Özgürüm

Ben henüz kendimi bile tanımamışken ve bilemezken, bana ben bile diyemezken, beni yokluk ve hiçlik derelerinden çıkarıp varlığa büründüren Yaratıcımın yaratmasıyla varım. 

Yüce Rabbim beni cüz-i ihtiyarımla özgür kılmış. Ben özgürlüğümle varım. Özgürlüğüm başkalarının özgürlüğü ile sınırdaş. Sınırları aşmam söz konusu değil. Aksi halde başkalarının özgürlüğüne tecavüz etmiş olurum. 

Ben yoksulum, hiçbir şeyim yok, sermayemse sıfır. Ben yoksulluğumla varım ve varlıklıyım, Yüce Yaratıcımın beni zengin kılmasıyla zenginim.

Ben acizim, hiçbir şeye gücüm yetmiyor, O bana ye demese yiyemem, iç demese içemem, gör demese göremem, duy demese duyamam, tut demese tutamam. Ben acizliğimle varım, Rabbimin bana güç vermesiyle güçlüyüm, ben her şeyimle O’na aitim.

Ben emanetçiyim. O’nun emanetçisiyim. Emin bir emanetçi miyim bilemiyorum ama “Emanetinde beni emin kıl’” diye yalvarıyorum, O’nun rızası dahilinde kalabilmek için çabalıyorum.

Emanetçi olan bir ben değilim, herkes emanetçi. Bu nedenle; “Alan memnun veren memnun, başkasına söz söylemek düşmez.” cümlesi tüylerimi diken diken eder. Asıl mülk sahibinin huzurunda ya da O’nu yok sayarak, bir emanetçinin böyle bir sözü söylemesi kadar kendini bilmezce ve ahlaksızca bir söz bilmiyorum. Zira “Kendini bilen Rabbini bilir.” Bu sözü söyleme cüretini nereden alıyorlar bir türlü aklım almıyor.

Benim kendi emanetlerime sahip çıktığım kadar başkalarının da emanetlerine sahip çıkma ve koruma sorumluluğum var: “Emri bilma’ruf nehyi anilmünker. (İyilikleri tavsiye etme, kötülüklerden sakındırma.)” Kötülükler ve çirkin şeyler özgürlükleri gasbetmeye yönelik teşebbüslerdir. Sorumluluğumun gereğini yapmaz “nemelazımcılık” edersem, kötülüklerin umumileşmesine yol açmış, “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” demiş olur, sorumsuzluğumun zehirli neticelerini kendi üzerime de celb etmiş olurum.

Haddi aşanları, taşkınlık edenleri, hak ve özgürlüklere tecavüze kalkışanları güzel söz ve davranışlarımla sakındırıp iyi ve güzel olanı göstermeliyim ki, onlardan erişebilecek şerleri, kendimden ve toplumumdan uzaklaştırabileyim.

Bu konuda nemelazımcılığa sığınmak kendi özgürlüğümü perdelemek ve zalimlere yol açmak olur. “Adaletle aralarını düzeltin ve hep adaletle iş görün” (Hucurat: 9) emri gereğince zalimleri kanunlara teslim etmek kendi özgürlük alanlarımızı koruma altına aldığı gibi meşruiyet çerçevesinde paydaş ve yeni özgürlük alanları da açar. Zalime merhamet maraz doğurur: "Aç canavara karşı tahabbüb (muhabbet), onun merhametini değil, iştihasını açar. Hem de döner, diş ve pençesinin kirasını ister." Zalimlere Allah’ın merhametinden fazla merhamet etmek, bütün masumların haklarını gaspetmek anlamını taşır, özgürlük alanlarını muhafaza eden kanunları geçersiz ve güçsüz kılar. Caydırıcı olmayan kanunlar suçlu üretir, suçu meşrulaştırır. Suçun meşrulaşması da ülkeyi hapishaneye ve mezbahaya çevirir. Kurdun gövdeyi içten içe kemirip bitirmesi gibi, içi kemirilmiş kişilerden oluşan kof bir toplumu da esaret ve yokluktan başka bir şey beklemez.

Beni ben kılan, beni özgür kılan Sahibimdir, O’na olan iman bağımdır. O’nu tanıdığım ve itaatim ölçüsünde özgürüm. O’ndan kaçtığım, ayrı düştüğüm ve sorumsuz davrandığım ölçüde esirim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum