Rabbim! Gerçekten bana indireceğin her hayra muhtâcım!

Rabbim! Gerçekten bana indireceğin her hayra muhtâcım!

Günün Ayet meali...

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Kasas 22-24. ayetlerinde mealen şöyle buyuruyor:

22-Nihâyet Medyen’e doğru yönelince: “Olur ki Rabbim, beni yolun doğrusuna ulaştırır” dedi. (*)

23-Ve Medyen suyuna varınca, (kuyunun) başında (hayvanlarını) sulayan bir insan topluluğu buldu; onların gerisinde de (hayvanlarını sudan) men‘ etmekte olan iki kadın (iki genç kız) buldu. (Onlara:) “Bu hâliniz nedir?” dedi. (Onlar:) “Çobanlar (sulayıp) gitmeden (biz hayvanlarımızı) sulamayız; babamız da yaşlı bir ihtiyardır (onları sulayamaz)” dediler.

24-Bunun üzerine (Mûsâ) o ikisinin yerine (hayvanlarını) sulayıverdi; sonra gölgeye çekildi de: “Rabbim! Gerçekten ben, bana indireceğin her hayra muhtâcım!” dedi. (**)

(*) Medyen, Mısır’a sekiz günlük mesâfede ve Fir‘avun’un idâresinde olmayan bir yerdi. (Râzî, c. 12/24, 239-243)

(**) Rivâyete göre, bu yolculuk boyunca Hz. Mûsâ (as) yedi gün yaprak ve ot gibi şeylerle açlığını gidermeye çalıştığından oldukça hâlsiz düşmüştü. (Nesefî, c. 3, 336)

“İnsan, nihâyetsiz acziyle nihâyetsiz beliyyâta (belâlara) ma‘ruz ve hadsiz a‘dânın (düşmanların) hücûmuna mübtelâ ve nihâyetsiz fakrıyla berâber nihâyetsiz hâcâta giriftar (ihtiyaçlara düşmüş) ve nihâyetsiz metâlibe (isteklere) muhtaç olduğundan, vazîfe-i asliye-i fıtriyesi, îmandan sonra ‘duâ’dır. Duâ ise, esâs-ı ubûdiyettir (kulluğun esâsıdır). Nasıl bir çocuk, eli yetişmediği bir merâmını, bir arzusunu elde etmek için, ya ağlar, ya ister. Yani ya fiilî, ya kavlî (sözlü) lisân-ı acziyle bir duâ eder. Maksûduna muvaffak olur. Öyle de: İnsan bütün zîhayat âlemi içinde nâzik, nâzenîn, nazdâr bir çocuk hükmündedir. Rahmânürrahîm’in dergâhında, ya za‘f ve acziyle ağlamak veya fakr ve ihtiyâcıyla duâ etmek gerektir. Tâ ki, makāsıdı (maksadları) ona musahhar olsun (emrine girsin) veya teshîrin (emrine verilmesinin) şükrünü edâ etsin. Yoksa bir sinekten vâveylâ (feryâd) eden ahmak ve haylaz bir çocuk gibi, ‘Ben kuvvetimle bu kābil-i teshîr olmayan (emir altına alınamayan) ve bin derece ondan kuvvetli olan acîb şeyleri teshîr ediyorum ve fikir ve tedbîrimle kendime itâat ettiriyorum’ deyip küfrân-ı ni‘mete (nankörlüğe) sapmak, insâniyetin fıtrat-ı asliyesine (yaratılışının aslına) zıd olduğu gibi, şiddetli bir azâba kendini müstehak eder.”

(Sözler, 23. Söz, 106)

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.