Prof. Akgündüz'den 'tahkik ve haşiyeli' Risale-i Nur açıklaması

Prof. Akgündüz'den 'tahkik ve haşiyeli' Risale-i Nur açıklaması

Prof. Dr. Ahmed Akgündüz, farklı dillere tercüme edilen Risale-i Nur'lara eklenen tahkik ve haşiyeler ile ilgili açıklama yaptı ve yeni baskıları duyurdu

MUKADDİME

Bedîüzzaman büyük bir İslam âlimi ve bu asrın müceddididir. Bedîüzzaman, bir âlim olarak İslam dünyasında ve Türkiye dışında tüm dünyada takdir edilmesine rağmen, Türkiye'de özellikle âlimler arasında yeterince tanınmamaktadır. Bu büyük ölçüde menfi propagandanın bir sonucudur. Bir zamanlar İlahiyat fakültelerinde öğretim üyelerinin doçentliğe veya profesörlüğe yükselmeleri için Bedîüzzaman ve 6.000 sayfalık eseri Risale-i Nur aleyhinde bir makale yazmaları veya ders vermeleri şartı konulmuştu. Bunu yaşayan hocalarımız anlatıyorlar.

Eserlerinin çoğu başta Arapça ve İngilizce olmak üzere Almanca ve Urduca dahil on dile çevrilmiş, Avrupa ve İslam dünyasında hakkında doktora tezleri yazılmış bir dehanın Türk ilim çevrelerinde yabancı kalması elbette üzücüdür.

Bedîüzzaman, 26 ilimde 90 temel kitabı ezberlemiş ve 6000 sayfalık Risâle-i Nûr Külliyatı'nda İslâmî ilimlerin yanı sıra mantıkî ve aklî ilimler alanındaki bütün terimleri alfabe gibi olarak kullanmıştır. Bu sebeple bu kitapta açıklanan terimleri bilmeden hem orijinal Türkçe metinleri hem de onlardan yapılan tercümeleri tam olarak anlamak mümkün değildir. Nitekim bu terimler bilinmeden yapılan tüm çevirilerde hatalar yapıldığını görmekteyiz.

Bedîüzzaman'ın kelam alanında bir müceddid, çağdaşları arasında seçkin bir Kur'an müfessiri, binlerce hadisi senetleriyle birlikte bilen bir hadis âlimi (muhaddis), kısacası bütün emsallerinden üstün bir İslam âlimi olduğu konusunda dost da düşman da hemfikirdir. İslami ilimlerin temelini oluşturan Mirkat gibi çeşitli doksan adet eseri, fıkıh ilkeleri üzerine analitik bir eseri, Teftazānī'nin Makāsid adlı kelam üzerine müstesna bir eserini ve Süllem adlı mantık ilminin bir özetini ezberlemiş olması onun ilminin bilinen yönlerindendir. Bunların her birini üç ayda bir kendi kendine dua eder gibi ezbere tekrarladı. Ayrıca en iyi Arapça lügatlerden biri olan Kamusü'l-Muhît'i Sin harfine kadar ezberlemiştir. Bu edinilmiş bilgiye, Allah vergisi olan muhakeme gücü, zekâsı ve doğuştan gelen diğer yetenekleri de eklendiğinde, çağdaşları tarafından 'Çağın Harikası' anlamına gelen Bedîüzzaman olarak tanınmaması için hiçbir neden kalmamıştır.

Bedîüzzaman'ı diğer İslam âlimlerinden ayıran en önemli özellik, asırlardır İslam âlimleri arasında ihtilaf konusu olan ve bu asrın insanının anlayışına uygun bir çözüm yöntemi bulunamayan inanç meselelerini açıklamış olmasıdır. Buna bir de bilim ve teknoloji çağı olan bu asrın bazı felsefi sorularını eklerseniz, Risale-i Nur gibi bir Kur'an tefsirine ve Bedîüzzaman gibi bir âlime ne kadar ihtiyaç olduğunu daha iyi anlarsınız.

Burada bir şeyi ifade etmek istiyorum. Bu asrın seçkin âlim ve müfessirlerinden birinin Hak Dini Kur'an Dili adlı eserini inceledim. O büyük âlimin bütün ilmi birikimine ve entelektüel kavrayışına rağmen yirmi bir meselede son sözü söyleyemediğini, söylese bile ancak İslami ilimlerde belli bir seviyeye gelmiş olanlar tarafından anlaşılabileceğini gördüm. Burada sadece bu soruların insanın ruhunun mahiyeti ve ispatı, İlahi takdir veya kader meselesi, ölülerin dirilişinin ispatı, Peygamber'in miracının ruh ile mi yoksa beden ile mi olduğu meselesi, Allah'ın varlığının ispatı ve inançla ilgili diğer meseleler olduğunu hatırlatmakla yetineceğim.

Ancak Bedîüzzaman, Onuncu Söz adını verdiği eserinde öldükten sonra dirilme meselesini öyle bir izah ve ispat etmiştir ki, İbn-i Sina gibi bir dehanın "Haşir akli ölçülerle iman edilecek bir mesele değildir; bize öğretildiği gibi iman ederiz" demesine rağmen, Bediüzzaman bu nimeti anlatmak için şöyle demiştir: "Bu eserimi yakından ve dikkatle inceleyin, eğer diriliş meselesini iki kere ikinin dört ettiği kadar net anlamazsanız, gelin parmağınızı gözüme sokun!" Okuyucunun vicdanının bozulmaması şartıyla.

Onun zikredilmesi gereken önemli başarılarından biri de geçmiş kelâm âlimlerinden sadece en büyüklerinin çözmeye çalıştığı, belli şahıslara hitaben ve müstakil eserler halinde, meselâ Sa'deddin Taftazanî'nin Telvihat başlığı altında kırk küsur sayfada izah ettiği kader veya alın yazısı olarak da bilinen İlahî takdir ve hür irade meselesini izah etmesidir. Bedîüzzaman ise beş-on sayfada ve herkesin anlayabileceği bir şekilde izah etmiştir. Hatta bir zamanların Pakistan Eğitim Bakanı Ali Ekber Şah, Türkiye ziyaretinden sonra gittiği Mısır'da yayınlanan Cumhuriyet gazetesinde çıkan bir makalesinde, kırk yıldır İslam dünyasını dolaşıp da çözümünü bulamadığı Kader ile ilgili bir meseleyi Bedîüzzaman'ın kırk dakikalık bir sohbet esnasında çözdüğünü yazmıştır.

Özellikle tek gayesi materyalizm olan ateist akımlar karşısında, İlahî varlık ve birliğe dair Kur'an ayetlerini, çağın anlayışına uygun bir şekilde ve sıra dışı bir üslupla açıklaması ve vicdanları bozulmuş olanlar hariç, her akıl sahibine Allah'ın varlığını ispat etmesi, zikredilmesi gereken diğer örneklerdir. Bedîüzzaman, Otuzuncu Söz'de kâinatın varlığını tabiata ve sebeplere bağlayan zihniyeti yıkmış, dine muhalif felsefeyi susturmuş, Yirmi İkinci Söz'de ise gerçek tevhid inancının esaslarını bütün açıklığıyla ortaya koymuştur.

Geçenlerde, Risale-i Nur gibi bir Kur'an tefsirinden istifade etmemekte ısrar eden âlimlerimizin acınacak halini, bir ansiklopedinin 'Allah' bölümünde, bu âlimlerden birinin, Bedîüzzaman'ın parlak izahlarından habersizmiş gibi, 'Allah' bölümünü, Hicrî 5. asırdaki müminlere hitap eden başka âlimlerden alarak yazdığını görünce gözümün önünde canlandı. Bir üniversite öğrencisi bana bunu gösterdi ve şöyle dedi: "Böyle bir ansiklopedide Allah inancı modern insan düşünülerek yazılamaz mıydı?" Umarım Bedîüzzaman bugünkü nesle yabancı kalmaz.

Burada misal olarak zikrettiğimiz üç meseleye, Peygamberimizin miracının mahiyetini ve delillerini, arş-ı a'zam, kâb-ı kavseyn gibi İslâmî ıstılahların hakikî ve aklî mânâlarını, Kur'ân'ın mu’cize olduğunun delillerini, meleklerin ve ruhlar âleminin delillerini, hülâsa bu asırda münakaşa ve itiraz mevzuu olan iman ve İslâm hakikatlerine dair her türlü izahatı ilâve edebilirsiniz. Burada söylenenleri ispat etmek istiyorsanız, 6.000 sayfalık Risale-i Nur'u kendiniz çalışabilirsiniz!

RİSALE-İ NUR NEDİR? SÖZLER KİTABI NEDİR?

Kur’an’ın hakikatlarını müsbet ilim anlayışına uygun bir tarzda izah ve is-bat eden Risale-i Nur Külliyatı, her insan için en mühim mes'ele olan "Ben neyim? Nereden geliyorum? Nereye gideceğim? Vazifem nedir? Bu mevcudat nereden gelip nereye gidiyorlar? Mahiyet ve hakikatları nedir?" gibi suallerin cevabını vâzıh ve kat'î bir şekilde, çekici bir üslûb ve güzel bir ifade ile beyan edip ruh ve akılları tenvir ve tatmin ediyor.

Bir diğer ifadeyle, Kur’an’daki temel unsurlar ve Kur’an’ın takib ettiği maksadlar, tevhid, nübüvvet, haşir, adalet ile ibadet olmak üzere dörttür. Yani benîâdem, büyük bir kervan ve azîm bir kafile gibi mazinin derelerinden gelip, vücud ve hayat sahrasında misafir olup, istikbalin yüksek dağlarına ve müzeyyen bağlarına müteveccihen kafile kafile müteselsilen yürümekte iken, kâinatın nazar-ı dikkatini celbetti. "Şu garib ve acib mahluklar kimlerdir? Ne-reden geliyorlar? Nereye gidiyorlar?" diye ahvallerini anlamak üzere hilkat hükûmeti, fenn-i hikmeti yani bugünkü tabiriyle felsefeyi karşılarına çıkardı ve aralarında şöyle bir muhavere başladı:

Hikmetin “Nereden geliyorsunuz? Nereye gidiyorsunuz? Bu dünyada işiniz nedir? Reisiniz kimdir?” şeklinde özetlenecek sorularına, benîâdem namına, emsali olan büyük peygamberler gibi, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm, nev'-i beşere vekaleten karşısına çıkarak şöyle cevabda bulundu:

Ey hikmet! Bu gördüğün insanlar, Sultan-ı Ezelî'nin kudretiyle yokluk karanlıklarından ziyadar varlık âlemine çıkarılan mahluklardır. Sultan-ı Ezelî, bütün mevcudatı içinde biz insanları seçmiş ve emanet-i kübrayı bize vermiştir. Biz haşir yoluyla saadet-i ebediyeye müteveccihen hareket etmekteyiz. Dünyadaki işimiz de, o saadet-i ebediye yollarını temin etmekle, re's-ül malımız olan istidadlarımızı nemalandırmaktır. Ve şu azîm insan kervanına, bundan sonra Sultan-ı Ezelî'den risalet vazifesiyle gelip riyaset eden benim. İşte o Sultan-ı Ezelî'nin risalet beratı olarak bana verdiği Kur'an-ı Azîmüşşan elimdedir. Şübhen varsa al, oku! Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Ves-selâm'ın verdiği şu cevablar, Kur’an’dan muktebes ve Kur'an lisanıyla söyle-nildiğinden; Kur’an’ın anasır-ı esasiyesinin şu dört maksadda temerküz ettiği anlaşılıyor.

Yirminci asrın Kur'an Felsefesi olan bu eserler, bir taraftan teknik, fen ve san'at olarak maddiyatı, diğer taraftan iman ve ahlâk olarak maneviyatı câmi' ve havi olacak Türk medeniyetinin, sadece maddiyata dayanan sair medeniyetleri geride bırakacağını da isbat ve ilân etmektedir.

RİSALE-İ NUR, NASIL BİR TEFSİRDİR?

Tefsir iki kısımdır. Birinci kısım tefsir: Malûm tefsirlerdir ki, Kur’an’ın ibaresini ve kelime ve cümlelerinin manalarını beyan ve izah ve isbat ederler. Bunlara lafzî tefsirler denir. Bu çeşit tefsirler de iki kısımdır: Birincisi, Rivâyet Tefsirleridir ki, Kur’anı izah ve tefsir ederken, yine Kur’an âyetlerine, Resûlüllah’ın sünnetine veyahut Sahabe ve Tabiîn sözleri ve eserlerine dayanan tefsirlerdir. Bunlara örnek olarak İbn-i Cerir Taberî’nin ((d. M.838/H.224, - ö. M.923/H.310), Cami'ul Beyân an Tevil'il Kur'ân adlı tefsiri ile İbn-i Kesir’in (d. 1301- ö. 1373) Tefsir'ul Kur'an’il-Azim adlı eserleri zikredilebilir. İkincisi ise, Dirâyet tefsirleridir ki, sadece rivâyete değil, dirâyet ve muhake-meye, akıl ile hüküm çıkararak Kur’an âyetlerini izah etmeye dayanır. Bu gruba misal olarak ise, Zemahşeri’nin (1074-1144) Keşşâf adlı Tefsiri ile Fah-reddin Râzî’nin (d. 6 Şubat 1149 - ö. 29 Mart 1210) Tefsîr-i Kebîr isimli dev külliyatıdır.

İkinci kısım tefsir ise: Kur’an’ın imanî olan hakikatlarını kuvvetli hüccetlerle beyan ve isbat ve izah etmektir. Bunlara manevî tefsirler de denir. İmam Gazâlî’nin İhyâu Ulûmiddin adlı eseri ile İmam Rabbânî’nin Mektûbât’ı bu grupta yer alabilir. Bu kısmın çok ehemmiyeti var. Ancak bu çeşit tefsirlerin en muhteşem misali Risâle-i Nur Külliyâtıdır ki, Sözler adlı eser, bu külliyâtın dört temel rüknünün birincisidir. Bu manevî tefsir; "Sözler", "Mektubat", "Lem'alar", "Şu’alar" diye dört büyük kısımdan müteşekkil olup, yekûnu 130 risaledir.

Zahirî ve lafzî tefsirler, iman ve Kur’an’ın yüce hakikatlarını bazan mücmel bir tarzda derce diyorlar; fakat Risale-i Nur, doğrudan doğruya bu ikinci kısmı esas tutmuş, emsalsiz bir tarzda muannid feylesofları da susturan bir manevî tefsirdir. Risale-i Nur sübjektif nazariye ve mütalaalardan uzak bir şekilde, her asırda milyonlarca insana rehberlik yapan mukaddes kitabımız olan Kur’an’ın hakikatlarını rasyonel ve objektif bir şekilde izah edip insaniyetin is-tifadesine arzedilen bir külliyattır.

Sizlere sunduğumuz Sözler adlı bu eser, Kur'an âyetlerinin nurlu bir tefsiri; baştanbaşa iman ve tevhid hakikatlarıyla müberhen; her sınıf halkın anlayışına göre hazırlanmış; müsbet ilimlerle mücehhez; vesveseli şübhecileri ikna ediyor ve en avamdan en havassa kadar herkese hitab’ edip, en muannid feylesofları dahi teslime mecbur ediyor. Büyüklü küçüklü risaleler halinde, asrın ihtiyaçlarına tam cevab veriyor; aklı ve kalbi tatmin ediyor ve Kur'an-ı Kerim'in yirminci asırdaki -lafzî değil- manevî tefsiri özelliğini taşıyor. İslamiyet ve özellikle iman hakikatları hakkında, akla gelen bütün istifhamları, zerreden Güneş'e kadar iman mertebelerini; vahdaniyet-i İlahiyeyi ve Nübüvvetin hakikatını isbat ediyor. Arz ve Semavat'ın tabakatından, melaike ve ruh bah-sinden, zamanın hakikatından, haşir ve âhiretin vukuundan, Cennet ve Cehennem'in varlığından, ölümün mahiyet-i asliyesinden ebedî’ saadet ve şekavetin menbaına kadar, akla gelen ve gelmeyen bütün imanî mes'eleleri en kat'î delillerle aklen, mantıken, ilmen açıklıyor. Pozitif ilimleri teşvik ederek, riyazî mes'elelerden daha kat'î delillerle aklı ve kalbi ikna' edip, merakları izale eden bir şaheser olarak karşımıza çıkıyor.

Bedîüzzaman’a göre Yüce Allah’ın iki kitabı mevcuttur: Birincisi, Kâinat Kitabıdır ki, Allah’ın tekvin ve kudret sıfatının tecellisidir ve bu kitabın hükümlerine yani kâinatta carî olan kanunların mecmuuna Şerî’at-ı Tekvîniye denir ve yanlış olarak ehl-i inkâr tarafından tabiat kanunları diye ifade edilir. İkincisi ise, Kelâm sıfatından gelen Kur’an-ı Kerîm’dir ve bu ikinci kitap birinci kitabın gerçek tefsiri mahiyetindedir. Yani Kur’an Kâinat Kitabının tercümanıdır. İşte bu sebepledir ki, Allah’ın iki kitabı arasında muhâlefet olamaz. Kâinat kitabını insan aklı ve vahye dayanarak tefsir eden bütün ilimler, Kur’an ile tezad teşkil edemezler. Sözler adlı eser, bu hakikatı Kur’an’dan misaller zikrederek isbat eylemektedir.

Bedîüzzaman’a göre, Akıl ve nakil taâruz ettikleri vakitte, akıl asıl itibar ve nakil tevil olunur. Fakat o akıl, akıl olsa gerektir. Yine Bedîüzzaman’a göre, Bizi dünya rahatından ve ecnebileri âhiret saadetinden mahrum eden, şems-i İslâmiyet'i münkesif ettiren, sû'-i tefehhüm ile tevehhüm-i müsademet ve mu-halefettir. Ona göre, köle efendisine ve hizmetkâr reisine ve veled pederine nasıl düşman ve muarız olabilir? Zira İslâmiyet, fünunun seyyidi ve mürşidi ve ulûm-ı hakikiyenin reis ve pederidir. Bu sebepledir ki, Bedîüzzaman 25. Sözde, bir kısım ehl-i ilim yahut bazı gayr-ı Müslimler tarafından itiraz edilmiş âyetleri ele alarak, onların içinde akla ve ilme muhâlif bir harfin dahi bulunmadığını ve hatta itiraz edilen âyetlerin tam aksine ilmî ve kevnî mu’cizelerle dolu olduğunu ortaya koymuştur.

Biz iddia ediyoruz ki, Sözler adlı bu eser, sadece Müslümanların iman hakikatleri için bir kaynak değil, Allah’a ve ahirete iman gibi iman esaslarını kabul eden bütün ehl-i iman için kapsamlı bir kaynaktır. Bu eser, imanı olmayanı inşâallah imana getirir. İmanı zaîf olanın imanını kuvvetleştirir. İmanı kavî ve taklidî olanın imanını tahkikî yapar. İmanı tahkikî olanın imanını genişlettirir. İmanı geniş olana bütün kemalât-ı hakikiyenin medarı ve esası olan marifetullahta terakkiyat verir; daha nurani, daha parlak manzaraları açar.

BU ÇALIŞMADA NELER YAPTIK?

1- Bu önemli akademik tahkik, Risâle-i Nûr Külliyatı'nın dört ana kitabı olan Bedîüzzaman'ın Sözler, Şualar, Lemalar ve Mektubat'ının gözden geçirilmesi ve önemli akademik terimlerin haşiyelerle açıklanması için yaklaşık 10 yıldır sürdürdüğümüz akademik çabaların zorunlu bir meyvesidir. Bu eserlerden İngilizce versiyonu basılmış ve ilim çevrelerinde büyük ilgi görmüştür.

İngilizce neşirden sonra Türkçe de Haşiyeli olarak dört ana kitabın hazırlanması talebi defalarca tarafımıza iletilince biz de hemen bu işe SÖZLER adlı eserle başladık.

2. İstifade ettiğimiz kaynaklar çoktur; ancak en önemlileri şunlardır:

- Bu konuda ilk çalışma Bedîüzzaman'ın daimî öğrencilerinden Abdullah Yeğin tarafından yapılmıştır. Merhum Abdullah Yeğin'in hazırladığı Yeni Lugat'ta toplam 27665 kelime ve terim bulunmaktadır.

- Osmanlıca - Türkçe Ansiklopedik Büyük Lûgat, İttihad İlmî Araştırma Komisyonu tarafından hazırlanmış ve daha kapsamlı hale getirilmiştir. Bu eser öncelikle merhum Rüşdü Tafralı Ağabey tarafından hazırlanmıştır.

- Bu çalışmayı yaparken Mustafa Tuna ve Erol Tahtakıran tarafından hazırlanan İngilizce Risâle-i Nûr Işığında İslâmî Terimler Sözlüğü ana kaynağımız olmuştur. Ancak Risâle-i Nûr'da açıklanan terimler bu eserde açıklanmasına rağmen akâidî ve İslâmî terimler açıklanmamıştır. Eğer bu çalışma yapılmamış olsaydı çalışmamız daha uzun yıllar sürecekti. Kendilerine müteşekkiriz.

- İngilizce, Arapça ve Türkçe tüm kaynaklardan istifade ettik. Özellikle Osmanlı Tarih ve Hukuk Istılahları Kâmûsu adlı eserimiz bu akademik çalışma için çok önemli bir kaynak olmuştur.

- Kanaatimizce bir diğer önemli eser ise Muhterem Rüşdü Tafralı Ağabey'in Ta'bîrât-ı Nûriye adıyla hazırladığı ancak basılmamış ve bazı bölümleri eksik olan eseridir. Dijital kopyası kaynaklarımız arasındadır.

- Sözlük-Farsça, Arapça ve İngilizce: Francis Johnson tarafından 1852 yılında yazılan bu eser mükemmel bir kaynaktır. Osmanlı hukuk terimlerini de içermektedir. Çoğu terimin İngilizce çevirisi için bu esere başvurduk.

4. Bu çalışmayı yürütürken tüm basılı ve dijital kaynaklardan yararlandık. Bunlardan bazılarına değinmek faydalı olacaktır.

Öncelikle Diyanet Vakfı'nın İslam Ansiklopedisi bu tür çalışmalar yapanların temel kaynakları arasında yer almalıdır ve bizim için de öyle olmuştur.

İkinci olarak,

- Wikipedia, the free encyclopedia;

- ويكيبيديا، الموسوعة الحرة

- https://tr.wikipedia.org;

- WikiIslam - İslam üzerine çevrimiçi kaynak;

- wikishia;

- Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatleri Nur Ansiklopedisi;

- Brill (brillonline.com);

- Risaleinuronline;

- (sorularlaislamiyet.com).

- https://sorularlarisale.com

- Brill (brillonline.com)

- questionsonislam.com

5. Bu çalışmada neler yaptık?

Bu çalışmada neler yaptığımızı da özetlememiz gerekmektedir:

- Evvela ana metnin tesbitinde Söz Neşriyat ve Yeni Asya Neşriyat’ın kaynaklar kısmını temel aldık.

- Ayetler, Hadisler ve Arabi ibarelerin manalarını dipnotlarda naklettik.

- Maalesef bütün yayınlarda var olan imla hatalarını tashih eyledik: a) Yanlış yazılan kelimeleri doğru olarak yazdık. Bazı misaller: mânâ -ma’nâ; mü’ekkel-müvekkel; Revânım-Revânem; Emni emân-Emn ü eman; Eden safsatacı gibi-Eden sofestai gibi; Cism-i arzı-Cism-i arzî; Ona mu-sahhar-Ona münhasır; Erzak-İrzak; mucize-mu’cize … Böyle yüzlerce ha-tayı tashih eyledik.

- Bildiğiniz gibi iki türlü izafet vardır: Arapça izafet ki, inzâl’ül-kütüb; melek’ül-mevt gibi… İkincisi ise, Farsça izafet ki, hüsn-i zan gibi. Bunu hüsn-ü zan şeklinde yazmak hatalıdır. Bu manadaki hataları da tashih etmeye çalıştık.

- Bir diğer önemli husus da şudur: Şu anda geçerli olan TDK kurallarını tam olarak uygulamadık. Kelimelerin aslını ifade etmek bizim için öncelikli mes’ele oldu. Müstenit değil müstenid yazdık.

- Bizim yaptığımız asıl görev, Risālelerdeki şer’ī ve aklī ıstılahları dipnot halinde açıklamaktır. Biz özellikle ıstılahlara önem verdik. Hazırlanan bazı Nur Lügatleri gibi sadece Nurun ıstılahlarını değil, bütün İslamī ve ilmī ıstılahları açıklamaya çalıştık. Türkçe’de genelde anlaşılabilecek olan ve sık tekrarlanan ıstılahları tekrar etmemeye çalıştık.

- Dolayısıyla bizim izahlarımız bazı yayınlarda olduğu gibi, kelimeleri açıklayan Lügat tarzında değil, ıstılahları izah eden Istılahlar Kamusu şeklinde oldu.

6. Bedîüzzaman'a nispet edilen Haşiye'nin başına şerh düşülmüştür.

Sözler adlı eserin ilim âleminin istifadesine takdim ederken, başta Avrupa’da Nurların neşri konusunda bize vekâlet veren Nurun vârislerinden Mustafa Sungur Ağabeye Allah’ta rahmet niyaz ediyor; basımı için hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan İMAK Matbaası ve yetkililerinden Allah razı olsun diyoruz. Çalışmak bizden muvaffakıyet ise Allah’dan olduğuna gönülden inanıyoruz.

Prof. Dr. Ahmed Akgündüz
Rotterdam 06.03.2024

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum