Risale-i Nur'un manşet özelliği

Risale-i Nur'un manşet özelliği

Bilindiği gibi manşet tekniği özellikle gazete veya dergi gibi yayın organlarında çokça kullanılır

Yrd. Doç. Dr. Veli Sırım'ın yazısı
 
Risale-i Nur’a anlatım haritası yaklaşımı
 
Giriş
 
Risale-i Nur Külliyatı’ndan istifade edebilmek için hiç şüphesiz onu okumak ve bunu sürekli hale getirmek gereklidir. Ancak bu okuma işlemi bizzat müellifinin On İkinci Mektup’ta geçen ifadesiyle “gazete okur gibi” olmamalıdır.
 
Risale okumalarında takip edilecek yöntem ve kurallara dair belki pek çok tespitte bulunmak mümkündür. Ancak bunların belki en önemlisi, bizzat müellifinin koyduğu yöntem ve kurallara göre okumak olsa gerektir.
 
Üstad Bediüzzaman, aslında doğrudan veya dolaylı, sözlü veya uygulamalı olarak Risale okuma yöntemlerini bize öğretiyor, anlatıyor ve buna göre okumamızı istiyor gibidir.
 
Öncelikle Bediüzzaman’ın tüm külliyatta, en geniş ve en derin ilmî bahisleri ele aldığı risalelerinden, bir talebesine gönderdiği belki birkaç satırlık mektuplarına kadar gelişigüzel metinler kaleme almadığını, her ifadesinde bir yöntem takip ettiğini belirtmemiz gerekir. Sadece bu durumun farkına varmak bile Üstad’ın bize, eserlerini takip ettiği yöntem ve üslubu dikkate alarak okuyup anlamaya çalışmamız gerektiği mesajını verdiğini görmemize yardımcı olacaktır.
 
Her bir Risaleyi, bizzat müellifin kendi dilinden dinler gibi okumak için öncelikle bahsettiğimiz bu yöntemin farkına varabilmek, Üstad’ın ortaya koyduğu anlatım haritasında gizlediği kodları çözebilmek, ulaşmamızı istediği adresi onun tarifi doğrultusunda bulabilmek gerekir.
 
Evet, Bediüzzaman bize belli bir metodla, belli bir anlatım haritasıyla hitap ediyor. Biz bunun ne kadar farkındaysak, onun maksadına o ölçüde ulaşabiliriz elbette.
 
Bahsettiğimiz anlatım haritası çok karmaşık değildir. Bütün mesele böyle bir haritanın ve yöntemin varlığının farkına varabilmek ve bu haritanın işaret taşlarını öğrenebilmek. Her bir satırı, paragrafı, sayfayı ve bölümü o işaret taşlarını unutmadan, akılda tutarak mana bütünlüğü içinde verilmek istenen mesajı elde edebilmek.
 
Bu yapılmadığı takdirde, Bediüzzaman’ın istemediği hedeflere ulaşmak, kastetmediği manaları çıkarmak, detaylara takılıp, esas menzile varamamak tehlikesi söz konusudur.
 
Şimdi Risale-i Nur’daki anlatım haritalaması olarak ifade edebileceğimiz yöntemin ana levhaları ve köşe taşlarını genelden özele doğru sırasıyla görelim.
 
1. MANŞETLER
 
Risale-i Nur’un hemen her risalesinde, özellikle imanî bahislerin sunulduğu risalelerde en başta mutlaka bir manşet bulunur ve bu manşet ya âyet, ya hadîs veya bazen İslamî bir prensip şeklinde sunulur.
 
Bilindiği gibi manşet tekniği özellikle gazete veya dergi gibi yayın organlarında çokça kullanılır. Bir hadiseye dair haber veya yorumun gayet öz ve veciz bir ifadeyle en başta, büyük harflerle sunulması şeklinde uygulanır. O manşet cümlesi, takip eden tüm yazının hemen her kelimesinde kendini gösterir.
 
Bediüzzaman da, öncelikle tüm dikkatleri her bir risalenin başında verdiği manşet cümlesine odaklamak ister. Ardından gelen tüm cümlelerinde bu çabası ve gayreti alenen kendini gösterir. Dolayısıyla o risaleyi ve bir risalenin herhangi bir bölümünü en başta verilen manşet ifadesini akılda tutarak okumak şarttır. Aksi takdirde bütünlük kaybolacak, Üstad’ın bu gayreti bizim dünyamızda boşa gitmiş olacaktır.
 
Manşet tekniği, ana bahsin başında uygulandığı gibi, alt başlıklar ve bölümler altında da kendini gösterir. Ancak kendi alt bahislerin manşeti olan bu ifadeler ana manşetin tamamlayıcısı ve destekleyicisi konumundadırlar.
 
Örneğin Birinci Söz’ün manşeti olarak “Bismillah her hayrın başıdır” ifadesini gösterebiliriz. Bu ifadeden hareketle de gelen tüm izahların Bismillah’ın her hayırlı işin nasıl başı olduğuna dair olduğunu, bu yaklaşımın Birinci Söz’ün son cümlesine kadar nasıl devam ettiğini açıkça görebiliriz.
 
Hemen ardından gelen İkinci Söz’ün manşeti ise ayet1.gif âyet-i kerimesidir. Ancak burada dikkat çekmemiz gereken bir husus vardır: Bediüzzaman âyet veya hadîs metinlerini tefsir ederken, o metinlerdeki mânâlardan bir veya birkaçına dikkatleri odaklayabilmektedir. Bu yönü de takip eden ilk cümlede kendini göstermektedir. Nitekim İkinci Söz’de, manşet olarak gösterebileceğimiz âyetin hemen ardından gelen “İmanda ne kadar büyük bir saadet ve nimet ve ne kadar büyük bir lezzet ve rahat bulunduğunu anlamak istersen..” ifadesiyle, o âyette zikredilen “gayba iman ederler”den hareketle tüm iman esaslarının başı ve temeli olan “Allah’a iman” üzerinde durulacağı vurgulanmıştır. Nitekim bu hakikat bu risalenin son cümlesine kadar vurgulanmış, verilen temsille de zihinlere adeta kazınmıştır.
 
Bazı Risalelerde belirttiğimiz şekilde bir manşetin görülmemesi bu yöntemin terk edildiği anlamına gelmez. Nitekim bazı soru ve iddialarla başlayan Risalelerde dahi asıl konuya ve izaha geçilmeden önce veciz bir ifadeyle aktarılan hüküm cümlesinin manşet olarak öne çıkarıldığını görebiliriz.
 
küm cümlesinin manşet olarak öne çıkarıldığını görebiliriz. “Dört sualin muhtasar cevabıdır.” ifadesiyle başlayan Birinci Mektup’taki ilk sual “Hazret-i Hızır Aleyhisselâm hayatta mıdır? Hayatta ise, ni çin bazı mühim ulema hayatını kabul etmiyorlar?” şeklinde aktarılmıştır. Bahsettiğimiz yöntemle manşet cümlesi olarak şu ifade hemen kendisini gösterir:
 
“Hayattadır. Fakat merâtib-i hayat beştir. O, ikinci mertebededir.”
 
Dikkat edilirse, verilen cevabın tamamı bu ana manşet cümlesinin tüm yönleriyle izahına yöneliktir.
 
2. İŞLEYİŞ YÖNTEMİNE DAİR AÇIKLAMALAR
 
Bediüzzaman, başta manşet mahiyetinde verdiği ana cümlenin akabinde, çoğunlukla meselenin hangi yöntemlerle izah edileceğine, nasıl bir yol izleneceğine dair kısa bir yol haritası ile yön gösteren bir pusula koyar.
 
Örneğin “Ondördüncü Lem’anın İkinci Makamı” başlıklı risalenin hemen başında şu not düşülmüştür:
 
“Ey insan!” dediğim vakit nefsimi murad ediyorum. Bu ders kendi nefsime has iken, ruhen benimle münasebettar ve nefsi nefsimden daha huşyar zatlara, belki medar-ı istifade olur niyetiyle, On Dördüncü Lem’anın İkinci Makamı ola rak, müdakkik kardeşlerimin tasviplerine havale ediyorum. Bu ders akıldan ziyade kalbe bakar; delilden ziyade zevke nâzırdır.
 
Onuncu Söz’ün hemen başında yer alan şu ifadeleri de aynı kategoride ele alabiliriz:
 
Şu risalelerde teşbih ve temsilleri hikâyeler sure tinde yazdığımın sebebi, hem teshil, hem hakaik-ı İslâmiye ne kadar makul, mütenasip, muhkem, mütesanit olduğunu göstermektir. Hikâyelerin mânâları, sonlarındaki hakikat ler dir. Kinâiyat kabilinden, yalnız onlara delâlet ederler.
 
Yine aynı risalenin manşeti olarak gösterebileceğimiz
 
ayet2.gif
 
âyet-i kerimesinin hemen ardından zikredilen “Birader, haşir ve âhireti basit ve avam lisanıyla ve vâzıh bir tarzda beyanını is tersen…” ifadesi takip edilecek yönteme ve muhatap kitlenin kimler olduğuna dair bilgi vermektedir.
 
3. SONUÇ VE ANA MESAJ CÜMLELERİ
 
Manşet olarak nitelediğimiz ana mesaj ve hüküm cümlesini izah sadedinde örnekler, temsilî hikayecikler, yapılan tafsilatlı açıklamaların özü ve özeti verildikten sonra, manşetle bağlantılı bir ifadeyle bahis tamamlanır. Böylelikle, zihin tüm risale boyunca ana manşetle kurulan bağlantılarla canlı tutulduktan sonra, tüm konunun özetiyle adeta manşette verilen hakikati bir kez daha zihnen tekrarlamış olur. Bu özellik, aynı ana başlık altında farklı yönlerin ele alındığı alt başlıkların kendi içindeki anlam ve mesaj bütünlüğü için de geçerlidir.
 
Yine Haşir Risalesi olan Onuncu Söz’e bu açıdan baktığımızda, verilen temsili hikayeciğin hemen ardından aktarılan On iki Suret’in her birisinin son cümlelerini örnek olarak gösterebiliriz. İşte bazıları:
 
Demek, başka yerde bir mahkeme-i kübrâ vardır.
 
Demek bir mahkeme-i kübrâya bırakılıyor.
 
Demek bir seyrangâh-ı daimîye gidiliyor.
 
Demek bu meydan-ı imtihanda olanlar başıboş değiller. Saadet sarayları ve zindanlar onları bekliyorlar.
 
Demek bura da çabalamak onlar içindir. Şurada çalıştırır, orada ücret verir….
 
Bir örnek de On Dokuzuncu Mektup’tan verelim.
 
Bu risalenin hemen başında yine manşet yerinde Fetih Suresi’nin 28-29. âyetleri verildikten sonra kısa bir açıklamayla başlanıyor ve “…On Dokuz Nükteli İşaretler ile o büyük hakikatin bazı lem’alarını göstereceğiz.” deniliyor. Ardından gelen her “Nükteli İşaret” başta zikredilen âyetin bir yönü ele alınıyor ve akabinde vurgulanan mânâlar özetle aktarılıyor. İşte onlardan bazıları:
 
Madem hükm-ü nübüvvetin illeti ve sebebi, zât-ı Ahmedîde (a.s.m.) daha mükemmel mevcuttur. Elbette, hükm-ü nübüvvet, umum enbiyadan daha vâzıh bir kat’iyetle ona sabittir…
 
İşte, bütün bahsettiğimiz umur-u gaybiye, on kısım envâ-ı mu’cizâtından bir tek nevidir…. İşte buradaki nev’i ile beraber, Kur’ân’ın lisanıyla gaybdan haber verilen o dört büyük nev’i beraber düşün. Gör ki, ne kadar kat’î, şüphesiz, parlak, kuvvetli, kavî bir burhan-ı risalettir ki, bütün bütün kalbi, aklı bozulmayan, elbette iman edecek ki, zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm, Hâlık-ı Külli Şey ve Allâmü’l-Guyûb olan bir Zât-ı Zülcelâlin resulüdür ve Ondan haber alıyor…
 
Bazı Risalelerde sonuç ve özet kısımları “Elhasıl” ile başlar, uzun veya kısa olarak yapılan özetlemelerle, hem ele alınan konu tekrar dikkatlere sunulmuş olur, hem de zihinler en baştaki ana manşetle tekrar buluşmuş olur. Aynı durum “Hatime” şeklinde ana başlık halinde de biraz daha geniş bir özetle sunulabilir. Bu özet ve hülasaların yanı sıra benzer bahislerin yer aldığı başka risalelere de atıflar yapılarak, bir yandan aynı konunun farklı cephelerine dair malumata erişme imkânı sunulurken diğer yandan Risale-i Nur Külliyatı’nın geneline dair kuşatıcı bir sunum yapılmış olur.
 
Onuncu Söz’den bir örnek verelim:
 
Elhâsıl, imanın beş rüknü bütün delilleriyle haşir ve neşrin vukuuna ve vücuduna ve dâr-ı âhiretin vücuduna ve açılmasına delâlet edip isterler ve şehadet edip talep ederler.
 
Yirmi Dördüncü Mektub’un Birinci Makamı’nda şu ifadeler yer alır:
 
Elhâsıl, şu mevcudat-ı seyyâle, şu mahlûkat-ı seyyâre, Vâcibü’l-Vücudun envâr-ı îcad ve vücudunu tazelendirmek için müteharrik âyineler ve değişen maz harlardır.
 
On Beşinci Şua’da geçen şu ifadeler de dikkate değerdir:
 
Bu kelâm-ı tevhidde on bir müjde, on bir hüccet-i imaniye var. Şimdi, yalnız hüccetlere gayet kısa bir işaret edip, izahını ve müjdeleri Yirminci Mektup ve Nur eczalarına havale edeceğim.
 
4. DUALAR
 
Pek çok Risalenin sonunda, işlenen bahisle alakalı dualara yer verilir. Bu dualarda da yine çoğunlukla ilk başta verilen âyet ve hadîsle gerek mânâ itibariyle paralel ifadelere, gerekse aynı lâfızlara yer verilir.
 
Buna dair Yirmi dördüncü Mektubun İkinci Makamı, Yedinci Söz, Sekizinci Söz ve daha pek çok örnek verebiliriz. Bunlardan sadece birini, namaz ibadetinin beş vakte tahsisinin hikmetlerinin aktarıldığı Dokuzuncu Söz’ün sonundaki duayı aktarmakla yetineceğiz:
 
dua.gif
 
Sonuç
 
Bediüzzaman Said Nursî, Risale-i Nur Külliyatı aracılığıyla bize iman hakikatlerini aktarmaya, zihinlerimize ve kalplerimize yerleştirmeye adeta çabalar. Bunu yaparken belli bir yöntem ve metod izlemiştir. Tepeden bakıldığında meselelerin ortaya konuluşunda bir haritanın kalın ve ince çizgilerini görür gibi oluruz. Şüphesiz bu metodun varlığından ve ne olduğundan haberdar olarak Risalelere muhatap olmak, bu eserlerden istifadeyi en üst seviyeye çıkaracaktır. Zira Üstad, risaleleri telif ederken sadece meseleleri aktarmakla yetinmemiş, eserlerinin her yerinde, her fırsatta işaret levhaları koymuş, önümüze anlamamızı kolaylaştırıcı bir yol haritası çizmiştir.
 
Köprü Dergisi

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.