Otuzbeş senedir soruyorum

Otuzbeş senedir aradığım sorunun cevabını alabilir miyim? Peki otuzbeş senedir aradığım cevabın sorusunu şimdi niye soruyorum? Çünkü Türkiye’de henüz öyle her soruyu serbestçe sorup ta cevabını rahatça almak kolay değil de ondan.
Çünkü bu aziz vatanda çok kayıtlar var, yasaklar var, dokunulmazlar var, kanunla korunanlar var. Öyle her şeyi yazıp söyleyemezsiniz, kırk ölçüp bir biçmeli misali kırk düşünüp bir söylemelisiniz. Yoksa Alimallah, dediğinize de diyeceğinize de bin pişman ettirirler, sürüm sürüm süründürürler insanı.

Yavaş yavaş ayak seslerini duyduğumuz gerçek demokrasiye geçmenin sancılarının çekildiği ve yazar ve çizer ve söylerlerin biraz daha gerçekleri kıyısından köşesinden bahsetmeye başladığı bir devrede ben de cesaretlenerek sualimi sormaya karar verdim. İnşaallah beni tatmin eden cevabı alırım.Yoksa gözüm açık gideceğim bu dünyadan.

1976’da Eskişehir Hava İkmal Bakım Merkezinde sıhhiye eri olarak askerliğimi yaptığım günlerden bir gün idi. Askeri Subay lojmanlarının kıyısında bir gözetleme kulübesinde nöbetçiydim. Bazen kulübeden etrafı gözetler bazen de kulenin dibinde nöbet tutardım. Subay lojmanlarındaki çocuklar bahçede oynaya oynaya ta yanıma kadar gelirler, elimdeki tüfekle, süngüyle oynar el sürerlerdi. Subay çocukları oldukları için ben de bir şey demez diyemez onları sever, okşardım. Günlerden bir gün” bu çocuklara dini bilgi veriyorlar mı?  Anne ve babaları bunlara neler öğretiyor acaba”, merak ederek 5-6 yaşlarında sarı saçlı, ela gözlü bir erkek çocuğuna sordum.

-Seni böyle güzel kim yarattı? Verdiği cevap şuydu:

-Beni Atatürk yarattı.

Afallamıştım, çok şaşırmıştım. Acaba bu cevap buna mı has yoksa diğer çocuklar da böyle mi düşünüyor? Cesaret edip diğerlerine soramamıştım. Yıllar sonra İzmir’de elit tabakanın yaşadığı bir semtte görevli olarak çalışırken gayet sosyete bir ailenin 5-6 yaşlarındaki çocuğuna da aynı soruyu sorduğumda aynı cevabı almam yine beni çok şaşırtmıştı.
Laik, çağdaş ve modern geçinen, “bizi Allah yarattı” demeye dili varmayan, Türkiye’nin birinci sınıf vatandaşları evlatlarını böyle hakikat dışı yalan yanlış telkinlerle mi yetiştiriyorlar acaba?

Subay  çocuğunun verdiği o cevap üzerine düşündüm, bu altı yaşındaki çocuğa kısa bir zamanda bu zahir yanlışı nasıl anlatacak ve doğruya nasıl ikna edecektim. Birden dedim.
-“Beni yarattı” dediğin Atatürk sağ mı vefat mı etmiş? Uzatarak dedi:
- Atatürk ölmüüüş.
-Kaç sene oluyor öleli.
-Çok oluyor çoook.

Çocuğun bu noktaya dikkatini toplayarak can alıcı sorumu sordum.
-Peki yıllarca evvel çoook önceleri ölüp bu dünyadan giden ve kendisi olmayan insan seni nasıl yaratsın? Öyle bir gücü ve imkanı olsa kendisini yaratır seni niye yaratsın ki?

Kıvrak zekalı ve gözlerinden zeka fışkıran çocuk, bir an düşündü ve,
-Evet çok doğru ölü adam sağ adamı yapamaz.
Bu defa çocuk sordu:
-Peki , beni kim yarattı.?
Cevaben dedim:
Seni ve beni, şu güzel gören gözlerini ve çiçek toplayan güzel mini mini ellerini, koşup oynadığın ayaklarını, gördüğümüz bu güzel alemi, şu güzel lambamız olan güneşi, şu güzelim ağaç ve otları, çok sevdiğin meyveleri ve sütü, sevdiğin, birlikte oynadığın kedi, köpek ve bütün hayvanları her şeye gücü yeten, her şeyi yaratmasını bilen Allah (c.c.) yarattı.

Durdum, tereddütlüydüm, acaba bir şeyler anlatabilmiş miydim? Çocuğun saf ve masum minik kalbinde bir şeyler kıpırdatabilmiş miydim?
Çocuk biraz durdu, düşündü ve birden kulenin merdivenlerinden en tepede bulunan nöbet kulübesine doğru hızla tırmandı, tırmandı. En tepeye çıktı. Arkasından baka kalmıştım. “Çıkma dur” ihtarlarımı duymamıştı bile. Diğer çocuklar da şaşkın şaşkın bir bana bir çocuğa bakıyorlardı.
Bu asker bu çocuğa ne dedi ve bu çocuk neden hızla kuleye tırmandı ne oluyor diye? Ben tam hareketlendim kuleye tırmanıp çocuğu indireyim diye birden çocuk lojmanlara doğru dönerek tiz ve etrafı çınlatan sesiyle avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı.

“Hey lojmandakileeeeeeeeeeer, hey lojmandakilereeeeeeeeer duyun beniiiiii, dinleyin beniiiiiiiiiiiii…” Allah Allah ne oluyor bu çocuğa, ne bağırıyor öyle ne söyleyecek? Bir yandan da telaş ettim eyvah çocuk kafayı mı yedi ne oluyor, derken avazı çıktığı kadar çocuk bütün gücüyle  etrafı çınlatırcasına bağırıyordu.
-Beni ALLAH yarattıııııııııııııııııııııı, Beni ALLAH yarattıııııııııııııııı, Beni ALLAH yarattııııııııııııı.

“Sus, in aşağı diyorum” ama ne gezer. Çocuğu ne susturabiliyor ve ne de kuleden indirebiliyordum. Adeta yıllarca kendisine ve kendisi gibilere yapılan bu yanlış maddeperest telkinatı yapanların suratına çarpıyordu, yüzlerine çalıyordu. Çocuğu güç bela indirip evine göndermeye muvaffak olmuştum.

İzmir’deki sosyete çocuğundan da aynı cevabı aldığımı söylemiştim. Öyle tahmin ediyorum Anadolu’da çok insanlar da benim karşılaştığım olayın benzeriyle karşılaşıyorlardır.
Demek bu hadise mevzi istisnai bir durum değil bir vakıayı ortaya koyuyor. Dinle diyanetle arası iyi olmayan insanlar evlatlarını dini inançlardan duygulardan uzak yetiştirmek istiyorlar ki böyle ilimle, dinle, gerçekle ilgisi olmayan hezeyanvari, saçma sapan, kendileri de inanmadıkları şeyleri evlatlarına öğretiyorlar.

Kimin neyi seveceğiyle uğraşacağımız yok. Yalnız severken mübalağaya kaçmak, sevdiğiyle gizli alay etmeye ve sevdiğine hakarete anlamına gelir.
Yahudiler Üzeyr (A.S), İsevilar İsa (A.S) şiddet-i muhabbetten haşa Allah’ın oğlu dediler. Allah’a şirk koştular. Zira Allah evlat edinmekten, çoğalmaktan, insani haz ve zevklerden münezzehtir. İhtiyacı yoktur. Her şey O’nundur. O Sermedidir, Ezeli ve Ebedidir.
Şimdi nasıl Yahudi ve Hıristiyan’lar, peygamberlerine aşırı sevgilerinin ifrat mertebesiyle sınırı aşarak Allah’a haşa evlatlık isnat ederek, şirk koşarak Allah’a ve sevdiklerini iddia ettikleri peygamberlerine zımni bir şekilde hakaret etmişlerdir ve bu davranışlarıyla, Yahudi ve Hıristiyanlar Hak yoldan Hak dinden kopup tahrif olmuş bir dinle dalalete gitmişlerdir. Öylede:
Her iki dinin mensuplarının yaptığı hatanın aynısını ve hatta daha ilerisine varıp Atatürk sevgisiyle, Atatürk’e İlahlık isnad edip, çocuğuna seni Atatürk yarattı deyip evladını o itikatla, inançla  yetiştirmek Allah, din düşmanlığı yanında, Atatürk’e de hakarettir.

İslamiyeti beğenmeyen, dini İnançları kendi aklınca akıl dışı bulup inançsız yaşamayı ilke edinen ve laiklikle dem vuran ve her fırsatta laik olduğunu söyleyen insanlar çocuklarının da aynı şekilde inançsız ve ateist olmasını isteyen anne ve babalar böyle akıl dışı, mantık dışı şeylerle mi çocuklarını yetiştiriyorlar? Eyvah ki eyvah. Yıllardır düşündüğüm ve cevabını almak istediğim soru bu.
Şimdi hakikatsız bir safsata ile yetişen bir çocuk düşünün. Büyüdü, üniversiteyi veya askeri okulları okudu, mühim makamlara geldi, etkili ve yetkili bir insan oldu. Halkının yüzde 99’u Müslüman olan bu ülkede yüzde 80’ninin oruç tuttuğu ve başını örttüğü namaz kıldığı bir ülkede böyle bir insan ne düşünecek ve nasıl icraat yapacaktır.

İki şık var. O insan, yüksek teknoloji ile bile bir zerreyi yaratmaya bir hücreyi var etmeye, bir sineğin kanadını bile yaratmaya muktedir olunamayacağını, hayatı verenin ancak Hayyı Kayyum olduğunu anlayarak, ailesinin telkinatının ilimle, hakikatle, izanla bir ilgisinin olmadığını, çağdaş ve modern geçinen ailesinin yalancı olduklarını anlayarak
böyle  hakikat dışı ve yalan, yanlış şeylerle avutulup büyütüldüğünü düşünerek onlara kahr ile lanet okuyacak ve onlardan nefret ederek, aile bağını kesip atacak.

Diğer şık ki; bir sineği, bir hücreyi yaratmaktan aciz, icada ve halk etmeye eli kısa bu fani insana, tamamen hak ve hakikate zıt bir fikir ve hezeyanvari inançla, aklını ifsad ve gözünü kapatarak, ilahlık isnat ederek, esbabı merci tanıyan, tabiatperest, kaba ve vahşi fikirli, küçük bir nemrut veya firavun zihniyetli  bir insan örneği olarak olarak karşımıza çıkacak ki, eğer o bir öğretmense, hemen her derste çağdışı gördüğü, halkına cahil gözüyle bakan ve halkın inançlarını alaya alan ve daima maddeperestliği, dinsizliği nazara veren ve talebelerini inanç ve ahlak yönünden ifsat edip anarşistliğe sevkeden bir bedbaht olarak hayatını sürdürecektir.

Eğer bir idareciyse, hayatı boyunca, çağdaş gördüğü ve taklit ettiği avrupa ahlakını nazara verecek, onları övecek, kendi milletini aşağılayacak ve gününü gün edip midesini ve cebini doldurmaya çalışacak, çift pasaport taşıyıp emekliliğinde kapağı o ülkelere atıp hor gördüğü milletinden ve memleketinden kurtulacak,

Eğer o bir gezeteciyse, neşriyat gücüyle,milletin inançlarını ve değerlerini hafife alıp her fırsatta tahrip etmek, dalaleti teşvik ederek fikirleri ifsat etmek, itikatları  tahrip etmek,namus ve ahlakı parça parça etmeye var gücüyle çalışmayı gaye edinecek
Eğer o bir siyasetçi ise, milletin iradesini hiç görmeyecek, değer vermeyecek, milletin arzu ve isteklerine  kulak tıkayacak, kendi bildiğini ve inandığını daima millete dayatacak, kanun kisvesinde millet rağmına hareketi karakter ve şiar edinecek, Millet iradesini her türlü antidemokratik yollarla katakulli edecek,lanet edilse’de bununla iftihar edecek bir hale gelecek.

Eğer o bir asker ise ve etkili ve yetkili ise Milletin çoğunun inancını beğenmeyecek, orduyu milletten tecrit edip soyutlayacak, ordu ile millet arasına aşılması zor engeller koyacak, millet ekseriyetini iradesine ve kendisine güvenilmez bir yığın ve cahil insanlar topluluğu olarak görecek ve böyle bir milleti sevk ve  idare etmek için kendini koruma ve kollamaya hep yetkili görecek ve cahil halkı çağdaşlaştırmak için namluyu kafasından dipçiği kalçasından uzak tutmayacak, halkın iradesini anlamsız ve lüks görecek,halkın içerisinden gelen ve halkının değerlerini az biraz taşıyan subayını mürteci görüp hemen ordudan atacak,ailesini kışladan içeri sokmayacak.

İşte milletçe seksen senedir içerisinde bulunduğumuz kısır döngünün sebebi acaba burada mı yatmaktadır? Bin senedir İslami terbiye ile yoğrulmuş bu vatan evlatlarının ekserisi Rabbim, Halıkım Allah ‘dır derken müslümanlığıyla övünürken nasıl bir fitne içerisine sokulduk ki içimizde mühim bir gurup da ateistliğiyle övünüp müslümanım demekten utanır ve islama düşman hale geldiler.
İslami kimlikten ve Müslüman olmaktan hep mesafeli duran devletimiz ve bir kısım devlet adamlarımız her vesile ile Avrupanın yozlaşmış iflas etmiş yaşantısını çağdaş yaşam diye millete dayatan ve manevi değerlerimizi tahribe  ve yozlaştırmaya çalışan devlet adamlarımız,iktidarlar,muhalefetler.Yüz senedir süren kimlik arayışı,eğitim sistemi ve insanımızı yetiştirme ve devletin işleyişi hususundaki sıkıntılar,olur olmaz şeylerde laik toplum ve laiklik vurgulamaları,İnancı doğrultusunda yaşayan insanların uğradığı gadirler,zulümler,dışlamalar,öz vatanında garip ikinci sınıf görülen,horlanan müslümanlar.

Galiba sorumun cevabını şimdilik yine  alamayacağım. Ne diyeyim?
Yaz geldi, haydi Anadolu’mun temiz insanları, mazisiyle övünen geleceğe umutla bakan inançlı müslümanları, çocuklara, hakkı, hakikati, gerçekleri, insaniyeti, İslamiyet’i, kitabımız Kur’an’ı öğrenmenin, öğretmenin, telkin etmenin zamanı. Haydi çocuklar, gençler Kur’an okumaya ve O’nun hakikatlerini öğrenmeye koşun, koşuşun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum