Peygamber ve îmân edenler, mallarıyla ve canlarıyla cihâd ettiler!

Peygamber ve îmân edenler, mallarıyla ve canlarıyla cihâd ettiler!

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Tevbe Sûresi 86-91. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

86-“Allah’a îmân edin ve Resûlü ile berâber cihâd edin!” diye bir sûre indirildiğinde, içlerinden servet sâhibi olanlar, senden izin istedi ve: “Bizi bırak, (evlerinde) oturan (kadın)larla berâber olalım!” dediler.

87-Geride kalan (kadın)larla berâber olmaya râzı oldular ve (isyanlarındaki ısrarları yüzünden) kalbleri mühürlendi; artık onlar (hakkı) anlamazlar!

88-Fakat peygamber ve berâberindeki îmân edenler, mallarıyla ve canlarıyla cihâd ettiler! İşte, (bütün) hayırlar ancak onlar içindir ve işte onlar gerçekten kurtuluşa erenlerdir.(1)

89-Allah onlar için, altlarından ırmaklar akan Cennetler hazırladı;(2) orada ebedî olarak kalıcıdırlar. İşte büyük kurtuluş budur!

90-Ve bedevîlerden özür bahâne edenler, kendilerine izin verilsin diye geldiler; Allah’a ve Resûlüne yalan söyleyenler ise oturdu. Onlardan inkâr edenlere yakında (pek) elemli bir azab isâbet edecektir!

91-Allah’a ve Resûlüne sâdık kaldıkları takdirde, zayıflara da hastalara da sarf edecek bir şey bulamayanlara da (cihaddan geri kalmalarından dolayı) bir günah yoktur. (Böyle sâdık kalarak) iyilik edenlerin aleyhine (onları suçlamak için) bir yol yoktur. Çünki Allah, Gafûr (çok bağışlayan)dır, Rahîm (çok merhamet eden)dir.

(1)“Herkesin ve bilhassa Müslümanların başına öyle bir hâdise ve öyle bir da‘vâ açılmış ki her adam, eğer Alman ve İngiliz kadar kuvveti ve serveti olsa ve aklı da varsa, o tek da‘vâyı kazanmak için bilâ-tereddüd (tereddüd etmeden) sarf edecek. İşte o da‘vâ ise (...) herkesin îman mukābilinde bu zemin yüzü kadar bağlar ve kasırlar ile müzeyyen (köşklerle süslü) ve bâkī (ölümsüz) ve dâimî bir tarla ve mülkü kazanmak veya kaybetmek da‘vâsı başına açılmış. Eğer îman vesîkasını sağlam elde etmezse kaybedecek.” (Asâ-yı Mûsâ, 4. Mes’ele, 12)

(2)“Dünya, âlem-i âhirete bir fihrist hükmündedir. Bu fihristte âlem-i âhiretin mühim mes’elelerine olan işâretlerden biri, cismânî olan rızıklarda lezzetlerdir. Bu fânî, hakīr (kıymetsiz) ve zelîl (alçak) dünyada bu kadar ni‘metleri ihsâs (hissettirmek) ve ifâza etmek (bolca vermek) için insanın vücûdunda yaratılan havâs (duygular) ve hissiyât (hisler), ve cihâzât ve a‘zâ gibi âlât (âletler) ve edevâtından (takımlardan) anlaşılıyor ki, âlem-i âhirette تَجَرِّ مِنْ تَحْتِهاَ الْأَنْهاَرُ [Altlarından ırmaklar akar] âyet-i kerîmesinin delâletiyle kasırların altında, ebediyete lâyık cismânî ziyâfetler olacaktır.” (Mesnevî-i Nûriye, Şemme, 192)