Risaledeki 'Çıkageldi' ifadesi çok şey anlatır

İnsanız, beşeriz, gördüğümüzle hareket ederiz, kanaat yürütürüz, perde arkasını/hikmetini/gerçeğini bilmeden zanda bulunuruz. Nefis, çoğunlukla şüphe bulutlarına, hasmın telkinlerini ve kıskanç ruhların imalarını da katarak kendi intikam arzularına da fikir sureti giydirerek sebep-sonuç ilişkisi içinde hadiseleri ve ilgili olanları anlamaya ve yorumlamaya çalışır.

Nefis, olumlu faaliyetlerde bulunan fedakar insanların ve müdavim ruhların yaptığı iyilikleri takdir edeceğine, zahiri manaya ve vaziyete göre mütalaalar yürütür. Zanlarına yenilir. Kıskançlık ve tefevvuk hissi bu zeminde fırsat bulur. Gayretleri anlamak yerine fedakar kabiliyetler hakkında ahkam keser, kendince kritik yapar ve telkinlere açık sorgulama içine girer. Rekabetin berbat damarından kendine menfi bir şırınga yapar ve sonuçta sui zanda bulunur ve hareket rotası menfileşir.

İşte, kaderin derin sırları, mazhariyet, inayet altında olma, Allah’ın lütfu, hizmetin kerameti, nasiplik, ihlasın tezahürleri, tevafuklar, risalenin ulviyeti tam idrak edilip bu manalar zinciri içinden bakılmazsa, insan esbapperest olur. Kendi mülahazaları üzerinden kıyas-ı binnefs yapar, her müspet hareketi “göğsünde söndürür”, hakikati ketm eder. Ehl-i iman arasında olması gereken ihlas, muhabbet, insaf ve takdir duygusu bu durumda yara alır. İhlas ister ki; “Nereden ve kimden gelirse gelsin hakka taraftar olmak” esas olsun.

Kör hissiyat, böylesi bir ruh haline düçar olduğunda; Bir gayreti, bir çırpınışı, bir “çıkageldi”yi, bir inşirahı okuyamaz, daha da vahimi okumak istemez, körleşir.   “Kıyas-ı binnefs”  zaviyesinden baktığı/gördüğü için ene tağutu ile her müspeti karartır ve tenkit/kıskançlık hastalığı ile sürekli kusur arar ve dışarıdan gelen müspet halleri iç dünyasına ve kalbine alamaz ve göğsünde söndürür.

*** 

Menfi ve münekkit insanlar bile hakikate hizmet eden her türlü faaliyete daha müşevvik baksalar, daha insaflı olsalar, daha bir sebepler yığınından çıksalar, daha bir “çıkageldi ruhu”yla baksalar, her şey farklılaşacak.

Çünkü, nasiplenmek, nasip işidir. İstihdam olunmak da bir nasiptir. Herkes niyetinde saklı sermayesi ile yaşar. Ne isterse onunla hem hal olur. Onu elde ettiğinde de ihlas derecesine göre imtihanı şiddetlenir.

Çıkageldi ruhların macerası ise, alışılmışın dışına çıkan bir hal ve vaziyettir. İstemekten öte istihdamdır. Nefisten ziyade nimettir. Liyakatten çok lütuftur. Akıldan sonrasına aitlik olan ameldir/harekettir.

Risale-i Nur kültüründe, hayat bir muavenet elinin vasıtasıdır. Bir insicamın parçasıdır. Tevafuklar buluşturur, kavuşturur. Biri bekler, biri gelir. Biri düşünür, biri yapar. Bir hisseder, biri yaşar. Ve birbirine çıkageldi olur faaliyetlerin lezzet halkaları ve fazilet zincirleri.

İmkansızın el verdiği, çaresizliğin sühulet bulduğu, acizliğin rahmete taşıdığı her an ve müzaheret birer çıkageldi hikayesidir ve hizmetin kerametidir. Yeter ki teşebbüs edin, sonuca karışmayın, sonuca göre de düşünmeyin. Siyasi aklın gerekmediği ve kullanılmadığı her dem sürecin hakkını verip teşebbüs ederek sonuçlara razı olmak, çıkageldi ruhların hizmet tarzıdır. Daha fazlasını ve ihtiyacını kemal-i sadakatle ve metanetle Allah’tan talep edip O’nun takdirini beklemek ve geleni karşılamaktır. Çıkıp gelenleri hürmetle karşılamak ve şefkatle muamele edip hizmeti birlikte taçlandırmaktır.

İnanmak, ilkeli insanın temel varlığıdır. İnanmanın sonuçları ve süreçleri ağır olsa da neticeleri ve meyveleri hep rahatlatıcı olmuştur.
İşte çıkageldi, bu rahatlığın meyvesidir.

Bir an için Çam dağına gidin, gelen misafirinizi düşünün, elde avuçta bir şey olmadığını hayal edin, sonra “Tevekkeltüalallah” deyin. Safi kalplerin bir birlerini kabullendikleri ıssız ve kimsesiz bir dağda, ikramın ağacın dalları üzerinden size baktığı ve bir parça ekmekle gıdalandığınızı düşünün… Ve ertesi gün sadık ve sıddık kardeşler üzerinden gelen takviye ikramı ve ihtiyacı karşılayan ferahlamayı tasavvur edin. Hayat ve hizmet ve kardeşlik, çok şey anlatır risaledeki “çıkageldi” ifadesi üzerinden.

Hizmet her daim inayet altındadır. İnsan sadece hizmetkar olabilir. En iyi şartlarda işçi olmaya layıktır. İnayet-i ilahiye, hizmetin mükafatını hizmet içinde derç etmiştir. Takdir de lütuf da O’ndandır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum