Ramazan İzlenimleri

Çok şükür, on bir ayın sultanı Ramazan ayını yarıladık. Sahuru, iftarı, teravihi, daveti derken farklı bir zaman dilimi yaşanıyor evlerde.

Nasibi olanlar bu ayda kesesini dolduruyor, olmayanlar ise feyzinden istifade edemiyor.

Her geçen yıl oruç tutanların sayısı azalıyor. Oruç tutmamak için sıcaklar ve günlerin uzunluğu gibi bahaneler öne sürülse de bence bu durum islamiyetten uzaklaştığımızın göstergesi. Bediüzzaman, “Cennet ucuz değil, cehennem dahi lüzumsuz değil. ” diyor. Bu sırrın hikmetine ermek gerekiyor.

Oruç kolay bir ibadet değil belki ama zorluğuna katlanmamıza değmez mi? Yani oruç karşısında Cenab-ı Hakk’ın sunduğu mükafatlar çok mu az?

Oruçun önemi o kadar büyüktür ki, Cenab-ı Hak, ibâdetlerde, iyiliklerde bire karşı ondan, yedi yüze kadar ihsan etmekte iken orucun sevabı için “Karşılığını ancak ben veririm” buyurmuştur.

Ramazan’da şöyle bir durum gözlemledim: Bazı yerlerde oruç tutmayanların tutanlara karşı saygısı kalmamış. Önceleri ramazanda meydanlarda, insanların olduğu yerlerde sırf oruç tutanlara saygı için yenilip içilmezdi. Şehrin en işlek caddelerinde, insanların akın akın geçtiği yerlerde bulunan lokantaların, restoranların önlerinde yemek yiyenleri hayretle seyrediyorum. Hatta aynı odada çalışıp da oruçlu olan arkadaşını yok sayıp yanında yiyip içenler bile var. Tamam, oruç tutup tutmamak herkesin kendi hesabına kalmış bir durum. Fakat tutanlara karşı biraz daha saygılı davranılamaz mı?

Bir diğer husus olarak da, ramazanın vazgeçilmezi “davul” geleneğinin eski değerini yitirdiğini söylemek istiyorum. Evet davul hala çalınıyor ama ben davulla sahura kalkıldığını sanmıyorum. Cep telefonları her işimizi görüyor. Vel hasılı kelam, davul da teknolojiye yenik düşeli çok olmuş. Yine de davulcular var ama ya maniler? “Yaram derindir eşme. Aman derdimi deşme. Sahurda börek yoktu. Gözlerim oldu çeşme. ” diyerek mani söyleyip bahşiş toplayan davulcuların güzelliği, çoçukluğumuzda kaldı galiba.

Herkese hayırlı ramazanlar dileyerek yazımızı bir nükteyle bitirmek istiyorum. Kalın sağlıcakla…

PEKİ SEN NE İŞE YARADIN?

Bektaşi ile Hacı, Osmanlı zamanında ramazanda içki içerken yakalanırlar. Kadı, yaptıklarının cezasının ne olduğunu bilip bilmediklerini sorar bunlara. Hacı af diler:

-Şeytana uyduk kadı efendi

Hacı'ya idam cezası verir. Sıra Bektaşi’ye gelir. Bektaşi der:

-Kadı efendi, ben gayri-müslimim, bana oruç farz değildir.

Kadı Bektaşi’yi serbest bırakır. Bektaşi kadıya sorar:

-Kadı Efendi, ben de şehadet getirsem müslüman olsam arkadaşımı da bağışlar mısın?

Kadı efendi düşünür. Gâvuru müslüman yapmanın ona sağlayacağı sevabı hesap eder ve Hacı'yı da affeder.

Kadının huzurundan ayrıldıktan sonra Hacı şaşırararak Bektaşi’ye sorar:

-Sen ne biçim adamsin be, bir dinli oluyorsun bir dinsiz.

Bektaşi der:

-Gavur oldum kendimi, müslüman oldum seni kurtardım be adam. Peki sen ne işe yaradın?"

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.