Özlenmeyi özler gibi gidiyor

…ve ramazan gider!

Nasıl da hasretle beklemiştik!
O ilk günün heyecanı neydi öyle!
İlk sahur...
İlk günkü acemilikler...
İlk iftar…
Teravihe durunca anlamıştım ki: “Ramazan geldi!”

Çocuklarımın heyecanı benden fazla.
Bu hareketlilik, olan biten ne!
Yeni bir âlem başlıyor; kolay değil.
Ta geceden kalkacaksın.
Gözlerini sile sile...
Uykularını döke saça sofraya oturacaksın.
İmsakiye nerede yahu?
Kaç dakika var?
Saatle başlayacak yeme içmeler saatle bitecek.
Sonra... Kafandan kalbinden sileceksin yeme içmeyi.

Gözlerine yeni bakışlar...
Kulaklarına yeni sesler...
Hayatına yeni hayatlar getireceksin.
Sen “yeni bir sen”sin artık.

Merhaba ey yeni ay!
Merhaba ey tarifsiz sevinçlere gark eden, çocukluğumdan beri hep başka başka hoşluklarla gelen ramazan!
Anladım: "Aylardan Kur’an."

Gözlerim dolacak olur; ağlayamam.
Yıllar geçtikçe, içimde biriken ramazanların her birinin ayrı rengini görürüm.
Ama hepsini sevmişim.
Bütün ramazanlarla iyi geçindiğimi hatırlıyorum.
Yazın çatlasa da dudaklarım...
Kendimi serinlikten gölgeye atmaktan bin bir hale girsem de...
Ramazan gelir ve bütün bir âlem(im) fanustaymış gibi rahmetle iyice yüz yüze gelir.

Mahyalarda ışık ışık yansırdı ramazan ve ben oradan şehri selamlayan cümleler içimde… Çoğalır, çoğalırdım:
“Oruç tut; sıhhat bul.”

…ve gazetelerde hemen her sene ramazanda suçların azaldığı yazardı.

Oruç her ne kadar kimilerini vursa da; oruçlu pek öyle kimseye vurmazdı:
“Ben oruçluyum.” derdi.
Yani sadece yemeden içmeden değil; kötü sözden de kötü zandan da uzağım.

Ben bugün dostluğa...
Ben bugün kalbimden kalbine yolculuğa daha çok hazırım.

…ve bir mahya daha düşerdi şehrin gecesine:
“Oruç, bizi tut!” Düşmelerle iç içeyim.
Elimi tut!
Dilimi tut!
Belimi tut!

Unut gevezelikleri...
Unut tembelliklerini...
Işığın, güzelliğin, şefkatin, saflığın, merhametin, merhabanın, adam olmanın ucundan tut hele!
Hırsını, hıncını unut hele!
Dünyada kalacak dünyayı biriktirmekten geç/elim hele!


El açacağın adresi bu ramazanda iyi öğren.

Sana ekmek uzatan fırıncının elinin arkasındaki Gerçek El'i hatırla.

Veren El'in, İlk El'in "O" olduğunu bil.

"El elden üstün." ya...
"Üstün El"i bul işte!

Bir daha ramazana erişsek bile… O yeni bir ramazandır.
Ona da şimdiden hazırlan bari.
Eski ramazanlardan edindiğin güzelim alışkanlıklarını çoğalt, büyült ve yeni ramazanlara kat onları da.
Ramazanına sahip çık.
"Ebedî Bayram"a kazasız belasız ulaşmanın yollarını ara(yalım.)

Gidiyor ramazan, gidiyor…
Ne gözyaşlarım, ne dalıp dalıp gidişim durduruyor onu.
Aceleyle gelip giden bir sevgili gibi... İşi var gibi...
"Bu kadar yeter!" der gibi...
Özlenmeyi özler gibi... Gidiyor.

Nedir; bilmiyorum; ama hayatımın en hızlı, en dokunaklı, en doy(a)madığım ramazanı mı oldu ne!
Şu an dokunsanız ağlarım belki.
Kalem bile: “Gidiyor ramazan, gidiyor.” yazarken üzülmez mi?

İftar tebessümlerimiz neydi öyle!
Neydi o aynalardaki yeni yüzümüz! Neydi, ha!

Bu acıya, ayrılığa bir isim buldunuz mu: Ramazan gidiyor.

Bir sır gibi, Hızır gibi geldi... Öyle de gidiyor.

Etrafımdan sanki surlar yıkılıyor da aç(ıkta) kalıyorum.

Şaşkın, perişan, bir tuhafım; bu ayrılığı tartamıyor yüreğim.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum