Abdulkadir MENEK

Abdulkadir MENEK

Risale-i Nur’un resmen neşredilmesi (II)

Hükümetin bu meseleye verdiği ehemmiyeti göstermek ve halkın üzerinde psikolojik baskı meydana getirmek maksadıyla, bu sırada İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ile Jandarma Genel Komutanı Kazım Özalp, yüz kişilik özel bir Jandarma Birliği ile Isparta’ya gelmiş ve bu operasyonu bizzat yönetmişlerdir. Etrafa Bediüzzaman ve talebelerinin idam edileceği söylentileri yayılmasına rağmen, bu korku ortamı ve sindirme taktikleri bile halkın alaka ve muhabbetine engel olamamıştır.

Eskişehir Hapishanesi, İsmi Azam’ın altı nuru olan Otuzuncu Lem’anın telifiyle aydınlanmış, burada düşünülen her türlü plan ve suikast akim kalmış ve bu hapsin sonunda gönderildiği Kastamonu sürgününde, baskı ve zulmün dozu daha da arttırılmıştır. Fakat her sürgün memleketi, yeni hizmet ve inkişaf merkezlerine dönüşmüş, adeta birer Nur Menzili olmuştur.. Öyle ki, sürgünde ikamet edeceği yerler özellikle emniyet karakollarının hemen yanı başında veya karşısında olan meskenler olarak tespit edilmiş, böylece sürekli tarassut ve kontrol altında tutulmaya özel olarak dikkat edilmiştir.

Kastamonu’da kendisinin ilk talebesi olan Çaycı Emin Bey’le görüşmek için, yatağını O’na satmış, sattığı yatağını O’ndan kiralayarak kirasını ödemeyi, bir görüşme vesilesi yapmıştır. Sekiz seneyi aşkın bir süre Kastamonu’da kalan Bediüzzaman burada hedef olduğu yalan ve iftira dolu suçlamalar ile Denizli Hapishanesine gönderilmiştir.

Denizli Hapsinin bir hediyesi olan Meyve Risalesi, hapishaneyi adeta bir Nur Medresesine çevirmiştir. Denizli Hapsinin ardından getirildiği Emirdağ’da bir ara baskı ve şiddet o kadar artmıştır ki, kapısına bekçi konmuş, günlerce yanına kimsenin gitmesine izin verilmediği gibi,   hava almak için dahi dışarı çıkmasına müsaade edilmemiştir. Bu duruma bir çare bulmak için,  hizmetinde büyük bir gayret ve ihtimam gösteren Çalışkanlar ailesi tarafından komşu evin duvarı delinerek kendisine ulaşılmış, zaruri ihtiyaçları bu şekilde karşılanmaya çalışılmıştır.

Afyon Hapsi zulüm ve haksızlığın zirveye çıktığı, insan hak ve hürriyetleri ile insaf ve merhametin ayaklar altına alınarak çiğnendiği muamelelere sahne olmuştur. Öyle ki, camların birkaç milim buz tutuğu soğuk Afyon kışlarında, camı kırık büyük bir hücreye tek başına konmuş ve yetmiş yaşını geçmiş ihtiyar âlim bir zat, böyle bir ortamda bile bile ölüme terk edilmiştir.

Hayatının her safhasında olduğu gibi, burada da tecelli eden İlahi inayet sonucu, dayanılmaz zulüm ve işkencelerin uygulandığı bu kara zindandan sağ olarak çıkmış ve artık demokrasinin yavaş yavaş güzel yüzünü göstermeye başladığı bu ülkede; demokrasi, din ve vatan düşmanları kendi kahırları ve mağlubiyet sancıları ile baş başa kalmışlardır.

Hiçbir şekilde yılmayan ve ümitsizliğe kapılmayan Bediüzzaman, bu eşsiz mücadelesi ve manevi cihadı sonucu ‘’büyük bir irfan ve iman üniversitesinin’’ kurulmasına vesile olmuştur.Bu gönüllü ilim ve irfan kurumlarında, yüz binlerce vatan evladının,  manevi ve vicdani bir arınma ve tekâmül eğitiminden geçmesine hizmet etmiştir.

Bu büyük sosyolojik olgu, bugün Türkiye’nin olduğu kadar, bütün dünyanın da bir gerçeği haline gelmiştir. Maddi ve manevi her türlü feragat ve fedakârlık ile ulaşılan bu görkemli muvaffakiyet, yirmi birinci yüz yılda da, elbette bütün ihtişamıyla tesirini ve varlığını göstermeye devam edecektir.,

Bediüzzaman Hazretleri, bu hizmetleri esnasında kendisine yapılan bu kadar büyük zulüm ve haksızlıklara hiç ehemmiyet vermemiş, ‘’vatan evlatlarının imanının kurtulması için cehennemim alevleri içinde dahi yanmaya razı olduğunu ifade etmiştir. Çok partili siyasi hayata geçilmesinden ve milletin artık hiçbir korku içinde olmadan meramını ifade edecek hale gelmesinin ardından, ülke zemininde çok şey değişmeye başlamıştır.

Bütün hayatı boyunca siyasete karışmayan, kendisi ve talebeleri için hiçbir makam ve mevki talebinde bulunmayan, kendisine teklif edilen yüksek makam ve maaşları elinin tersiyle ve hiçbir tereddüt göstermeden geri çeviren Bediüzzaman, iman ve Kur’an hizmetlerinin selameti, inkişafı ve terakkisi için dönemin Başbakan’ı Adnan Menderes ve diğer yetkililer ile temasa geçmiş ve kendilerine mektuplar yazmıştır.

Bu temas ve mektuplar Risale-i Nur’larda ve özellikle Emirdağ Lahikası’nda detaylı olarak bulunmaktadır. Bu mektuplarda özellikle ezanın asli haliyle yeniden okunmaya başlanmasından duyduğu memnuniyeti dile getirmiş ve Adnan Menderes ’’İslam kahramanı’’ olarak nitelendirmiştir.

Bu mektup ve haberleşmelerde, Bediüzzaman’ın üzerinde öncellikle durduğu iki ayrı husus bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi Ayasofya’nın yeniden asli vazifesine döndürülerek cami olarak hizmet vermeye başlaması ve diğeri de Risale-i Nur’ların Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından resmi olarak neşredilmesidir. Ayasofya konusunu başka yazılarımızda detaylı olarak izah etmeye çalışmıştık.

Bediüzzaman Hazretleri Risale-i Nur’ların Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından resmi olarak neşredilmesinin üzerinde niye bu kadar durmaktadır, diye bir soru akla gelebilir. Son yıllarda Risale-i Nur’la çok sayıda yayınevi tarafından neşredildiğini de göz önüne alırsak, bu duruma bugün için ihtiyaç bulunmadığı da düşünülebilir.

Bu ülke Osmanlı Devleti’nin ve hilafetin mirası üzerinde kurulmuştur. Mana olarak bugün de ve yarın da, bu yönü ile bütün İslam dünyasını ilgilendiren, çok önemli olan ve İslam Birliğinin de en önemli sembolü olarak kabul etmemiz gereken Hilafetin en son temsilcisi olarak bu ülke ve TBMM, bütün Müslümanlar tarafından yeniden bu manevi ve büyük hizmeti deruhte etme ümidi ve beklentisine muhatap olmaktadır.

Bu beklenti ve ümidin gerçekleşmesi de, devleti idare edenlerin ve devletin tüm önemli kurumlarının, milletin inanç ve değerleri ile barışması ve hatta daha fazlası olarak, bu değerleri yaşaması ve idealize etmesi ile mümkün olacaktır.

Risale-i Nur’lara konulan ambargo, yapılan takibat ve yasaklama girişimleri ile zararlı gösterme teşebbüsleri, devleti idare eden, ancak bu milletin değerlerine yabancı ve düşman olan devlet adamlarının gayretleri ve çalışmaları ile gerçekleşmiştir.

Bunun için de Risale-i Nur’un resmi olarak ve ülkedeki en yüksek dini kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından neşredilmesi, yıllardır yapılan bu dehşetli hatalardan resmen vazgeçilmesi, özür dilenmesi ve devletin din ile yeniden barışması anlamına gelecektir. Bediüzzaman Hazretlerinin bu talebi, elbette bunlarla birlikte başka anlamlar da taşıyabilir, fakat Risale-i Nur’ların sadece resmen bir kitap olarak yayınlanmasının ötesinde başka manalar taşıdığı şüphe götürmez bir hakikattir.

(Devam edecek)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum