Risale-i Nur laboratuarı arhezzüteserdeM

1891 NURS: Kur’an ilmi ile müjdelendi. Henüz 14 yaşındaydı. Sadık bir rüyada Peygamberimizden (asm) ilim talep etmişti.  “Ümmetimden sual sormamak şartıyla ilm-i Kur’an ile tebşir” edilmişti.
Bu müjde üzerine, her şey değişir. Nurs’tan çıkar. Kısa süreliğine birkaç medrese değiştirir. Tabiri caizse tutunamaz. Zeka ve ezberinin potansiyeli karşısında sık sık adres değiştirir. Medrese ve hocaları değiştikçe değişimi ivme kazanır, dokuz ayın sonunda artık ayrı bir zeminde mütalaalarını sürdürür.

1894 MARDİN/BİTLİS: Mardin’de dikkat çeker. Dönemin valisi rahatsız olur ve hayatının ilk kelepçesi takılır. Şehir dışına gönderilir.
Yeni bir vali profili daha çıkar karşısına. Bitlis valisi Ömer Paşa. Konağında misafir eder. Kütüphanesinde ilimle haşir neşirdir. Geçmişi ve günü okumaya çalışır. Sadece ilimle meşguldür.

1896 VAN: Van’a gelir. Bu defa Van valisi Tahir Paşa’nın misafiridir. Hayatının inkişaf yolculuğu burada devam eder. Kabul görür. Memleket meselelerine ve çevrenin dokusuna yönelir. Günlük havadisleri takip eder. Davasının kilometre taşlarını inşa sürecindedir. Zihni inşanın istikbale hazırlayan kaderi çizgisi yeni bir döneme hazırlar.

1899 TAHİR PAŞA KONAĞI: Van valisi Tahir Paşa’nın konağında gazetelerden havadisleri okurken, İngiliz bakanın Kur’an hakkındaki beyanı dikkatini çeker:
“Kur’an Müslümanların elinde kaldıkça, biz onlara hakiki hakim olamayız. Kur’an’ı ellerinden almalıyız.”
Bu haber, Üstadın dünyasında müthiş bir dalgalanmaya sebep olur. Hedefine kilitleneceği andır. İddiasının peşine düşeceği, davasının idrakine erişeceği ve duasının varacağı çok farklı bir andır.

19. yüzyılın sonudur. Irkçı, saldırgan, sanayi devrimi ile yenilenen, maneviyat ile köprüleri atmış materyalist batının siyasi engisizyonu ve dessaslığının ürünü olan  derin stratejisini belirleyen menfi Avrupa karşısında söylenecek sözü vardır Üstadın.
Yüzyılları kapsayacak, kıyamete kadar kaderi senaryonun öznesi olacak şekilde maksadına matuf bir haykırışta bulunur Üstad:
“Kur’an’ın sönmez ve söndürülmez bir nur olduğunu bütün kainata ispat edeceğim.”

saidnursi_risale_lab.jpg19.yüzyıl bitmişken istikbalin tahrip kalıplarını hazırlayan batının Kur’an’a karşı ne yapılacağı bellidir.
20. yüzyıla girerken Bediüzzaman’ın yol haritası nettir. Kur’an merkezli tefekkür ve tecdit ruhunu ilimle inşa etmek.
Kainat, çevre, dünya, batı, İslam alemi, kavimler ve istikbal kavramları yeni anlamlar kazanmıştır.

Düşman tanımı netleşmiştir: İç bünyede alev alev fikirleri ataşe veren cehalet, sefaletin kol gezdiği ve terakkinin ortaçağda tutuklanmasıyla kansızlık derecesinde bitkin düşüren zaruret/fakirlik ile birlikte hayatımızı tahrip edip beraberliğe dinamit koyan ve birliği yok eden ihtilaf.
Kısaca düşmanlarımız cehalet, zaruret ve ihtilaftır.

Çağa kafa tutarken, Kur’anı inşa ederken ve tefekkür zemininde ilerlerken bu üç düşmana karşı üç güçlü savunma ve çare ortaya koyar.
Bilim ve sanat ile kariyer kapılarını ve aklın aktivitesini sağlamak, marifet ve hikmet ile kalbi inkişafa yeni kapılar açmak, ittifak ile iki ayrı “bir”i “onbir” yapacak şekilde aklın ve kalbin mezc edilmesiyle birlikte tesanüd ve teavün yolunda ilerlemek.
Kısaca sanat, marifet ve ittifak silahlarıyla cihad etmek.

Elbette manevi cihat öncelikli. Maddi cihad yeni yüzyılda sınırlanmıştır. Sadece harice karşı tecavüz/işgal durumunda ve savunma amaçlıdır.
Kılıçlar maddi değil manevidir artık. Her delil/kanıt bir kılıç gibidir.

1906 VAN: Nurs’ta müjde ile emredilen Peygamberi sır Van’da inşa sürecine girmiştir. Nasıl bir tehlike ile karşı karşıya olunduğu, düşmanlarımız ve menfi batının stratejisi bilinmektedir.
Buna karşı çare de bellidir. Ne yapılacağı da netleşmiştir.
“Fünun-u cedide lazım” denilen yeni kavşaktayız. Din ilmi ile birlikte fen ilmi. Akılla kalbin aşkı. Medrese, tekke ve mektebin koalisyonu.

Yeni ve modern bilimler batıdan geleceği için bir süzgeçten geçmesi gerekiyordu. Kokuşmuş bilgileri de beraberinde getirmemeliydi. Bu yüzden mecra olarak ulema üzerinden alınmalıydı. Yani medreseli mektep olmalıydı. Buna göre mekteplerin menbaı medreseler olacaktı.
Kısaca fen bilimleri ulema mecrasından ve medrese menbaından akacaktı. Zihni bekaretin korunacağı ve bakir zekaların bozulmadan çekirdek misali filizleneceği iklimdi bu teşhis.

Böylece yeni bir çağın yeni kimyası, 80 yıllık gaye-i hayal/vizyon/tasavvur, Kur’an medeniyetinin tecdit metodu belirlenmişti. Bu yeni bir modeldi. Yeniden doğuştu. Çaresiz Osmanlı’ya, sahipsiz kavimlere ve talihsiz Asya kıtasına bir ilaçtı...

Bu ilacın kapağında ne yazıyordu biliyor musunuz?
Tersinden yazalım da 116 yıllık gecikmenin özrü, okuyamayışımız ve anlayamayışımız olsun: arhezzüteserdeM

Her halde bu çağın ilacını batı bulsaydı böyle yazardı. Biz de yabancı bir kelime ile tanışmanın afaki bilgisi ile övünürdük. Ve batıdan geldiği için kabullenirdik. Bu ilaç kanserden bile koruyacak kadar etkiliyken görmezlikten gelip bu kadar hastalıklı bünyeyle yaşamazdık. Irkçılık, terör, husumet, ihtilal, ihtilaf, cahillik, işsizlik ile istibdat ve ümitsizlik girdaplarında geçen 116 yıl.
Neyse ki, Van’dayız.
Neyse ki Medresetüzzehra bizi bekliyor.
Neyse ki Medresetüzzehra sempozyumu ile özrümüzü beyan edeceğimiz bir dilekçe ve Van kalesine/horhor medresesine bir çiçek hakkımız var.

Risale-i Nur laboratuarı kurulmadan sosyal arkeolojinin bu kalıntıları içinden kimyası düzgün inşa ve inkişaf dokuları bulamayız.
Acilen Risale-i Nur ARGE’si tesis edilmelidir. Hep birlikte. ARGE sistemi acilen ve acilen lazım.
Bunun içinde çatı olarak ilmi disiplinleri koordine edecek ve beynimizin biyokimyasını rehabilite edecek arhezzüteserdeM lazım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum