Risale-i Nur’a Muhafız Olmak

Kastamonu Lahika Düsturları-13

Bediüzzaman, Kastamonu’dan Barla ve civarındaki talebelere gönderdiği ve Kastamonu Lahikasının birinci mektubu olan mektubunda “Risale-i Nur’a sizin gibi pek ciddi sahib ve muhafız ve varis ve hakikatbîn ve kıymetşinas zâtların benim yerimde benden daha kuvvetli, ihlaslı olarak vazife-i Kur’aniye ve imaniyede çalıştıklarını gördüğümden, kemal-i ferah ve sürur ve itminan ve istirahat-ı kalb ile ecelimi ve mevtimi ve kabrimi karşılıyorum, bekliyorum” diyor. Oradaki talebeleri Risale-i Nur’un ciddi muhafızları olarak nitelendiriyor.

İhtiyarlar Lem’asının On İkinci Rica’sında yeniden onunla bir araya gelmek ümidinde iken vefat haberini aldığı Abdurrahman Ağabey için de “…o dünyada kalsaydı; hem dünyadaki vazife-i uhreviyemin kuvvetli bir medarı; ve benden sonra tam yerime geçecek bir hayr-ül halef; ve hem de bu dünyada en fedakar bir medar-ı teselli, bir arkadaşım olabilirdi..ve en zeki bir talebem, bir muhatap ve Risale-i Nur eczalarının en emin bir sahibi ve muhafızı olurdu” diyor.

Bediüzzaman, Cenab-ı Hakkın Abdurrahman yerine çok Abdurrahmanları Risale-i Nur’a verdiğini müteaddid defalar beyan etmiştir. Kastamonu Lahikasının ilk mektubunun başında da bu konu yer almıştır.

Emirdağ Lahikası 1’de 161.mektubda (erisale) Bediüzzaman, vefatından evvel Risale-i Nur’a has talebeleri varis etmesinin sebebini izah ederken de vefatından sonra miras kalsa bir derece inkısam edeceğini, fakat vefattan evvel varis kılınmak ile her bir has şakirdin bir küçük Said olup bir nöbetçi yerine binler nöbetçiler olacağını ifade ediyor.

Öyle ise, her bir has şakirdin Risale-i Nur’un muhafızı olduğunu söylesek hata etmiş olmayız her halde.

Emirdağ Lahikası 2’nin ilk mektubunda da “her birinizi derecesine göre birer Said ve birer varisim ve benim yerimde Nurların birer bekçi muhafızı olarak, manevi bir ihtara binaen kabul ettiğimi haber verdiğim gibi…” diyerek tekrar bu konu beyan edilmiş.

Bediüzzaman, Emirdağ Lahikası 2’nin altıncı mektubunda da Ahmed Hamdi Akseki’ye mükemmel bir takım Risale-i Nur göndermeye niyet ettiğini, eğer kendisi zehirlenme hastalığından vefat ederse Ahmed Hamdi Akseki Nurlara kendi bedeline hakiki sahib, hâmi ve muhafız olacağını düşündüğünü beyan eder.

Yazıldığı dönemde Risale-i Nur’un mevcud nüshalarının muhafazası de ehemmiyetli bir konudur. Matbaa ile değil, el ile yazılarak çoğaltılan nüshalar çok zaman kafi gelmemekte ve bir tek Risalenin çoğaltılması da hayli zaman almaktadır.

Bu zorluklarla beraber sık sık hükumet tarafından Risalelere el koyulmakta ve bunların beraat alarak iadesi bazen yıllar sürmektedir. (elbette pek çok ehl-i ilim bu Risaleleri tetkik etmeleri ile Risaleler hizmete devam etmiştir ve ehl-i ilim tarafından taktir ve tasdik edilmiştir.)

Emirdağ Lahikası 2 de 23.mektubdan  anlaşıldığı üzere Risalelerin imhası için de girişimlerde bulunulmuştur.

Bununla beraber Risalelerin muhafazası sadece kitapların muhafazası ile sınırlı düşünülmemeli. İçindeki iman ve Kur’an hakikatlerinin ve Risale-i Nur’un tarz ve üslubunun muhafazası da önemli bir konudur. Risale-i Nur’un has talebeleri bunu muhafazaya da mükelleftirler. Hayatın  imanla muhafazası da böylelikle tahakkuk edebilir.

Müsbet hareket, nuranî müdafaa, kavl-i leyyin, mukabele-i bil misil etmemek, her ne olursa olsun Müslümanların kardeşliğini muhafaza etmek ve herkesin Risalelerden istifadesine çalışmak, gıybet gibi zehirlere yanaşmamak, anarşiliğe set çekmek ve daha pek çok ana esas vardır ki bunların muhafazası da Risale-i Nur’un muhafazası içinde değerlendirilebilir.

Yoksa bu hakikatleri muhafaza ediyorum diye Bediüzzaman’ın tarzından bir başka tarz ile hareket edildiğinde daire daralacak ve bütün Müslümanları kuşatan ve hatta insanlığa hitap eden Risalelerin tesiri azalabilecektir.

Kur’anın hakikatleri yine Kur’anî bir üslub ile, Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam’ın ders verdiği, bu asır için gösterdiği yöntemler ile neşredilecektir. Her asırda bir müceddid gönderilmesi de o asrın o asra has irşat yollarının gösterilmesi içindir.

Risale-i Nur’un da içindeki iman ve Kur’an hakikatleri gibi yol ve yöntemlerinin muhafazası da çok önemlidir. Saff-ı evvel talebeler bunun nasılını hayatları ile göstermişler. Adeta daima bu kudsî düsturların kumandası altında, Üstadın tarz ve üslubunu benimseyerek hareket etmişler. Acz fark şefkat tefekkür mesleğini muhafaza etmişlerdir.

Lahika mektubları, Risale-i Nur’un tarzını, bakış açısını göstermesi ve Nur Talebelerinin nerede durup nerede harekete geçeceğinin talimatları olması açısından da anlamlıdır.

Risale-i Nur’a muhafız olanlar elbette öncelikle hayatlarını Risale-i Nur’un hakaiki ile hayatlandırmışlardır. Dem ve damarlarına karışıncaya dek okumuş ve hizmeti için rahatlarını, hissiyatlarını ve hayatlarını feda edecek dereceye gelmişlerdir. Öncelikleri her zaman kendilerinden evvel hizmetleri olmuştur. Okuma yazma bilmeyenler bile o nurun  neşvesi ise neşrinde fedakarane çalışmışlardır.

Risale-i Nur’a muhafız olmak elbette Risale-i Nur’un gösterdiği metotlar iledir. Onun ruhuna muvafık harekât iledir. Onun hakikatlerini yaşamak ve yaşatmak iledir.

Risale-i Nur’a muhafız olmak; şahsî ve içtimaî hayatın her alanını Risale-i Nur’un prensipleri ile (yani; Kur’an hakikatleri ile) kaostan kurtarmaktır, muhafaza etmektir. Yani; bir kitabı korumanın ötesinde kitaptaki kudsî düsturlar ile insanlığı korumaktır ve çok yara almış insaniyet mahiyetini tedaviye çalışmaktır.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum