Renkler dile gelse herbiri 'Güneş benim gibidir' veyahut 'Güneş benim' diyeceklerdir

Renkler dile gelse herbiri 'Güneş benim gibidir' veyahut 'Güneş benim' diyeceklerdir

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

Tenvir

Meselâ, küre-i arz rengârenk muhtelif ve küçük küçük cam parçalarından farz olunursa, herbiri başka hasiyetle levnine ve cirmine ve şekline nispetle şemsden bir feyiz alacaktır. Şu hayalî feyiz ise, ne güneşin zâtı ve ne de ayn-ı ziyasıdır. Hem de ziyanın temâsili ve elvân-ı seb’asının tesâviri ve güneşin tecellîsi olan şu gûna-gûn ve rengârenk çiçeklerin elvânı faraza lisana gelseler, herbiri “Güneş benim gibidir” veyahut “Güneş benim” diyeceklerdir.

آنْ خَياَلاَتِى كِه دَامِ اَوْلِياسْت - عَكْسِ مَهْرُويَانِ بُوسْتاَنِ خُدَاسْت 1

Fakat ehl-i vahdetü’ş-şuhudun meşrebi fark ve sahvdır. Ehl-i vahdetü’l-vücudun meşrebi mahv ve sekirdir. Sâfi meşrep ise, meşreb-i ehl-i fark ve sahvdır.

تَفَكَّرُوا فِى اٰلاَءِ اللهِ وَلاَ تَفَكَّرُوا فِى ذَاتِهِ فَاِنَّكُمْ لَنْ تَقْدِرُوا 2

فَكَيْفَ كَيْفِيَّةُ الْجَبَّارِ ذِى الْقِدَمِ    حَقِيقَةُ الْمَرْءِ لَيْسَ الْمَرْءُ يُدْرِكُهَا
فَكَيْفَ يُدْرِكُهُ مُسْتَحْدَثُ النَّسَمِ3    هُوَ الَّذِى اَبْدَعُ اْلاَشْياَءَ وَاَنْشَأَهَا

Nokta’nın ikinci kısmı, haşir ve melâike ve beka-yı ruha ait olduğundan, bu hakikatleri kerametli Yirmi Dokuzuncu Söz ve Onuncu Söz gayet parlak bir surette izah ettiğinden, onlara havale edilerek buraya derc edilmedi. Üçüncü kısım ise, on dört dersten ibaret Nurun İlk Kapısı namıyla ayrıca neşredildi.

Münderecât hakkında

Bu mühim mecmuanın cümle-i mukaddematından olan bir “İ’lem” de: “Bu risale, bazı âyât-ı Kur’âniyenin şuhudî bir nevi tefsiridir. Ve ondaki meseleler Kur’ân-ı Hakîmin bahçesinden koparılmış çiçeklerdir. Bu risalenin ibaresindeki icmal ve îcaz ve fehmindeki zahirî müşkilât, sana tevahhuş vermesin.

Tekrar tekrar mütalâa et, tâ ki 4 لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ ve emsali tekrarat-ı Kur’âniyenin sırrı sana açılsın.

Ey kàri! Bu mecmuadaki tevhidin burhanları ve mazharları, birbirine ihtiyaç bırakmıyor zannetme. Çünkü, ben herbir burhana, herbir makam-ı mahsusta ihtiyaç hissettim. Harekât-ı cihâdiyem beni öyle bir mevkie ilcâ ediyordu ki, o mevkide, o anda bir kapı açmaya mecbur kalıyordum. Çünkü, o dehşetli anda diğer açık kapılara dönmek müyesser olmuyordu. Hem o seyahat-ı acibede rastgeldiğim nurlara, delâlet etmek için değil, belki hatırlamak için işaretler koydum. Bazan büyük bir nura bir işaret koyuyordum.”

“İlâ ahir” diye ne kadar güzel bir mukaddemeyi ve bir hülâsayı, bu mecmua, adeta şifre gibi bir anahtarı karilerine takdim ediyor.

Bu Mesnevî-i Nuriye’deki risalelerin isimleri Reşhalar, Katre, Hubab, Habbe şeklinde gidiyor. Eğer Katre risalesinin âhirinde merhum Şeyh Safvet Efendinin yazdığı gibi, herbir risaleye bir takriz yazılsaydı, o merhumun “Bu bir katre değil, bir bahrdır” dediği gibi biz de derdik:

“O bir lem’a değil, bir şemstir. O bir reşha değil, bir bahrdır. O bir zühre değil, bir cinandır. O bir hubab değil, bir ummandır.”

1 : Evliyaya tuzak olan hayaller, ilâhî bahçelerin ay yüzlü güzellerinin akisleridir. 
2 : “Allah’ın nimetlerini tefekkür edin; Onun zâtını tefekkür etmeyin. Çünkü buna güç yettiremezsiniz.” El-Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, 3:262-263. 
3 : “İnsan, kendi hakikatini dahi idrak etmekten âciz iken, herşeyden önce var olan ve herşeyi ceberutiyet-i mutlaka ile hükmü altında tutan Zâtı nasıl idrak edebilir? O Cebbâr-ı Zîkıdem ki, herşeyi ilk olarak yoktan yaratmış ve inşa etmiştir; sonradan var olup can bulanlar Onu nasıl idrak etsin?” İmam-ı Ali’ye (r.a.) ait olduğu rivayet edilmektedir. bk. Dîvân-u İmamı Ali, Beyrut.
4 : “Göklerin ve yerin mülkiyeti Onundur.” Furkan Sûresi, 25:2.

Bediüzzaman Said Nursi
Mesnevi-i Nuriye