Risale-i Nur’un isbat yöntemi

Asrımızda her şeyin ilme dökülmesi, akıl ve felsefenin de revaç bulması nedenleriyle Risale-i Nur’da; asra uygun bir tarz olan “pozitivist” yani “isbatiyecilik” yolu tercih edilerek özellikle akılları gözlerine inmiş olan maneviyat inkarcısı felsefecilere karşı, Kur'an ve îman hakikatleri, çürütülmez delillerle “asrın müsbet ilim anlayışına uygun, en yeni bir tarzda” izah ve isbat edilmiştir.

Risale-i Nur’da; “en müşkül ve en muğlak” meseleler, Kur’an’ın feyziyle hall ve keşfedilerek “aklen ve mantıken”, gayet veciz ve kolay bir şekilde, en basit avam tabakasından en yüksek havas tabakasına kadar “herkesin istidadı nisbetinde” anlayabileceği bir tarzda ve “tam ikna edici bir şekilde” izah ve isbat edilmiştir. (1)

Risale-i Nur’da; insanların “en derin ihtiyaçlarına” kat‘i delil ve burhanlarla ilmi mahiyette cevap verilmiştir. Mesela; Allah’ın varlığı, ahiret ve sair iman rükünleri, “bir zerrenin lisan-i hal ve kal suretinde tercümanlığı yapılarak” ispat edilmiş, (2) Kainatın baştan başa Allah’ın hikmetle yazar ve paydos ile bozar tahtası, “mahv ve isbat” levhası olduğu ifade edilmiştir. (3)

Risale-i Nur, iman esaslarını “harika bir icaz” içinde fevkalade bir “katiyet, halisiyet ve yakiniyet” ile isbat etmiştir. Zaten imanın altı rüknünün her birisi “birbirini isbat” etmekte, istemekte, iktiza etmekte ve birbirlerine gayet kuvvetli büyük bir hüccet olmaktadırlar. (4)

Risale-i Nur’un bir yerinde ispat edilmiş olan bir mesele, tekrar etmemek için, ilgili yerlere “atıflar ya da havaleler” edilmek suretiyle kısa kesilmiş, fazla detaya ihtiyaç duymayanları da yormamak için özet bilgiler verilmiştir. (5)

Yirmi Beşinci Söz’de; Kur'ân’ın kırka varan i'câzı, “en inatçılara karşı” delilleriyle isbat edildiği gibi, bir kısmı “tafsilen”, bir kısmı da “icmâlen” olmak üzere, “muhtelif meşreplerdeki” velilerden ve çeşitli ilim sahiplerinden “kırk tabakaya” Kur'ân’ın i'câzı ayrı ayrı gösterilmiştir.

Marifet ehli bir velinin anladığı i'câz ile aşk ehli bir velînin müşahede ettiği i'câzın cemâli bir olmadığı gibi, muhtelif meşreplere göre i'câzın cemâlinin cilveleri de değişmektedir. Bir usûliddin allâmesinin ve bir imamının gördüğü i'câzın yüzü ile şeriatın teferruat kısmıyla ilgilenen bir müctehidin gördüğü i'câzın yüzü bir değildir. Bu nedenle bunların i'câzının ayrı ayrı yüzlerini tafsilen göstermek ve isbat etmek gerekir. Üstad bunu; “havsalam dardır; ihata edemiyor; nazarım kısadır, göremiyor” diyerek elinden gelmediğini ifade etmektedir. Demek ki, isbat için “derin bir ilm”in yanında “ihatalı bir havsala” ve “uzun bir nazar” da gereklidir.

Üstad Bediüzaman; “kulaklı tabaka” tabir ettiği âmi avamın, yalnız kulakla dinleyip, Kur'ân'ın i'câzını anladığını, bunun icmal ile On Sekizinci İşarette yazıldığını, daha sonra, onu izah için Yirmi Altıncı Mektub’un "Hüccetü'l-Kur'ân alâ Hizbi'ş-Şeytan" namındaki Birinci Mebhas’ında, o tabakanın i'câzdaki fehminin tasvir ve ispat edildiğini belirtmektedir.

“Gözlü tabaka” denilen ve âmi avamdan veyahut aklı gözüne inmiş maddiyunlardan oluşan ikinci tabaka için de; Kur'ân'ın gözle görünecek i'câzının bir işareti bulunduğunu, o tabakanın “fehmini ve zevkini teshil” etmek için, i'câzının kırk vechinden, gözle görülen bir vechini, yazdırdığını ifade etmektedir. (6)

Yedinci Şua olan “Ayetü’l-Kübra”da; bu kainatın bir elden çıkmış ve bir tek Zatın mülkü olduğunu isbat eden otuz üç aded “icma-i azim”in her birinin “bir dağ kuvvetinde” olduğunu ifade etmektedir. (7)

Zekai Ağabey mektubunda; “Mirac” kitabının, başlı başına asıllardaki hakikatleri izam edilmeden ve “bitarafane bir tefekkürün” bile göreceği ve kabul edeceği bir nazarla isbat eden ve “kapalı kalmış noktaları” ehl-i imana “makul ve mantıki fikirlerle” izhar eden bir tarih kitabı olduğunu söylemektedir. (8)

Sonuç olarak; kapalı kalmış, belirsiz, muğlak, muammalı, şüpheli, vesveseli ve müşkül olan meseleler isbata muhtaçtırlar. Bir davayı isbatta kısa yol tercih edilmelidir. Bazen yol kısa da olsa ispat mümkün olmayabilir. Bu da genellikle batılda ya da yanlış olan şeylerde inatçılık ve ısrarcılık etmekten kaynaklanır. Kur’an’ın bir tek suresinin mislini getiremeyen belagat ehlinin, can ve mallarını tehlikeye atan uzun savaş yolunu ihtiyar etmeleri inatçılıklarını terk edememiş olduklarını göstermektedir. (9)

İsbat; dikkatli tahkik ehli tarafından, derin tedkikler neticesinde, kuvvetli ve sağlam delillere dayanarak, katiyet, halisiyet ve yakiniyet ile hiç şüphe bırakmayacak bir tarzda, asrın müsbet ilim anlayışına uygun, en yeni yöntemlerle ve ihtiyaca göre kulaklı ve gözlü tabakaların da fehimlerini göz önüne alarak, kabiliyetlere uygun, makul ve mantıki fikirlerle yapılmalıdır.

Zaten bir dava üzerinde doğru haber veren binler dâhinin, yüz binlerce müdakkik, yüksek ihtisas ve tahkik ehlinin, bir kıl kadar bile şübhe bırakmayan çok derin tedkikleri ile ittifak etmeleri o davayı kuvvetli bir şekilde ispatlayacaktır. (10)

Kaynaklar:
1-Nursi, Bediüzzaman Said, Tarihçe-i Hayat, Sekizinci Kısım - Isparta Hayatı, 696
2- Nursi, Bediüzzaman Said, Asâ-yı Mûsa, Takrizler, 247
3- Nursi, Bediüzzaman Said, Tarihçe-i Hayat, Dördüncü Kısım - Kastamonu Hayatı, 335
4- Nursi, Bediüzzaman Said, Şualar, Üçüncü Şuâ, 44
5- Nursi, Bediüzzaman Said, Şualar, Yedinci Şuâ, 179
6- Nursi, Bediüzzaman Said, 29. Mektup, Üçüncü Risale olan Üçüncü Kısım
7- Nursi, Bediüzzaman Said, Şualar, Dokuzuncu Şuâ, 202
8- Nursi, Bediüzzaman Said, Barla Lahikası, Mektub 59, 66
9- Nursi, Bediüzzaman Said, Şualar, Yedinci Şuâ, 143
10- Nursi, Bediüzzaman Said, ualar, Yedinci Şuâ, 126

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.