Ramazan yazıları: Şükr-i Hakiki

Bediüzzaman Ramazan risalesinde insanın kendi nevine şefkat etmesini bir hakiki şükür olarak isimlendirir. “İnsaniyetteki hemcinsine şefkat ise, şükr-ü hakikînin bir esasıdır.” Bediüzzaman şükrü farklı bir zaviyeden izah eder. Şükür klasik şekli ile  insanların gıdaları tükettikten sonra “Allah’ım sana şükürler  olsun” tarzındadır. Burada şükür insanın kendine bakan değil başkasına bakan bir nitelik kazanıyor ve hakiki şükür  olarak isimlendiriliyor. Atalarımız özellikle Osmanlı bu hakiki şükrü ifa etmek için kurumlar meydana  getirmişler bütün vakıflar bu hakiki şükrü ifa eden kurumlardır.

Toplumdaki dayanışmanın özünde bu var, insanın kendini değil kendinden çok  başkasına şefkat etmesi gerektiği. Başkasına şefkat etmek anlamında şükür bugün unutulmuş, Müslümanlar bile birbirlerini acımak gibi bir diğer gamlığa sahip değil. Herkes ben bana kurban ben bana hayran diyor.  İstanbul camiilerinden birinde her Cuma günü namazdan sonra cemaate Atina balından şerbet dağıtmayı bir vakıf haline getirmiş  cemaatten biri ve vakfın amacı olarak da “her Cuma namazın akabinde Müslümanlara atina balından şerbet yapıla ve dağıtıla“ demiş. Birgün bir genç kızın koşarak kaçtığını birinin de arkasından onu yakalamak için koştuğunu bir adam görür, kızcağızı durdurur ve sorar “niye kaçıyorsun” der. O da ben zengin bir evin hizmetçisiyim, evde hizmet görürken fincanları temizlerken harika bir antika fincan takımını dikkat etmediğimden kırıldı, şimdi evin hanımı beni yakalarsa çok fena olur, diye kaçıyorum” der. Adam kızcağızı ve kadını bir araya getirir, takımın kaç lira olduğunu söyler ve parayı ev sahibine öder, o gün bir vakıf kurar. “Hizmetçilerin kırdığı değerli eşyaların bedelini ödemek vakfı.” Ömrümüzü yoluna heba ettiğimiz hakikat ve ehli hakikat ben iki yıl sokaklarda aç biilaç dolaştım, nerede şükrü hakiki.
Avrupada sokak hayvanlarının yaralanmaları için acil servisler oluşturulmuş, bu da hakiki şükrün bir başka yönü.  

Hakiki  şükrün  özünde sosyal hayatdaki farklı geçim grupları var. Bunu Bediüzzaman izah eder.“Oruç, hayat-ı içtimaiye-i insaniyeye baktığı cihetle çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki: İnsanlar maişet cihetinde muhtelif bir surette hâlk edilmişler. Cenâb-ı Hak, o ihtilâfa binaen, zenginleri fukaraların muavenetine davet ediyor. Halbuki, zenginler fukaranın acınacak acı hâllerini ve açlıklarını, oruçtaki açlıkla tam hissedebilirler. Eğer oruç olmazsa, nefisperest çok zenginler bulunabilir ki, açlık ve fakirlik ne kadar elîm ve onlar şefkate ne kadar muhtaç olduğunu idrak edemez. Bu cihette insaniyetteki hemcinsine şefkat ise, şükr-ü hakikînin bir esasıdır. Hangi fert olursa olsun, kendinden bir cihette daha fakiri bulabilir; ona karşı şefkate mükelleftir. Eğer nefsine açlık çektirmek mecburiyeti olmazsa, şefkat vasıtasıyla muavenete mükellef olduğu ihsanı ve yardımı yapamaz, yapsa da tam olamaz. Çünkü, hakikî o hâleti kendi nefsinde hissetmiyor.”

Peygamberimiz bir hurmanın yarısı kadar da olsa infak da bulunun diyor. Yani infak için zengin olmak gerekmiyor, bu hakiki şükür için gerekli, Bediüzzaman maişet  cihetinde farklılığa işaret ederken, buna da işaret eder. İki hurması olan birini infak edebilir, bir hurması olan da yarısını. Demek hakiki şükür için herkes kendinden biraz daha düşük seviyedeki insanları bulabilir. Bediüzzaman bir lokmanın üçte birini yer geri kalan üç de ikisini Vahşi Şaban’a verirmiş. “O da Üstadım zaten yediğiniz bir lokma bile değil” der.

Bir Kubbe-i Hasiye’de yemeğinin tanelerini karıncalara verir.
Kendinden bir aşağısına şefkat etme hakiki şükür bu işte. Yeniden keşfettik biz bu uygulamayı. Bir de şükrü manevi var o da başka bir konu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.