Osmanlı camileri, yeni camiler

Osmanlı mimarisi, başta, Selçuklu ile Doğu Roma karışımını gerçekleştirmiştir. (Cami süsleme sanatlarında ise İranlı ustaların büyük katkılarını teslim etmek gerekir.)

Mimar Sinan ekolü Osmanlı medeniyeti için zirve eserleri vermiştir.

Osmanlı fetihleri, ilayı Kelimetullah için olmuştur; bunu görünür kılacak olan da başta camiler ve minarelerdir. Ecdadın  Avrupa içlerine ilerleme rüyası İslamın mescidlerini yapmak içindir. Bunu yaparken de, gittiği yerlerin mimari özelliklerini ve süslemelerini de şüphesiz heybesinde biriktirecektir.

Osmanlının son dönemlerindeki yoğun Avrupa etkisi cami mimarisinde de kendini göstermiştir. Süs öne çıkmış, mekanlar küçülmüş, pencereler yükselmiş, camlar yoğun olarak kullanılmıştır. Bu dönemde gerçekleştirilen daha eski camilerin restorasyonunda da Avrupai ekleme ve süslemeler görülecektir. Bu dönemde, özellikle İstanbul için, Ermeni ve Rum ustaların katkılarını da teslim etmek gerekecektir.

Cumhuriyetin ilk yılları itibariyle, Ankara başta, Avusturya ve Alman mimari etkisi özellikle devlet binalarında karşımıza çıkar. Bu soğuk yapılar dönemin rejimini de doğru şekilde yansıtacaktır. Bu dönemde camilerin sembolizminin ortadan kaldırılması, bir şekilde bu yapılamazsa saklanması, şehir görüntüsü içersinde aşağı indirilmesi düşüncesiyle yeraltı camileri ortaya çıkmıştır. Bastırılmış dindarlığın aşağılanmış ibadetin cisimleşmiş hali olarak, özellikle başkentte, çok mabetli ama görüntüde mabetsiz bir şehir ortaya çıkarılmıştır.

Günümüzde dahi, Ankara kalesine çıkıp şehre baktığınızda bir kaçı dışında siluete eklenen pek cami göremezsiniz.

Bu 'Cumhuriyet' baskısı, şüphesiz zihinlerdeki cami anlayışına da tesir etmiştir. Yeni cami tasarımlarında mimarlar, bu saklanmışlığı tevazu olarak düşünmüşlerdir. Ki, yere oldukça basan, secde halini veren; camiyi sadece insan mesajlı görerek ibadetin gizliliğini esas alan, yükselen değil aşağıya eğilen yapılar çizmektedirler. Meselâ, duaya kalkmış eller, eğilmiş bir baş olarak cami formatında görünür olması istenmektedir.

Batı heykel anlayışının fazlaca etkilemesi ile, bazı projelerde, cami de heykel gibi (hattın somut biçimi gibi belki de) düşünebilmektedir. Bu yaklaşım ibadeti ayağa kaldıracak yeni açılımlar getirebilmekle birlikte şimdilik fazlaca biçimsel anlatım endişesini taşımaktadır. Daha mana içinde erimiş, sembolizmini kaybetmeyen, daha manevi boyutu yakalayabilen, sonsuza evrilebilecek; heykelin ruhsuz, donuk, hayatsız ve hareketsiz (ve bencil) etkilerinden sıyırabilecek içerik yüklemesini sağlayabilecek çalışmalarla geliştirilmesi gerekmektedir.

Yeni şehirlerin yeni camilerini inşa ederken modern teknolojinin imkanları şüphesiz yeni manaların yansıtılmasında kolaylıklar sağlayacaktır. Daha işlevsel, hareketli, ancak kulun tevazuunu Rahman'ın yüceliği ile birlikte ifade edecek, 'Allah'ın evi' anafikrinin kaybedilmeyeceği yüksek, gösterişli, ancak mağrur değil azametli, şehrin görünüşüne katılacak bir kaç 'ulu cami' her şehre gerekecektir. Bununla birlikte, şehrin her mahalline, ince, narin, davetkâr ve sevimli mütevâzı camilerine ihtiyaç vardır. Mahalle ve cemaat kültürünün devamı bu küçük camilerle sağlanabilecektir.

İnsanların ( sosyalin) tekrar karıldığı bir dünyada, müslümanların mahallerinde yeni cemaatleri oluşturmasına böylece fırsat verilmelidir.

Mekan, sahibini yansıtacağından her cami de hem sahibini hem de kullananların iç dünyalarını yansıtacaktır. Buna karşın, yeni şehirlerin (yeni sosyalin) yeni camileri için, milliyeti ve geleneği sorgulamadan (zira Allahın evi, her kula açıktır) yeni mimarlara destek ve bol calışma gereklidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.