Rahmet okumak zorunda değilim…

Yaşar Kemal ölünce, Ahmet Akgündüz hoca bir twit paylaştı.
İçinden geçtiğini söyledi.
Doğruyu söylemenin biraz acıtıcı çehresini kullandı.
Bazılarını incitti.
Bir hayat tarzının bize hiç de uymayan güzergâhındaki bir alaboraya methiye düzmek istemedi.
“Ölü’nün arkasında iyi konuşmak” bize has bir güzelliktir.
Lakin bu iyiliğin kullanılacağı alanları iyi tahlil etmek gerektiğine inananlardanım.
Dolayısıyla, hayatı boyunca rahmeti hak etmeyene…
Ömür billah dine mukaddesata aykırı olana…
Hatta yok etmek için gelinden geleni yapanlara…
Neden rahmet yağdırayım ki?

***

Yanlış anlaşılmasın; bir insan günahkâr olabilir, hayatı boyunca rahmeti hak etmeyebilir, insan olması, İslam olması, İslam’ın gereğini yerine getirmemesi dinden çıktı anlamını taşımayacağı gibi, bizlerinde onu “din dışı” telaki etmesini gerektirmez.
O “rahmanın kulu” olması hesabıyla onunla “rahmanın” arasındaki hesabı beni ilgilendirmez.
Rahmanın Rahmaniyeti kendi kulunu af da edebilir.
Beni hiç ilgilendirmez. Haddimi de aşar.
Ben sadece zahire bakarım.
Ben sadece inisiyatifimin bana önerdiği, vicdanımın bana fısıldadığı kısmıyla ya dua ederim ya beddua… Yahut ta nötr kalırım.
Ahmet Akgündüz hoca nötr kalmış.
Ben azıcık o zamana (onların deccaliyetin bütün gücünü arkalarına alıp “bu dünyanın kralı biziz” dedikleri zamanlar) duygularımla, hissiyatımla gittiğimde; Cumhuriyet gazetesinin dinime, mukaddesatıma, Üstadıma yapmış oldukları iğrenç, aşağılayıcı, küçümseyici tavır ve yayınlarını hatırladıkça, yaşadığım bir haleti hatırlarım.

“Ulan” derdim. ”Ben ne kadar günahkâr olursam olayım. Cehenneme girsem de günahım kadar cezamı çektikten sonra Cennete girip sonra bunların karşısına geçip, bunların Cehennem zebanilerin elindeki enim iniltilerine bakıp “oh” çekeceğim.” derdim.
Bu yazdıkları yazılarını yüzlerine karşı okuyup “cevap verin bakalım” derdim.
Ve sonra; “iyi ki Cehennem var. Zalimler için yaşasın cehennem” derdim.
Bu gün, evet bu gün hala o duyguları taşımıyorsam da “rahmet” yağdırmak zorunda değilim.

***

Güç bunlardaydı, kuvvet bunlardaydı.
Bunlar bir cumhuriyet nesli yetiştirdiler.
Bunlar entelektüel(!) bir nesil yetiştirdiler.
Bunlar yazılarıyla, romanlarıyla, hikâyeleriyle, şiirleriyle bir yüzyıl boyunca bir topluluk yetiştirdiler.
Bunların yetiştirdiği entelektüeller şöyle ortaya çıktı;” bir cebinde daskapital bir cebinde kenevir tohumu”
Bunlar aileyi yok ettiler.
Bunların yetiştirdiği sanatçılar; gençliklerinde sahte bir cennet yaşarken yaşlanınca öyle bir hale geldiler ki “sevmek beklediği nazarlardan nefret” görünce, Bediüzzaman’ın ağlayışlarına sebep oldular.
Bunlar Resulullahı (asm) hatırlatmasın diye “Mehmet”in içindeki “H” alıp “memet” yaptılar.
Niyetleri “H”yi alıp islamiyetle ilgili her şeyi ortadan kaldırmaktı.
Evet, bunlar romancıydı.
Bunlar sanatçıydı.
Ve iyide birer edebiyatçıydılar.
Ama hiçbir zaman benim olmadılar, beni anlatmadılar.
Beni hep küçük gördüler.
Dinimle alay ettiler.
Öyle ise ben niye bu gün kalkıp rahmet okuyayım ki?

***

Son olarak, kasavetli duygulardan sıyrılıp gerçek bir tahlil yapmak gerekirse şöyle diyebilirim:
Son yüzyılın Türk edebiyatını çok garip buluyorum. Hafızasını kaybetmiş bir deha gibi geliyor bana. İçindeki muhteşem istisnaları (Necip Fazıl, Sezai Karakoç gibi birkaç tanesi…) bir kenara bırakırsak büyük bir sükûtu hayal yaşadık diyebilirim. Tamamen kültürümüze yabancı, dinimize düşman, varsa yoksa Avrupa meftunluğu ve katıksız gâvur hayranlığı…
Yaşar Kemal vefat etti… Ne diyeyim gerçek bir hayata gitmiş hesabını orada versin.
Ben rahmet okumak zorunda değilim…
Değil Yaşar Kemal o dönemin bütün edebiyatçıları adına Veli Ahi'nin Ahmet Haşim’in hayatını okuduktan sonra kitabın arkasına yazdığı bir şiirle sizi baş başa bırakıyorum.
Ahmet Haşim belkide o güruhun en zararsızıdır.
O bile böyle ise gerisini siz düşünün…
 
NE DESEM
Avare bir hayattan
İt açlığına…
Su üstü şairliğinden
Gamı Nermin denilen
Lahza-i beyhudeye…
“Eğer ki kaprisli fantezili bir anda
Yaratıldıysa
Ki bu beşer bu kainat.”
Ah…Ah…
Ne desem bilmem ki
Köpükten hayallere
Beyhude nazarlara
Şiire ve hayata
Bir Seddi mahrumiyet
Bir küfranı nimet…
Mürekebe boğulmuş
Bir echeli budala mı
Desem…
 
Böyle büyük bir şairin
Böyle basit bir hayatı
Böyle mısraların ki bu kadar derin
Böylesine Nazan böylesine bedbaht…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum