Risale-i Nur ve semizdat

Semizdat, Rusça bir kelime ve kendinden zuhur ve kendinden kaynaklı yayıncılık anlamına gelmektedir. Etimolojik olarak samizdat sözcüğü "sam" ve "izdat" kelimelerinin terkibi ve bileşkesidir. Kendi yayım, kişisel yayım, kendi basım anlamına gelir. Yine eski tabirimizle kendinden menkul yayıncılık demektir. Bu ifade Rusça da olsa evvelemirde Risale-i Nur’un çoğaltılması tarzına intibak ediyor ve onun intişar ve yayılma sürecini ve yöntemini akla getiriyor. Türkiye halkı seferber olarak önce istinsah yani elle kopya ederek Risale-i Nurları çoğaltıyor. Ardından da bazı ehli himmetin gayretiyle teksir makinası  devreye giriyor. Teksir makinaları alınarak Risale-i Nurlar daha teknik düzeyde çoğaltılıyor. Bu sürecin son aşaması ise baskı ve matbaada basılması aşamasıdır. Bunun için Risale-i Nurlar üzerindeki yasağın kalkması gerekmektedir. Bunun temini için de uzun soluklu bir hukuk mücadelesi yürütülmüştür. Diğer bir destansı merhalenin sonucunda eserler üzerindeki yasak kalkar ve insanlar serbestçe Risale-i Nurlarla buluşur ve bu şekilde kaçak-göçek bir şekilde Risale-i Nurlarla tanışma faslı daha doğrudan hale gelir.

Risale-i Nur, semizdat tarzı gelişmiştir. Türkiye’de bu kavram biraz da Soner Yalçın’ın aynı adı taşıyan eseriyle birlikte yaygınlaşmıştır. Bununla birlikte semizdat adı ve sıfatı Soner Yalçın’ın kitabından ziyade Risale-i Nurlara intibak etmektedir. Ötekisi ise bir zorlamadır. Soner Yalçın kendisini mağdur ve mazlum gösterebilmek için bu deyim ve ifadeye sığınmıştır.  Bu ise bize Soner Yalçın’ın tarzının semizdat’tan ziyade böyle bir yayıncılığa neden olan Sovyet tarzını hatırlatmaktadır. Sadece metaını terviç etmek için bu ismi kullanmaktadır. Eskilerin deyimiyle müşterisiz meta zayidir. 

*

Bu sıfatın veya ismin kime intibak ettiğini göstermesi açısından tanımına biraz daha yakından bakmakta fayda var. Samizdat Sovyet bloğunu oluşturan ülkelerdeki kaçak yayınları ve bu yayınların el altından dağıtılmasını kapsayan terimdir. Komünist rejim tarafından sansürlenen yayınların kopyaları kısa bir sürede basılır ve bu kopyaları alanlar da kopyalayarak dağıtmaya devam ederdi. Bu kopyalar çoğunlukla el yazısı ya da daktilo yazısı şeklinde olurdu. Örnek olarak samizdat, Mikhail Bulgakov'un romanı The Master and Margarita ya da Václav Havel'in yazısı The Power of the Powerless gibi metinlerin kopyalanması, arkadaşlar arasında dağıtılmasına denmektedir. Yasak edebiyat eserlerinin ve süreli yayınların çoğaltılma teknikleri, karbon kağıdı yardımıyla el yazısı olarak ya da daktiloyla birkaç kopyayla başlayıp daha büyük nicelikte yarı profesyonel baskı makineleriyle çoğaltmaya kadar değişiklik gösterdi.

Aynen bu süreç Risale-i Nurların kopyalanması sürecini hatırlatmaktadır. Glasnost'tan önce bu uygulama çok tehlikeliydi. Çoğaltma makineleri, baskı makineleri ve daktilolar bile KGB'nin kontrolü altındaydı; bu makinelerden alınan referans çıktı örnekleri KGB tarafından teşhis için saklanıyordu. Totaliter dönemlerde Arap dünyasında da baskı ve teksir ve fotokopi makinaları devletin denetimi altında bulunuyordu.  Böylece bilgi paylaşımı ve iletişimi devletin tekeli altında bulunduruluyordu.

*

Eğitim ile gelişme ve dolayısıyla sömürgecilik arasında bire bir bir münasebet vardır.  Sözgelimi, Rus Çarlığı Polonya’yı işgal ettiğinde eğitim kurumlarını denetim altına alır ve üniversitelere girişi kısıtlar. Böylece Ruslara boyun eğen bir Polonya milleti inşa etmek istemektedir. Buna mukabele olarak polonyalılar 'yüzen veya uçan üniversite'  denilen emsalsiz bir tarzı geliştirirler. Böylece Rusların engellerini ve engellemelerini aşarlar. Ümit Şimşek bu tarzı ve mesleği Uçan Üniversite kitabıyla anlatmıştır.  Gerçekten de sömürgecilik böyledir. Adına Moskova’da Kızıllar tarafından üniversite kurulan Patrice Lumumba Kongo’da Belçika işgali döneminde okuma yazmayı sökebilen şanslı bir kaç gençten birisidir. Bunu sadece yabancı sömürgecilik dönemiyle irtibatlandırmak yanlıştır. Yerel istibdat idareleri de her yerde benzerlerini uygulamışlardır.

SSCB döneminde komunizm aleyhtarı yayınlar semizdat suretiye geliştiği gibi Kemalizm gölgesinde Risale-i Nurlar da aynı kaderi paylaşmıştır. Bu baskının somutlaşmış uygulamalarından olan sansür istibdat devirlerinde yaygın bir biçimde kullanılmıştır. Baskı olduğunda sembolizm dili gelişir ve egemen olur. Bunun diğer ifadelerinden birisi ‘fısıltı gazetesi’ deyimidir. Sansürü yarma girişiminin ete kemiğe bürünmüş modeli ise semizdat olarak karşımıza çıkmaktadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum