Risale-i Nur ‘izah’ edil(e)mez mi?

Risale-i Nur izah edilir, edilmeli de. Çünkü Kur’an ve Hadis-i Şerifler izah ediliyor, edilmeli de. Risale-i Nur şerh edilir, edilmeli de. Çünkü Kur’an ve Hadis-i Şerifler şerh ediliyor, edilmeli de. Risale-i Nur tanzim edilir, edilmeli de. Çünkü Kur’an ve Hadis-i Şerifler tanzim ediliyor, edilmeli de. Risale-i Nur yorumlanır, yorumlanmalı da. Çünkü Kur’an ve Hadis-i Şerifler yorumlanıyor, yorumlanmalı da. Risale-i Nur tefsir edilir, edilmeli de. Çünkü Kur’an ve Hadis-i Şerifler tefsir ediliyor, edilmeli de.

Risale-i Nur te’vil edilir, edilmeli de. Çünkü Kur’an ve Hadis-i Şerifler te’vil ediliyor, edilmeli de. Risale-i Nurlardan ilham alınarak kitaplar yazılır, yazılmalı da. Çünkü Kur’an ve Hadis-i Şeriflerden ilham alınarak yüzlerce ve hatta binlerce kitap yazılıyor, yazılmalı da. Birer İslam klasiği olan İhyâu Ulûm’id-Din ve Mesnevi gibi eserlerden ilham alınarak yüzlerce değil, binlerce kitap yazılmış, yazılmalı da…

İzah, şerh, tanzim, yorum, tefsir, te’vil, ilham gibi kavramların bir ‘sözlük’ anlamı, bir de terim (ıstılahi) anlamı vardır. İki anlam düzeyi arasındaki ince ve nazik farkı gözetmeden veya göz ardı eden herhangi bir okumanın fena halde yanılma payı yüksektir daima. Sözgelimi, Kur’an-ı Kerim’in anahtar kavramlarından biri olan “salat”, sözlük anlamı olarak “destek ve yardım” gibi manalara gelirken; terim (ıstılahi) anlamı olarak “namaz” manasına gelir. Bunun böyle olduğu hususunda ümmetin âlimleri arasında kopmaz bir icmâ vardır.

  1. işgüzar modernistlerin yaptığı gibi “salat”a sadece “destek” manası verip bin dört yüz yıldır ümmet arasında kaziye-i makbule haline gelmiş namazı devre dışı bırakmak, nasıl büyük bir cinayet ve hatta hiyanet ise -teşbihte hata olmaz- Üstadın Risale-i Nur sistematiği içinde özenle ve bilhassa terim anlamını gözeterek ve kastederek kullandığı izah, şerh, tanzim gibi kavramları büyük bir kıvraklıkla sadece sözlük anlamına hamletmek, aynı ölçüde büyük bir cinayet ve hatta hiyanettir. Mezkur kavramların sözlük anlamlarını açıklamaya hâcet yok. Malumu ilam etmek lüzumsuz çünkü. Bu kavramların Risale-i Nur sistematiği içinde çoğunlukla terim anlamı kastedilerek kullanıldığını biliyoruz.

“…Evet, Risale-i Nur, size mükemmel bir me'haz olabilir. Ve ondan erkân-ı imaniyenin her birisine, meselâ: Kur'an'ın Kelâmullah olduğuna ve i'cazî nüktelerine dair müteferrik risalelerdeki parçalar toplansa veya haşre dair ayrı ayrı bürhanlar cem'edilse ve hâkeza. mükemmel bir izah ve bir haşiye ve bir şerh olabilir…” (Kastamonu Lahikası, 56)

  1. pasajdaki izah, şerh, haşiye kavramlarının sözlük anlamında değil, terim anlamında kullanıldığı açıktır. Çünkü bu kavramlarla neyin kast veya murad edildiği birinci cümlede (“meselâ: Kur'an'ın Kelâmullah olduğuna ve i'cazî nüktelerine dair müteferrik risalelerdeki parçalar toplansa veya haşre dair ayrı ayrı bürhanlar cem'edilse ve hâkeza…”) açıklanmıştır. Ve böylece mesele bitmiştir, bitmelidir.

Kelam sahibi bir yazar, kullandığı bir kelamın ne anlama geldiğini bizzat kendisi başka bir kelamında söylemiş ve bununla da yetinmeyip yine bizzat kendisi o kelamının içini doldurmuşsa, yani kelamın kapsadığı manayı tespit, te’kid ve sabitlemişse; o kelamı, kelam sahibinin kastetmediği, istemediği, kınadığı, izin vermediği (“Eğer biri, dairemiz içinde nefsin enâniyet-i ilmiyeden aldığı bir his ile, şerh ve izah hâricinde bir şey yazsa; soğuk bir muâraza veya nâkıs bir taklitçilik hükmüne geçer” Mektubât, 476) anlamlara çekerek keyfemayeşa kullanmak, hem o kelam sahibine hem de kelamın kendisine hakaretten başka bir şey değil. Hele gerçek adı “sahteleştirme” olan sadeleştirme/sadeceleştirme teşebbüsünü, aynı işgüzar marifetlerle şerh ve izah kavramı içine dahil ederek meşrulaştırmaya çalışmak, hakaret değil sadece, cinayettir.

  1. okuma meselesine gelince.

“…Okurken, belki izah edilmesini isteyen kardeşlerimiz olacaktır. Fakat bu hususta arz edeyim ki, üstadımız Bedîüzzaman, bir Nur talebesine Risale-i Nur'dan bazen okuyuvermek lütfunu bahşederken izah etmiyor, diyor ki: "Risale-i Nur, imanî mes'eleleri lüzumu derecesinde izah etmiş. Risale-i Nur'un hocası, Risale-i Nur'dur. Risale-i Nur, başkalarından ders almağa ihtiyaç bırakmıyor. Herkes istidadı nisbetinde kendi kendine istifade eder. Aklınız her bir mes'eleyi tam anlamasa da, ruh, kalb ve vicdanınız hissesini alır. Ne kadar istifade etseniz, büyük bir kazançtır…" (Sözler, 772)

Dikkat edilirse bir örneklik durumu var ortada. Said Nursi ders yaparken nasıl bir yol takip etmiş? (Lütfen dikkat buyurun, büyük ve kalabalık bir cemaate okuyuvermek denmiyor, bir nur talebesine okuyuvermek deniyor) sorusunun cevabını okuyoruz burada. Sadece bu metinden hareketle kıyamete kadar sürecek bütün zaman dilimleri için “tek-tip” bir ders okuma tarzı vardır sonucuna ulaşmak insan tabiatını tanımamak, sosyal değişimleri, dönüşümleri, eşyada cari olan kanunları bilmemektir. Üstelik bahse konu örneklik durumunun bir “emir” değil, bir “tavsiye” olduğu müellifin külliyatın mecmuuna yayılmış diğer ifadelerinden anlamak zor değil.

Bununla birlikte bol izahlı derslere kendi tecrübelerimden yola çıkarak diyebilirim ki açıklamalı, bol izahlı dersler belki kısa vadede daha cazip, güzel ve neşeli gibi ama uzun vadede bu pasajda anlatılan “Üstadın tarzı” diyebileceğimiz az izahlı icmali dersler, çok daha tesirli, kalıcı, tasannudan uzak ve hizmete medar oluyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
42 Yorum