleler’e vakit sarf edip Risaleler’in bu günlere ulaşmasında karınca kararınca emeği geçen tüm herkese, nur talebelerine yapılan bir haksızlık değil midir?
Bu haksızlık sadeleştirme önerisinde bulunanlarda nasıl bir vicdanî rahatsızlık uyandırmaz; hayret doğrusu!

Türkiye’de doğmuş, bu ülkede yetişmiş ve bu ülkede on yıllarca çalıştıktan sonra bu ülkede vefat eden biri acaba bu ülkedeki her yeri gezip görmüş müdür? Veya kaç kişi bu ülkedeki her yeri gezip görmüştür sizce?
İşte, Risaleler de bir şehirdir. Herkesin her kitaba gezinti yapması her kısmını okuması anlaması elbette ki zor olmakla birlikte imkânsız değildir. Eğer Risaleler’in dilinin ağır olduğunu ve anlaşılır olmadığını ileri sürüyorsanız; sadece doğduğunuz ve yetiştiğiniz şehri gezip görmek, bilgi sahibi olmak gibi, sadece anladığınız ve Risaleler’le bağınızı koparmayacak şekilde imanınızı kuvvetlendirecek bahisleri tek de okumak; en azından dost-kardeş-talebe dairelerinden birinde barınmanız açısından önemlidir. (Risaleler’de sadece anladığımız yeri okumak, anlamıyoruz diye okumamazlık etmekten daha iyidir. Bu fetva bana değil, Bediüzzaman’ın has talebelerinden Abdullah Yeğin abiye aittir: “İllaki Risaleler’in hepsini anlayacağız gibi bir durum yok. Bizi tatmin edecek kadar anladığımız yerleri Risaleler’den okusak bu bile kâfidir. Risaleler’in her yerini, her kelimesini anlamıyorum diyerek ümitsizliğe kapılmamak lazım” diyerek sadeleştirmeye olan tepkisini ortaya koymuştur.)

Sırtına çantasını alıp New York’ta dolaşan köylünün aklına bir anda ilginç bir düşünce gelir. Barack Hussein Obama ile görüşmek ister. Ama ne eder ne yapar bir türlü Başkanlık Sarayı’na giremez. Birçok engelle karşılaşılır. Ama sabreder ve nihayetinde saraya kabul edilir. Ama saraya girene kadar göbeği çatlamıştır adeta.
Risaleler de bir sayardır. Başkanı Bediüzzaman Said Nursi olan bir saray. Ama bu saraya her isteyen her istediği vakit girmesi, dolaşması, gezmesi, başkanı ile görüşmesi serbesttir.
Ama değerli olan her yerde muhakkak bir zorluk da vardır. Veya değerli olan bir şeye ulaşmada zorluklar vardır. Fena olan bir başkanın bulunduğu saraya girmek isteyen köylünün karşılaşacağı bir zorluğun bir benzerini Risale sarayına girmek isteyen bir okuyucu da yaşayabilir. Ama bu zorluk Risale sarayına girmek ile ilgili değil; Risale sarayını dolaşmak ile; dili ile ilgilidir.  Ama bu dil bir imtihan içindir. Kimin talebeliği hak edip etmeyeceğini belirlemek için yapılan bir imtihanda eleyicidir. Fena insanlara ulaşmak saraya girmek adına yaşanılan zorluklar sabredilip tahammül edilir de; baki değerlerin ve baki hayatın kazanılması için insana kazandıracağı ilahî mesajların tercümesine ulaşmak için bir zorluk zannedilen dil karşısında saraya giriş için sabretmemek hiç akıl karı mıdır?

Esasında Risaleler’in dilinin ağır olduğunu söyleyenler Risaleler’e yeterince önem vermemiş kişilerdir.
Evet, Risaleler’i doğru anlamak için Risaleler’in dilini iyi bilmek gerekir; bu bir gerçektir.
Risaleler’in dilini iyi bilmek için Risaleler şehrine ve Risaleler sarayına sıkça ziyaret etmek, okumak, istifade etmek gerekir.
Bu saraya giriş ‘açıl susam açıl’ demekle olmuyor elbette; sabretmek, istikrarlı bir şekilde okumak ve hayata yansıtmak ile mümkün.
Risale kitaplığının önünde bin defa ‘açıl susam açıl’ deyip beklemektense bir yıl Risale okumayı tercih ederim. Bir yıl kabul ederek ve anlayarak okumanın, kişiyi zamanın mühim bir âlimi yaptığını hatırlayarak ve inanarak…
Hayatı, kendimizi ve insanları anlamak adına Risaleler’i doğru anlamalıyız!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum