Pilli miyango ve ebedi piyango davası

Risale-i Nur Külliyatından Asa-yı Musa’nın birinci bölümünde ve 4. Sözde geçen hapishane, ölüm, ahiret, idam sehpası, piyango bileti örneklerini hepiniz hatırlarsınız. Özellikle “Piyango” gibi haramlığı belli bir vakayı Üstad hazretlerinin ahiret ve ebedi hayatı kazanmak gibi mübarek bir konuda örnek olarak vermesi hep tuhafıma giderdi. Piyango ile ölümü; ebedi hayatı kazanmak ile piyangoyu nasıl bağdaştıracağımı düşünürdüm hep.

Yıllarca insanların ölüm gerçeği ile umulmadık zamanda ve zeminde karşılaşmaları, bütün ölümlerin zamansız sayılacak kadar ani, beklenmedik biçimde, beklenmedik kişilere gelmesi beni hayli düşündürdü. “Yazık, daha gencecikti, gençliğine doyamadı” hayıflanışların, ölümü bir türlü kabullenemeyişlerin altında hep ölümün ani, def’i ve umulmadık yerden gelişi hakikatı gizliydi.

Hayatımızın akışı içinde caddeleri, sokakları dolduran binlerce insandan her gün biri veya birkaçı eksiliyordu, sır olup kayboluyordu. Mevkiye, mesleğe, imana, dine, şöhrete, sağlık veya hastalığa özellikle yaşa bakmıyordu ölüm hakikatı. Sanki insanlar tombala torbasına konulmuş taşlardı. Bir kudret eli çekiyordu tombala taşlarını. “Kim çıkarsa bahtına!” der gibi. Ölecek gözüyle bakılan ölümcül hastalıktan kurtulanların yanında “Demir gibi, çakı gibi, filinta gibi, turp gibi” diye nitelenen ve ölümle asla bağdaştırılamayan nice sağlıklı insanların ani ve beklenmedik şekilde ölümleri piyangodan başka bir şeye benzemiyordu aslında.

nursi_risaleinur.jpgİnsanoğlu zaaflarıyla da sır bir mahluk. Her sene olduğu gibi yılbaşı eğlencelerinin gündeme geldiği şu günlerde yılbaşının olmazsa olmazı, lazımı, yapışık ikizi gibi bir piyango furyası başlayınca bunları düşündüm. Televizyon haberlerinde muhakkak yerini alıyordu bu piyango meselesi. İnsanlar bir umuttur bekliyorlardı piyango bileti kuyruğunda. Ya çıkarsa, düşüncesiyle nice hayaller kuruyorlardı. Evler, arabalar, günlük faiz gelirleri katlanarak artacak servet ve o nisbette katlanarak çoğalacak bir mutlu hayat senaryoları milyonlarca insanı bir umudun peşinde gezdiriyordu. Eğer bir milyon bilet satılmışsa bir milyonda bir ihtimal çıkacak para, insanları kendine çekmeye, inandırmaya ikna ediyordu.

Aziz Üstad işte bu matematiksel zayıflığa rağmen insanların umut mekanizmasını hayalden hakikate çevirmek için örnek veriyordu. Ümit duygusunu matematiksel olarak daha kuvvetli rakamlarla, daha büyük bir piyangoya benzer ama piyango değil  kazanç olan ikinci bir şıkka yönlendirmeye çalışıyordu. Ebedi saadet piyangosuna!.

Daha ciddi piyango ihtimalleri vardı çünkü piyango kurgulamasını esas alırsak.. Dünyevi piyangolarda yüzde doksan dokuz ihtimalle ikramiye çıkmayacaktı. Zarar bilançosu çok yüksek olmayabilirdi. Yarı malını ve ya hepsini piyangoya yatırmamışsa eğer. Ama başta yüz yirmi dört  bin enbiya ve sayısız evliya ve asfiyanın yüzde doksan dokuz ihtimalle kazanması mutlak ve muhakkak olan ebedi saadet piyangosuna parmak basıyordu. Kaybedilmesi halinde zararı telafi edilemeyecek bir kazanç yoluna çağırıyordu insanları.

Ve şöyle diyordu: “Dördüncü Sözde denildiği gibi, bin lira ikramiye kazancı için bin adam iştirak etmiş bir piyango kumarına yirmi dört lirasından beş on lirayı veren ve yirmi dörtten birisini ebedî bir mücevherat hazinesinin biletine vermeyen halbuki dünyevî piyangoda o bin lirayı kazanmak ihtimali binden birdir; çünkü bin hissedar daha var. ve uhrevî mukadderat-ı beşer piyangosunda, hüsn-ü hâtimeye mazhar ehl-i İmân için kazanç ihtimali binden dokuz yüz doksan dokuz olduğuna yüz yirmi dört bin enbiyanın ona dair ihbarını keşifle tasdik eden evliyadan ve asfiyadan had ve hesaba gelmez sâdık muhbirler haber verdikleri halde, evvelki piyangoya koşmak, ikincisinden kaçmak ne derece maslahata muhalif düşer, mukayese edilsin.”

Başka bir yerde, “Bir insanın Alman kadar, İngiliz kadar parası, serveti olsa ve aklı da varsa gerektir ki bu iman davasını kazanmaya harcamalı” minvali üzere serveti dünyaya değil ahirete harcamanın gereğini vurguluyordu. Çoğumuzun Alman, İngiliz kadar parası, serveti yoktur ama bir memur kadar, bir işçi kadar, bir amele kadar, bir şoför kadar, bir çiftçi kadar paramız şöyle veya böyle vardır. En azından elimizdeki bir ekmeğin yarısı kadar servetimiz vardır. Allah’ın rızasını kazanmak, bir hurmanın yarısıyla bile mümkün olduğuna göre servetimizi ebedi piyango vurmak demek olan ahirete yönlendirmek ve orasını kazanmak için kuyruklarda beklemek, soğuklarda titremek, sıcaklarda yanmak daha akıllıca olmaz mı?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum