ÖSS sonuçları ve eğitim

2009 ÖSS sonuçları açıklandı ve ortaya vahim bir tablo çıktığı konusunda yazılar yazılmakta ve uzmanlar konuşmaktadırlar. Konuşulan husus ÖSS’ye giren 1 milyon 324 bin adaydan 30 bin öğrencinin sınavda “Sıfır” çekmesi. Yani hiçbir soruya doğru cevap verememesi.. (Doğrusu 4 yanlış bir doğruyu götürdüğü için doğru verilen cevaplar da böylece verilmemiş kabul edilmektedir.) Ama şurası bir gerçektir ki öğrencilerimizin % 60’ı fen sorularına hiç dokunmadı, 251 bin öğrenci de Matematikten tek bir soru çözmedi. Açık Öğretim Fakültelerine girenleri saymasak Üniversiteye girenlerin sayısı oldukça düşük. (Ama ne de olsa Üniversitelerin açtığı kontenjanların tamamı dolmakta. Kontenjanları artırırlar girenler çoğalır. Biz de şu kadar öğrenciyi Üniversiteye soktuk diye övünürüz. Nasıl olsa kontenjan dolana kadar puan düşürmekteler… Yine de Liselerde eğitim kalmadı diye yakınıyoruz. Bunun neresi iflas anlamıyorum!..)

Ardahan gibi bazı illerimizde okuma-yazma bilmeden Lise’den mezun olanların olduğu söylenmekte.. Başarıyı herkes sahiplenmekte, başarısızlığa ise bahaneler bulunmaya çalışılmaktadır. Başarıyı öğrencinin çalışmasına, (Sınav birincileri yemek, uyku ve tuvalet gibi temel ihtiyaçlar dışında hep test çözerek bu başarıyı yakaladıklarını söylemekteler. Okul ve Dershaneler arasında başarı paylaşım kavgasının varlığını da göz ardı etmemek gerek…) okula, öğretmene ve sisteme bağlayanlar oldukça fazla… Herkes topu herkese atarak aradan çıkmak istiyor. Suç ortada ama suçlu her zamanki gibi bulunamıyor…

Sistemde adaletsizlik yoktur denemez. Bir defa öğrenciye verilen ek puanlar tam bir adaletsizliğe yol açmaktadır. Ayrıca Ağırlıklı Ortaöğretim Başarı Puanı, Okullar arası ve iller arası başarı yüzdeleri ve okul türlerine göre bu yüzdelerin değişimi tam bir adaletsizlik sebebidir. Burada öğrencinin çalışması ve imtihanda aldığı puanlar değil, sonucu genellikle verilen bu ek puanlar belirlemektedir. Burada başarısız olan öğrenci midir, yoksa onu başarısızlığa iten bu sistem midir?

Sınav sistemi öğrenciyi dershanelere mahkûm etmekte, imkânı olan aileler dershane desteği alabilmekte ama yoksul aileler bu destekten mahrum kalmaktadır. Öğrencinin gelecek konusunda kaygısı da çalışmamasını netice vermektedir. Gelecekten ümidi olmayanı çalıştırmak kolay değildir. Burada sorgulanması gereken öğrenciye gelecek vaat etmeyen ve önünü açmayan bu sistem değil midir?

Hiç kimse işin özüne inmek istemiyor. Bizim eğitim sistemimiz materyalist ve pragmatik olduğu için veli de öğrenci de öğretmen de, idarecilerimiz de işin rant ve parasal yönünde. İşin özüne, sistemin amaç ve hedeflerine yönelik hiçbir tedbir ve önlem düşünülmüyor. (Neden? Çünkü bizim eğitimimizin sistemi amaçları ve hedefleri bakımından dünyanın en mükemmel sistemi olduğu için asla tartışılamaz. Niçin? Atatürk’ün çizdiği hedef var ya!… “Çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak!” Burada geçmek yok ama olsun… Nasıl olacağını, çağa göre nasıl uygulanacağını da Atatürk’e sormak lazım… Ama o da hayatta değil… Nasıl olacak bu iş? Kafa yormamak lazım…) Herkes eğitim sektöründen nasıl faydalanacağına göre hesabını yapıyor. Dershaneler öğrenci avında onların sırtından para kazanacak. Üniversite mezunları öğretmen olup iş bulma ve maaşa geçme peşinde. Siyasiler kadro açma telaşında… Böylece okulları iş bulma ve işe adam yerleştirme yerleri olarak görmekte. Bunun için Maliye Bakanlığından kadro alamazsa “Sözleşmeli personel” diye alır ve iş sahası açmış olur. 18 Milyon öğrenciye yönelik kitaplar, testler, kıyafetler, spor malzemeleri, 85 bin okulun maddi imkânları ve ihtiyaçları tüm gözleri istere istemez eğitim sektöründen maddi çıkar elde etmeye yöneltiyor. (Bu sebeple Toplam Kalite Yönetimi okullarda okula bilgisayar alma ve boya-badana yapma olarak anlaşılıp uygulanıyor ya! Yoksa sizin önerileriniz yönetmenliklere aykırı olduğu için zaten baştan anlamsız kalıyor. Nasıl olsa Talim Terbiye Kurulu bütün eğitim çalışanları adına düşünüyorlar ve en mükemmelini üretiyorlar. Eğitim çalışanlarının payına da bürokratik işler ve yönetmenlikleri uygulamak kalıyor. Düşünenler ve yeni şeyler ortaya atanlar zaten aykırı insanlar bir gün yönetmenliklere aykırı iş yaparak soruşturma ile açığa alınabiliyorlar. Böyle bir riske kim girmek ister? Değil mi yani…) Dolayısıyla hiç kimse eğitim ile ilgilenmiyor…

Özel okullar bu sistemde başarılı gözüküyor? Neden? Eh onlar da işin rant cihetine bakıyorlar. SBS Sonuçlarını ellerine alıyorlar ve nerede başarılı bir öğrenci varsa kapısını çalıyorlar. Sonra bir sürü imkân vaat ediyorlar. Bedava eğitim, tatil ve çalışma imkânı, yatılı okuma, burs ve her türlü imkân… Her okul on her sene böyle üstün başarı sergileyen % on öğrenci alsa % doksan öğrencinin sırtından onları okutur. Onlar da okulun başarısını artırırlar, bu da reklam olur. Böylece biz de bu sektördeki payımızı koruruz. Bu çark da böyle döner durur. Burada başarı okulun mudur, yoksa öğrencinin midir? Peki, bu öğrenci kimindir, ailenin midir, Milli Eğitimin midir? (İlköğretimdeki öğretmenlerin payı yok mu acaba?)   
Olay budur…

Gelelim çözüm önerilerine: Konuşulanlar ve çare olarak gösterilenler neler?
1. Öğretmen sayısı yetersiz. 80 bin öğretmene ihtiyaç var. Sözleşmeli öğretmenler gerçekte öğretmen değil, sözleşmesi bitince öğretmenliği bitiyor. (Yaz tatilinde üç ay maaş alamıyorlar ya öğretmenlikleri bitiyor…) Gerçek öğretmenler kadrolu olanlardır. Öyle ise sözleşmelilerin kadroya geçmesi gerekir. (Devamlı maaş alırlarsa ‘bu paraya bu iş’ diyecekler ve parasına göre eğitim verecekler ya…)
2. Derslikler yetersiz. Yeni dersliklere ihtiyaç var. Öğrenciler bilhassa İstanbul gibi gelişmiş kentlerin gelişmemiş yerleşim merkezlerinde derslik başına 50 öğrenci düşüyor. Bu da öğretimi ve eğitimi olumsuz etkiliyor. (Acaba 20-25 öğrenci ile ders yapılan okullarda başarı nasıl? Araştırdılar da mı konuşuyorlar? Eh işte laf olsun… Biz de bir şeyler söyleyelim de topu taca atalım felsefesi…)
3. Eğitime ayrılan bütçe yetersiz. 2006 yılında 26 milyar TL ayrılmış, 2008 de bu rakam 31,2 milyar TL’ye çıkmış. Bu yetersiz. % 3.4 artış yetersiz kalmış. Başka ülkelere göre yetersiz kalıyor. (Bu sistemde acaba 100 milyar ayrılsa ne yapacaklar? Maaşlar artacak, öğretmenler tatile çıkamıyorlardı, şimdi tatile çıkacaklar ve böylece eğitim seviyesi artacak… Sonra okulların ödenekleri artacak ve üç senede bir boyanan okullar her sene boyanacak o kadar…)
4. Ardahan ÖSS’de sonuncu olmuş ya (Sanki Ardahan sonuncu olmazsa sonuncu hiç olmayacak… Her sınavın elbette bir sonuncusu olacak. Bundan tabii ne olabilir?) Ardahan Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Korkmaz “Bu gün yas ilan etmemiz gerekir. Bu bir utançtır. Herkes arabasına, evlerine ve iş yerlerine siyah kurdele assın. Bu sonuç beni ağlattı. Ardahanlıların mutlaka çözüm üretmesi gerekiyor.” (http://www.bighaber.com/ardahan-universitesi-rektoru-korkmaz-ardahanin-ossde- sonuncu-olmasindan-dolayi-utaniyorum/) demiştir. (Üniversite rektörünün çözüm önerisi yas tutmak.. İkincisi de Ardahanlılar çözüm bulsun… Kendisi Üniversite rektörü olarak ne yapacak? Yas tutan ve çözüm bulan Ardahanlıların –bunlar kimlerse!? - önerilerini hayata geçirmeye çalışacak galiba…)

Bir eğitim çalışanı olarak eğitimdeki başarısızlığın sebeplerini ve çarelerini merak edenlere bir sonraki yazımızda anlatmaya çalışacağım… (Kardeşim sen işçisin işine bak. Başarısızlığın çarelerinden sana ne? Maaşını al borçlarını ödemeye bak. Sonra sana soran mı var? Sebepleri arıyorum ve çare gösteriyorum diye kırmızıçizgileri geçersin başına iş açarsın? Sonra bilmiyor musun bir memurun eleştiri yapması kanunen yasaktır. Senin vazifen sana verilen paraya göre amirlerine yağ çekmektir…)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.