Özgürlüğün anatomisi

Özgürlük insana sonradan, eklenmiş bir şey değildir.
İnsanın doğumuyla gelmiştir.
Bu nedenle özgürlük, diğer unsurları gibi, insanın yaratılışındandır (fıtrîdir).

Özgürlüğün insana sonradan verilmesi gibi bir şey olamaz.
‘Protez’ bir özgürlük yaklaşımı sadece insanın insana oynadığı kötü bir oyundur.

İnsana özgürlüğünü vermek, ancak daha önce özgürlüğünü almış olmakla mümkündür.

Bu da önceden yapılan bir su-i istimalin neticesidir.

İnsan kendi özgürlüğünü diğer unsurlarını nasıl kullanabiliyorsa aynı şekilde kullanmalıdır.

Bunun kararı da insanın kendine kalmalıdır.

Özgürlüğün kullanımında iki önemli nokta vardır:

Birincisi, başkalarının özgürlüğüne müdahale etmemesidir; nasıl ki, bir başkasının elinin olduğu yere elinizi koyamazsanız, aynı şekilde bir başkasının özgürlük alanına kendi özgürlüğünüzü koyamazsınız.
Özgürlüğün insanlar arası söz konusu ilişkisini kuracak olan medeniyettir.

Özgürlüğün düzenlemeleri de kanunlarla garanti altına alınmalıdır.

İkinci nokta ise; özgürlüğün, insanın kendi diğer iç unsurlarıyla ilişkisiyle ilgilidir.

Nasıl ki insanın bir gözü bir gözüyle rekabet etmez ya da bir unsuru diğerinin zararına işlemez ise, aynen o şekilde, insanın bir unsuru olan özgürlüğü de insanın diğer unsurlarına, kalb, vicdan, ruh gibi, rekabet edemez ve onların zararına istimal edilemez.

Mesela bir kulun içki içmesi, özgürlüğünü vücudu zararına kullanmasıdır ki bu yaratılışa ters düşmektir.

Aynı şekilde günah kalbe bir siyah tohum atmaktır ki bu da özgürlüğün kalbin zararına kullanılmasıdır.

Bunun çok ileri noktalara gitmesiyle sefahat ve fuhşiyat, kişinin kendi unsuru olan özgürlüğü ile diğer unsurlarını öldürmesini ve bir tür intiharını netice verir.

Özgürlüğün kişinin beden ve ruh bütünlüğüne zarar vermesi O'nu bir kanserli unsur haline dönüştürür ki, ancak bu durumda, dışardan bir müdahaleye gerek olacaktır.
Özgürlüğün, söz konusu iç unsurlarıyla olan ilişkisini kuracak olan ise fazilettir. 

Bununla ilgili düzenlemeyi yapacak olan da dindir.
Din her insanın içine bir manevi bekçisini koyar. İnsanın özgürlüğü ile diğer unsurlarını da ifrat ve tefrite uğramadan hatt-ı vasat üzerinde namus-u İlahînin (iffet) ışıklı yollarında yürüyebilmesini sağlar.
Bu nedenle, özgürlüğün, hem medenî hem de manevî iki yönünü birleştirecek bir anlayışa ihtiyacı vardır. Bunun adı da ‘insaniyet-i kübra’ olan İslâmiyet’in şeriatı olan ‘medeniyet-i fuzlâ’ sıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.