Sekizinci Kastamonu Lahikası Müzakerelerinden Notlar

Haza min fadli Rabbi. Bu bereketli müzakerelerin sekizincisine erişmiş bulunuyoruz. Risale Akademi’nin tertiplediği Kastamonu Lahikası Müzakereleri yeni açılımlar ve inkişaflar ile ve beraber düşünmenin zihin açan atmosferinde devam ediyor. Bu haftaki müzakerelerde 157. Mektuba kadar geldik (erisale tasnifine göre).

Müzakerecilerin çalıştıkları mektublardan paylaştıkları konulardan bazılarını paylaşacağım. Elbette bir kısa yazıya sığacak gibi değildir konuşulanlar fakat katreler denizinden haber verirler fehvasınca müzakerelerden bir katre olmak üzere bu yazıyı nazarınıza sunuyorum.

  • Bediüzzaman, Sikke-i Tasdik-i Gaybî mecmuasında yerini alan bazı mahrem risalelerin, ki bunlar Keramat-ı Aleviyye ve Keramat-ı Gavsiyye namlarını almışlardır, kendi vafatından sonra neşredilmelerini ve o zamana kadar gizli kalmalarını arzu etmektedir fakat bir taharride bunlar yabani memurların eline geçmesi ve mahkemelerce tetkik edilmesi neticesinde Risale-i Nur ile alakadar olan ve insaf ehli olanlara, hasların tensibi ile gösterilmesine müsaade etmiştir. Bu olay bize gösteriyor ki Bediüzzaman yaşanan hadiseleri kaderden bir işaret olarak görmekte ve bu hadiselerin işaretlerine göre bazı kararlarını yeniden gözden geçirebilmektedir.
  • Üstad talebelerini merak ediyor ve onlardan haber alamadığında mahzun oluyor. Çok mektublarda, gelen mektub ile nasıl ferahlandığından, mahzuh kalbinin ferahnak olduğundan bahis ediyor. Onları, bir annenin evlatlarını sardığından daha fevkalade bir şefkat ile sarıyor. Kolluyor, gözetiyor, daima alakadar oluyor. Kimilerini günde yüz defa hatırına getirip dua ediyor. İletişim imkanlarının oldukça kısıtlı olduğu o dönemde ve kendisi de daima takip altında olmasına rağmen onar ile haberleşmeyi çok önemsiyor ve kesintisiz bir irtibat kuruyor.
  • Bediüzzaman, muhataplarına sûrî sohbetin çok ehemmiyeti olmadığını diyor ve onların ham kendisi hem kardeşleri ile olan kalbi be fikrî bağlarını kuvvetlendiriyor. Mektublarda bu bağların ne denli kuvvetli olduğunun çok işaretleri var. Çok kereler merak ettiği bir hususu Üstad daha onlara sormadan mektub geliyor ve cevap içinde bulunuyor. Ya da talebelerin sormak için can attıkları bir mesele daha onlar sormadan Üstad tarafından yazılıyor.
  • Hafız Ali’nin mümtaz hâsiyetleri: Risale-i Nur’a karşı kemal-i mahviyeti, ihlası ve irtibatı.
  • Hafız Ali, Üstadı şefaatiçi yaparak dua etmesi üzerine Üstad da onun kemal-i samimiyetini şefaatçi yapıyor. Kendisini şefaatçi yapanı, o da şefaatçi yapıyor ve onun hassaten mümtaz vasıflarını şefaatçi yapıyor. Bununla fevkalade bir “biriz ve beraberiz ve aynı çizgi üzerinde omuz omuza hizmet etmekteyiz” mesajı veriyor. Kendisini yüksek makamlarına rağmen talebelere şefaat edecek bir konumda olduğunu nazara vermiyor. Aynı zamanda bu dersi de vermiş oluyor ki; hizmetteki kardeşlerimizin vasıfları ve güzel vasıfları üzerinden onlar ile irtibat kurmak hem onların o mümtaz vasıflarda daha ileri gitmelerine sebep olur hem de imanlarını kurtarmak ve hizmette devam için o vasıflarını geliştirmeye çalışmalarına bir teşviktir.
  • Kastamonu Lahikasının mektublarının yazıldığı dönem tarihi arka plan olarak incelenmeli ve savaşın kritiği, Üsdadın savaş ile neden alakadar olmadığı ve İkinci Dünya Savaşı’nı “hak ve adalet namına olmayan” şeklinde ifade etmesinin nedenleri üzerinde durulmalı. Savaşın tarafları ve Uluslararası İlişkiler bazında durumun incelenmesi gerekir. Elbette bu konunun incelenmesini Uluslararası İlişkiler uzmanları üstlenmelidirler.
  • Üstad hiçbir zaman toptancılık yapmamış. Rejim tamamen din aleyhtarı ve hatta “din öldürücü” bir şekilde konumlanmış olmasına rağmen. Onlar ne yapsalar haksızlar hiçbir yaptıklarını hiçbir zaman onaylamam gibi bir tavrı olmamıştır. Hak ve hakikat namına yaşayan birinin de zaten böyle bir tavra girmesi beklenilemez. Mesela hükümetin 2.Dünya Savaşına girmemesi politikasına taraftar olmuştur. Hatta arka planda ve manevi kuvvet noktasında bu savaşa girilmemesinin belki de sebebi olmuştur.
  • Risale-i Nur’a çalışanlar mecbur kalırlarsa zekat alabilirler fakat hal lisanı ile bile olsa istemek yoktur.
  • Üstad, sarsılmamaları için talebelere bu üç risaleyi aralarında okumalarına tavsiye ediyor: İhlas ve İktisat Risaleleri ve Hucumat-ı Sitte. Elbette bu tavsiye hepimizedir.
  • Asr ve Fil Surelerinin bu asra bakan manalarını Üstad ders veriyor ve dünyaya hasr-ı nazar etmek, fillerin bir binayı tahribi gibi insanlığa zarar olduğunu diyor.
  • Üstad hiçbir zaman haber dinlemiyor, savaş haberlerini de takip etmiyor. Takip etmenin zulme iştirak olacağını da haber veriyor. Bununla beraber dünyanın halinden her kesten daha fazla haberdar. Ve dünyanın halinin ıslahının yegane çaresi için çalışıyor.
  • Isparta’nın iklimi coğrafi olarak Akdeniz iklimi ile Orta Anadolu bölgesinin iklimi arasında bir geçiş özelliği taşımakla beraber orada iklim her daim  Risale iklimidir. Taşıyla toprağıyla mübarektir. Kainatı, başta Peygamberimiz Aleyhissaltü Vesselam olmak üzere bütün ehli tevhid cemaatini, racalülgaybı, melekleri alakadar eden bir kalbî ve vicdanî diriliş hareketinin başladığı yerdir.
  • Risale –i Nur’un hizmeti Kuran ve iman hizmetidir. Kur’an hıfz-ı İlahî altında olması misilli Risale hizmeti de hıfz ve inayet ve himayet altındadır.
  • Sebat demek sürekli mesai demektir. Hizmet bizim kendi dükkanımız olan işimiz gibi değildir ki bazen yapalım bazen yapmayalım, bazen gidelim bazen gitmeyelim. Hakka hizmet bir boş zaman faaliyeti olarak algılanmamalı. Birinci ve öncelikli işimiz olmalı ki hizmette sebattan bahsedebilelim.
  • Bu hizmette, hayatın bütün alanlarında olduğu gibi, yalnız ve ancak Halık-ı Kainatın Kudretine ve Rahmetine istinad ve itimad ederiz. Elbette tesanüd olmazsa olmazımızdır fakat tesanüdün anlamı hep beraber Allah’ın ipine sarılmaktır.
  • Tefekkürün nuru, Allah’ın nuru, huzur-u daimi gibi üzerinde durulan konuları Sayın Kadir Aytar’ın Risale Akademi sayfasındaki makalesine havale ediyoruz.
  • Bizler bu müzakerelerde yeni bir şeyi keşfetmiyoruz, baştan bir şey ortaya koymuyoruz. Metinler üzerinde çalışarak beraber anlamaya çalışıyoruz. Burada müzakere ettiklerimiz de kimsenin hususi üretimi değil. Metinler ortadadır ve bellidir. Çalışmalarımız yeni bir şey getirmek gibi bir amaca matuf değildir, olanın ne olduğunu beraber anlamaya çalışıyoruz. On akılla düşünmek, yirmi gözle bakmak gibi birbirimizin tefekküründen istifade ediyoruz ve fikirlerimizi birleştiriyoruz. Bir havuzda topluyoruz.
  • Üstaddan bize miras kalan bir kitap değildir, bir yaşanmışlık var ortada. Miras ISPARTA KAHRAMANLARIdır. Yaşanması gereken rol model ortadadır. Risale fabrikası ne üretir sualinin cevabı da ISPARTA KAHRAMANI üretir olacaktır. Öyle ise biz işimizin Risale-i Nur’a uygun olup olmadığının kritiğini bununla yapacağız. Hizmetimizden bir Isparta Kahramanı sisteminde insan yetişiyor mu yetişmiyor mu?
  • İhlas dairesinde kalmak, zulme asla meyletmemek ile mümkündür. Zalimlerin satranç oyunları olan dünyevi boğuşmaları, iktidar, mal, dünya makamı kavgalarını takip etmek ise zulme meylettirir ve ateşin değmesine istihkak kesb ettirir.
  • Hodgam insan odur ki: kendi menfaati için binler adamın zararını kabul eder.
  • Birisinin hatası ile akrabası, cemaati, karyesi mesul olmaz. Risalelerde en çok üzerinde durulan bir konu da budur.
  • Ehl-i imana Halık-ı Kainatın Kudretine ve Rahmetine dayanmak FARZ VE VACİBDİR.
  • Üstad, dünyanın ahvali ile ilgili bir suale mukabil diyor: biz ferec isteriz ama kafirlerin kılıncı ile değil. Onlar münafıkları ehl-i imana musallat ettiler ve zındıkları yetiştirdiler.
  • Nifak hasiyeti ile, zındıka her tarafa döner. Bir gün sana dost olur ertesi gün senin düşmanına dost olur. menfaati nereye uyuyor ise…
  • Allah katında kulların makbuliyeti bu sıra iledir: evvela Enbiya gelir sonra Sıddıklar sonra evliya ve sonra da salih kullar.
  • Risale-i Nur, yüze yakın din tılsımlarını ve Kur’an hakikatlerini isbat etmiştir. Hem de bizim gibi amilerin de anlayabileceği bir tarz ile.
  • Üstad diyor: Nur fabrikasının divanında vereceğiniz kararlar ne olursa kabulümüzdür. Bununla gösteriyor ki tam bir itamad var. Ben de bir bakayım da uygun görürsem olur demiyor. Kendisini merciiyetten azlediyor. Vazife sizin vazifenizdir, iş sizin işinizdir, siz bu işe ehil ve muktedirsiniz ne karar verseniz kabulümüzdür diyor.
  • Dünyanın bu dünyevileşmiş ve her şeyi makamlar ve mevkiler ile ifade etmeyi adet edinmiş tavrına karşı Bediüzzaman hareketini Horhor da yani; bir mağarada başlatıyor. Hira’da kendini gösteren hakikat Horhor ile devam ediyor. Elbette Risale Kur’ana mensubiyeti ve veraset-i Nübevvete dahiliyeti ciheti ile bakıyoruz. Kur’an hakikatleri ve iman hakikatleri Risale-i Nur ile hayata hakim oluyor. Dünyanın debdebesine hükmedecek hakikatler mağaraların sadeliğinden çıkmış ve çıkıyor.
  • Risale-i Nur’un hizmet ettiği iman ve Kur’an hakikatleri her şeyin fevkindedir. “ben” ve “biz” olarak ifadelendirdiğimiz hiçbir öncelik ona tefevvuk edemez ve etmemeli.
  • Talebelerin kalemleri matbaalara ihtiyaç bırakmıyor.
  • “dininizi dünyanıza alet ediyorsunuz” ithamı ehl-i din tarafından dünyanın bütün bütün terki ile çürütülebilir. Dünyasını, her unsuru ile, dinine feda eden fedailer üzerinde bu hizmet devam edecektir. Elbette bu, kendimize bir mağara aramak anlamına gelmiyor zaten kalbimiz hepimizin mağarasıdır ve herkesin vardır bir mağarası. Mesele ne imkan verilmiş ise, ne kabiliyet verilmiş ise onu hizmete alet etmektir.
  • Bazıları Said gibi Hüsrev gibi Atıf gibi, dünyadan bütün bütün alakasız olmaları gerektir.
  • Üstad Hüsrev Ağabey’i günde yüz defa dualarına hissedar ediyor. Hüsrev Ağabey ile olan kalbi bağını çok defalar ikrar ediyor. Bizim de bunlara itibar etmemiz gerekir. Saff-ı evveller ile alakalı olarak gönlümüzü bulandırmak sadece bize zarardır. Hizmet bir istihdam işidir ve kaderin taktiri iledir. Nasıl ki kadere itiraz eden başını örse vurur kırar ise kaderin bu fevkalade ehemmiyetli hizmette istihdam ettiği mübareklere ve gül fabrikası sahibine de itirazda bulunmak haddimiz değildir.
  • Meşveret-i şeriyye ile reylerinizi teşettütten muhafaza ediniz. Bu bir emirdir ve Kur’anın emrinin tekrar tebliğinden başka bir şey de değildir. Allah meşvereti emretmiştir. Bugün biz şer’i meşveret zeminini yakalayamadığımızdan hem cemaatlerimiz hem de İslam Ülkeleri çok ayrılıklara düşmüştür. Hem iç alemimiz hem içtimai hayatımız ve vatanımız hem İslam alemini toparlanması bu şer’i meşvereti hayata geçirmemiz ile mümkündür. Kimsenin kimseye tahakküm etmediği ve kendi doğrusunu kabule çalışmadığı, beraberce hakkın arandığı meşverete muhtacız. Bu şedid ihtiyacımız ıztırar derecesine çıkmıştır. Öyle ise zeminin hazırlanması yakındır.
  • Müslümanların izzetlerine kaybetmeleri tesanüde olan ihtiyaçlarına fark etmemelerindendir. 20. Lem’ada açıkça izah edilmiş.
  • Kendilerini yangınlardan ve tuğyanlardan koruyabilenler o nurlu sandalyelerde oturanlardır.
  • Risale-i Nur, Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam’dan, Hz. Ali’den, Hz. Hasan ve Hüseyin’den, Abdülkadir-i Gyelani’den (radiyallahu anmüm ecmain) gelen bir hizmetin misyonunu üstlenmiştir.
  • Risale-i Nur’da mekteb, medrese ve tekke bir bi şey olmuştur. Bunları risale cem etmiştir. Risale içinde merdesenin ilmi, tekkenin feyzi ve mektebin bilmi vardır. bu bağlamda hiçbir ehl-i fen ve hiçbir ehl-i tarik risalenin dışında değildir.
  • Risale-i Nur sahabe mesleğinin cilvesidir. Allah’a giden bütün yolları içinde bulundurması da bu sırdandır.
  • Bediüzzaman, Adnan Menderse’e yazdığı mektubda ne ile millete hizmet edebileceğini bildirmiştir. Anadolu’nun evlatları ile fevkalade alakadar olan Üstad bu vatan evlatlarının ihtiyacı ile ziyade alakadardır. İşte birkaç madde ile hülasa edilebilr ki bunlar bugün da huzurlu bir üklede yaşamanın şifreleridir:
  1. Irkçılığı ortadan kaldırmak
  2. Bilim ile iman ilmini buluşturmak
  3. Uhuvvet-i İslamiyeyi tesis etmek. Bu milleti birleştirecek kimyanın İslandan başkası olmadığının şuuru.
  4. Hukukun korunması. Makamların ancak millete hizmetkarlık için olduğu anlayışının yerleştirilmesi ve tahakküm aracı olmaması
  5. Adaletin tesisi.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum