İfrat ve tefrit dışında bir iletişim manifestosu

Risale-i Nur projeksiyonları -10

51- Risale-i Nur, çağımızın ifrat ve tefrit ehlinin abartılı, olaylara fazla dış anlam yükleyen, radikal söylemleri ve taraflar arasında çatışma ve birinin diğerini yok sayması üzerine kurulu tarzları tasvip etmez.

Hükûmete hücum edenlerin, bazıları “Haydo, Haydo” derlerdi. Bazıları “Haydar Ağa, Haydar Ağa” derlerdi; ben “Haydar” derdim. Şimdi de “Haydar” diyorum.”(Münazarat, 74)

Hakikati "Ne haydo ne de haydar ağa" tanımlaması üzerinden "Ben "Haydar" derim." örneği ile ortaya koyar.

Ehl-i ifratın bir kısmı, Araptan sonra İslâmiyetin kıvâmı olan Etraki tadlil ediyorlardı. Hatta bir kısmı o derece tecavüz etti ki, ehl-i kanunu tekfir ederdi...ehl-i tefriti gördüm; dini bilmiyorlar, ehl-i İslâma insafsızca itiraz ediyorlar, taassubu delil gösteriyorlardı.”(Münazarat, 74)

"Adüvv-ü din" dediği kesim olan din düşmanlarını tefrit ehli olarak tanımlar. Bunların din hakkındaki "şübehatlarını ve inkarlarını ret etmek"(Şualar, 856) olarak misyonunu açıklar. Bunu Kur'an eczanesinden bulduğu ilaçlarla izah ve ispatla yapar

Ben “zahirperest” ve “nazar-ı sathî sahibi” tâbiriyle yad ettiğim ve tevbih ve tânif ile teşhir ettiğim muhatab-ı zihniyem, ağleb-i halde ehl-i tefrit olan ve cemâl-i İslâmı görmeyen ve nazar-ı sathiyle uzaktan İslâmiyete bakan hasm-ı dindir.”(Muhakemat, 90)

Bir de ifrat ehli olup "dinde hassas, muhakeme-i akliyede noksan"(Divan-ı Harb-i Örfi, 23) olan kesimin dine verdiği zararı ve muhakemesiz anlamlandırma şeklinin doğurduğu yanlışları düzeltmek üzerine risale sistemini kurar.

“…Bu kitapla istediğim hizmet budur: İslâmiyette olan tarik-i müstakîmi göstermekle ehl-i tefrit olan a’dâ-yı dinin teşkîkâtını red ve yüzlerine vurmakla beraber; tarik-i müstakîmin öteki cânibini ve sadîk-ı ahmak ünvanına lâyık olan ehl-i ifrat ve zahirperestlerin tevehhümlerini tard ve asılsızlığını göstermek ve asıl rehber‑i hakikat ve âlem-i İslâmiyetin ikbal ve istikbaline yol açan ve sırat-ı müstakîmde kemâl-i ümid-i zaferle çalışan muhakkikîn-i İslâm ve âkıl sıddıklara yardım etmek ve kuvvet vermektir.”(Muhakemat, 19)

Yolun iki tarafına, bankete düşen bu tercihlerin dışında yol ekseninde ilerleyen "kemâl-i ümid-i zaferle çalışan muhakkikîn-i İslâm ve âkıl sıddıklara yardım etmek ve kuvvet vermektir.”(Muhakemat, 19) der.

Kendini bu ana yolda ve akılla sadakatin merkeze oturduğu bir zafer yolunda ümitle mükemmel çalışan tercihin içinde görür.

“…ifrat, tefrite sebep olduğundan, daha kabahatlidir...ifratla müsamahanın kapısı açıldı. Çürük şeyler o hakaik-i âliyeye karıştığından, ehl-i tefritle insafsız olan ehl-i tenkit, gayet haksızlık olarak, şu çürük şeylerin yüzer misline olan hakaik-i âliye içinde gördüklerinden ürktüler, nefret ettiler.“(Muhakemat, 33)

Hislerin, tahriklerin, akılla telif edilemeyecek, duyguyla netleşmeyen ve hassasiyetin zeminini doğru kullanamayan ifrat ehlinin denge problemini çözmeye çalışır

52- Risale-i Nur, iletişim çağında, çağın manevi tatmini için adeta iletişim manifestosu diyebileceğimiz bir yol haritası verir.

Hitap ve teşvik ifadeleri, muhatabın halet-i ruhiyesini dikkate alma çabası, konu içine okuyucuyu ve kendi nefsini yerleştirme gayreti, samimi ve sıcak derinleşme ile nefis muhasebesi yaptırma, diyalogda müzakere muvaffakiyeti vermektedir.

Bu bağlamda;

a-   Hitap ve teşvik ifadeleri olarak;

"Aziz, sıddık kardeşlerim..."

"..diyar-ı gurbette medar-ı tesellilerim.."

"..hizmet-i Kur'aniyede arkadaşlarım.."

" Zeki dostum doktor bey.."

b-   Sorumluluk yükleme, konumlandırma ve destekleme ifadeleri;

"...ikinci Abdurrahman Hulusi.."

"...İkinci Hulusi santral Sabri..."

"...Zübeyir sisteminde..."

"...

c-   Muhatabı ile doğru iletişim kanalını yakalamak için;

"..Mukteza-yı hale mutabık hareket.."(Lem’lar, 311)

"... ata et, arslana ot atmayınız..."(Lem’alar, 414)

"...mercuh racihe tereccüh eder.."(Sözler, 658)

"..Kim söylemiş, kime söylemiş, ne söylemiş, nerede söylemiş.. sözün kıymeti"(Mesnevi-i Nuriye, 304)

d-   Muhatabın gündemine duyarlılık ve onun halet-i ruhiyesini dikkate alarak sohbet etme;

- Eskişehir şeker fabrikasından yanına gelen birkaç işçi ve ustabaşına; Siz farz namazlarınızı kılsanız, o zaman, fabrikadaki bütün çalışmalarınız ibadet hükmüne geçer. Çünkü milletin zarurî ihtiyacını temin eden mübarek bir hizmette bulunuyorsunuz.” (Tarihçe-i Hayat, 580)

- Tayyare işçilerine "nevimle iftihar ediyorum.."(Necmettin Şahiner, Son Şahitler)

- Savcının küçük kızını cezaevinde gördüğünde değişen halet-i ruhiyesi ve o çocuk hatırına babasının zulmüne mukabil beddua etmekten vazgeçmesi(Said Özdemir, İslâm Ve Şiddet, Risale-İ Nur Perspektifi, 7. Uluslararası Bediüzzaman Sempozyumunda Tebliği)

- İdari ve siyasi mercilere yazdığı mektuplardaki hak ve hukuk arayışı ile birlikte uyarıcı ve yönlendirici üslubu

e-   Halin ve diyaloğun düzeyine göre eğitici ve reddedici yaklaşımlar;

-Suruçta, köylüyle yaptığı sohbette sorduğu sorular ve aldığı cevap olarak "Ağamız bilir." sözü karşısında eğitici tutumu

- Hakkari Beytüşşebab aşiretinde şafi mezhebinde bir cemaate imam arkasında fatihayı bizzat okumalarından hareketle öğrettiği "siz müteşebbissiniz, imama itimat etmezsiniz, bizzat teşebbüs edersiniz."(Divan-ı Harb-i Örfi, 33)

- İmam hatip öğrencilerine ve muallimlere söylediği ifadeler " Sizin okuduğunuz fenlerden her fen, kendi lisan-ı mahsusuyla mütemadiyen Allah’tan bahsedip Hâlıkı tanıttırıyorlar. Muallimleri değil, onları dinleyiniz. "(Sözler, 221)

- Yıldız Askeri Mahkemesi’nde Şakir Paşa’nın yönelttiği, “Hangi Kürt aşiretine mensupsun?” sorusuna verdiği cevapta Said Nursi, “Sen hangi Tatar aşiretine mensupsun? Ben Osmanlıyım. Benim Kürtlüğüm, doğduğum ve büyüdüğüm yerin halkına verilen isim dolayısıyladır”(Zekeriya Yıldız, Kürt Gerçeği , 186) ifadelerini kullanmıştır.

- İstanbul’u işgal eden İngilizler’in sorularına ve sınav yapar gibi Anglikan Kilisesi’nin meşihat-ı İslam’dan mağrurane sorduğu altı soru ve cevap ile istediği altı yüz kelime formatlı sorgulamaya Bediüzzaman’ın verdiği cevap;" Tükürün o İngiliz haininin hayasız yüzüne..."(Tarihçe-i Hayat, 175)  olmuştur.

f-    Allah'ı inkar fikrinde inat eden, delilleri çürütüldüğü halde ısrar eden ve asla münkirliğin şeytani temsilinden vazgeçmeyen sıfatlara karşı kullandığı ilahi hukuk adına tepki;

"... Ey ekpekül köpekadan tekebküp etmiş köpek...”(Hutuvat-ı Sitte, 11)

"...Ey nefsi emmarem.. Ben sana tabi değilim..."(Mesnevi-i Nuriye, 145)

"... Nefs-i emmarenin istibdad-ı rezilesinden..."Divan-ı Harb-i Örfi, 35)

"...Ey menhus güruh.."(Mektubat, 470)

g-   Münacat halinde, yakarış dolu aczine zaafın huzur-u ilahide dile geldiği anlar;

"... Ey rabb-irahimim ve halık-ı kerimim...”(Mesnevi-i Nuriye, 220)

".. mahlûkun ve masnuun ve abdin, hem âsi, hem âciz, hem gafil, hem cahil, hem alîl, hem zelîl, hem müsi’, hem müsin, hem şakî.... kırk sene sonra nedamet edip Senin dergâhına avdet etmek istiyor kemâl-i rahmetinle onu kabul etsen.."(Mesnevi-i Nuriye, 222)

"... Eyvah, aldandık! Şu hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik…”(Sözler, 294)

53- Risale-i Nur’un kainatla iletişimi ise başlı başına bir tefekkür ve müşahede dünyasını açar. Atomdan bütün varlıklara ve kainata kadar hepsiyle ayrı bir diyalog içindedir. Kainatı, sahibini ifade eden, tanıtan bir muarrif olarak görür.

Kainat kitabının okunması ve karşılıklı diyalog gibi cirimleri/cisimleri konuşturan bir üslup kullanır Risale-i Nur.

" Kâinattan Hâlıkını soran bir seyyahın müşahedatıdır "(Tarihçe-i Hayat, 409) dediği Ayetü’l Kübra ile kainatı bir sinema gibi seyreder. Bir gezgincidir Bediüzzaman.

Ayrıca zerre üzerine ciddi yoğunlaşmalar yapar.

" …bir elmayı yiyen ve “Elhamdü lillâh” diyen..."(Mektubat, 509) şeklinde elma ile başlatılan sözü hatırlatır.

Kedilerin "ya rahim ya rahim..."(Tarihçe-i Hayat, 333) derken mırr mırr olarak bizim kulağımıza gelişini tercüme eder. Kedinin sebeplere sınırlı değer vermesini ona kattığı değeri anlatır.

Ayrıca diğer bitki ve hayvanlarla ilgili diyaloglarını ve onların hayatımızda bizim algılarımıza göre sosyal statülerini ifade eder adeta.

"Cumhuriyetçi karıncalar..."(Şualar, 467)

Eşek veya merkep yerine "işlek"(Necmettin Şahiner, Son Şahitler) kelimesi kullanması.

Tahta kurularının odasındaki seyahatlerine karışmaması ve onları gözlemlemesi tefekkür dersi verir adeta çevresine.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.