Oruç için bir kafa karışıklığı klavuzu

Ne kabiliyetli insanlarız ki Ramazanları hemen iftar yemekleri, davetler, ilahiler ayı haline getiriveriyoruz. Televizyonda hangi kanalı açsak bol bol ilahiler, nutuklar, fetvalar. Tıkabasa doldurduğumuz midelerle teravihlere, mukabelelere koşuyor, aklımız, fikrimiz başka dünyalarda dini bir ritüeli gerçekleştirmiş olmanın  yalancı hazzını yaşıyoruz.

Oysa Ramazan, Allah’a yaklaşma, Allah’ı düşünme ayıdır. Kur’an ayıdır Ramazan. Kur’an’ın sadece lafzının okunduğu değil, aynı zamanda tefekkürünün de yapıldığı aydır.

Elbette Allah’ın bizim oruç tutmamıza ihtiyacı yoktur. Rabbimiz bizden aç ve susuz kalmamızı neden istiyor sorusunun cevabını aramaktır oruç.

Bir Hadis-i Şerifte şöyle buyuruluyor: “Ademoğlunun oruç dışında bütün amelleri kendisi içindir, ancak oruç benim içindir ve ecrini de ben vereceğim."

Şimdi kafamız daha da karıştı. Hadiste diğer ameller denilerek, oruç diğer tüm ibadetlerden ayrılıyor. Diğer tüm ibadetler, ameller bir yana oruç bir yanadır. Demek ki oruç böylesine kıymetli bir ibadettir. İftar sofralarında ne yesek telaşlarıyla, kimi davet etsek dertleriyle, cami gezmeleriyle, hele uykuya tutturulan oruçlarla hiç geçiştirilmeyecek bir bereket, mesajlar mevsimidir. Orucu tüm diğer ibadetlerin üstüne çıkaran hangi özellikleridir? Sanırım bunu çok düşünmeliyiz…

Bir başka kafamızı karıştıran nokta da; bütün amellerimizin bizim için, orucun Allah için olmasıdır. Diğer bütün ibadetlerin bizim için olması ne demektir? Orucun Allah için olması ne demektir? Biz diğer ibadetleri de Allah için yapmıyor muyuz? Orucun ecrini Allah veriyor da diğer ibadetlerin ecrini kim veriyor?

Tabi ki bu soruları sormak belki kolaydır. Ama cevaplar derin tefekkürler, dualar, yönelmeler, hakikat arayışları içinde olmayı gerektirir. Onun içindir ki bu güzel ayda yemek hesapları yapmaktan, hanımların mutfaklara gömülmesinden, din şovmenliğine dönüşen iftar/sahur programlarından çok daha önemli işlerimiz olmalı.

Yirmi yıllık bir dostun söylediği gibi; “Tatmin olmayan kalbin rahatsız olması lazım. Kalbinin tatmin olmasını isteyen Hz. İbrahim gibi, Allah'tan mutlaka bir cevap beklemek hakkımızdır. Allah  bize Hz İbrahim  örneğiyle, bizim de Hz İbrahim gibi "itmanan-i kalb"e talip olmamızı emrediyor.”

Bir defa diğer ibadetlerin hepsinde fiili bir durum var. Yani namaz için, zekat, hac için fiili bir şeyler yapmalıyız. Müsbet ibadet denilen bu ibadetler için mesela kalkıp abdest almalıyız, hac için bir bedel ödemeliyiz vs.

Oysa menfi ibadet özelliği taşıyan oruçta bir fiil, bir hareket, ortaya koymamız gereken bedeni bir aktivite yoktur. Mesela namaz kılan, hac yapan birini gören, onun ibadet yaptığının farkına varır. Ama Ramazan ayında oruç tutan biri ile, oruç tutmayanı ayırt edemeyiz. Bundan dolayıdır ki oruç tutan birinin, nefsine tutmayanlardan farkım var, ben onlardan üstünüm gibi bir vesvese ihtimali pek yoktur. Çünkü karşımızdaki bizim oruç tutup tutmadığımızı bilmiyordur ki nefsimize bir enaniyet gelsin.

Oruç sanki riyaların ve nefsaniyetlerin hiç müdahale edemediği, doğrudan doğruya Allah ile benim aramda olan bir ibadettir. Yine namaz, zekat ve hac çoklu kimselerle yapılabilen bir ibadet olduğu gibi, oruç tek başımıza tutulur. Hemen yanınızdaki sizin oruçlu olup olmadığınızı fark etmeyebilir.

Oruç, açlığımız ve susuzluğumuzla, rızka ne kadar muhtaç olduğumuzu bizzat yaşamamızla, bizi her şeyin kaynağı olan Samed’e götürür. O hiçbir şeye muhtaç olmayandır. Biz ise her şeye, her şeyin sahibi olan bir kaynağa, yaratıcıya muhtaç olanız. Oruç bize ihtiyaçlı yaratıldığımızı ve bu ihtiyacı ebediyen karşılayacak olan bir yaratıcıya olan ihtiyacımızı hatırlatır. Rabbimizden ayrı düştüğümüz an hiçbir şeyi karşılayamayacak durumda olduğumuzu bildirir. İşte yiyemiyorsun, içemiyorsun.
Rabbin istemezse her tarafın nimetler içinde olduğu halde dahi yiyip içemezsin. En temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamazsın. Oruçla tüm bu ihtiyaç halimizi bizzat tecrübe ederek yaşarız. İhtiyaçlı olduğumuzu, tüm esbabın ötesinde Rabbimize muhtaç olduğumuzu hakkalyakin fark ederiz.

Bir gün sırf ibret için bir marketin kasiyerlerinin yanında oturup onları seyretmiştim. Kasalardan geçen malların üçte ikisi hiç de ihtiyaç olmayan kekler, kolalar, çikolatalar vs vs’ lerdi. Normal zamanlarda nefsimiz ne isterse gidip hemen alıp yiyoruz. Öyle ki çoğu zaman Rabbimizin küçük bir isteğini yapmaktan, mesela tefekkürden, duadan, zikirden kaçarken; nefsimizin en küçük bir isteğinin, bizim için Rabbimizden gelen bir emirmiş gibi peşine düşüyoruz. İşte oruç bu kör nefsimize “sen benim rabbim değilsin” dedirtiyor. Nefis, yemek, içmek istiyor. Oruç “hayır diyor. Ben sana değil, sadece alemlerin Rabbine itaat ederim”. Aç kalan nefis de yaratılmışlığını anlıyor. Yaratılmışlığını anlamak demek, yaratıcıyı bulmanın ilk adımı demektir.

Oruç bize aczimizi, fakrimizi, faniliğimizi anlatır. En temel ihtiyacımızı bile kendi kendimize karşılayamadığımızı bildirir. Kendini bilen Rabbini bilir ifadesi, muhtaç olduğunu, ihtiyaçlı yaratıldığını bilmek, kişiyi Rabbiyle tanıştıran, karşılaştırandır demektir. Oruç Rabbimizi tanımak, O’na yaklaşmak, her daim O’nunla olduğumuzun farkına varmak için ve böyle bir sonucu verecek şekilde tutulmalıdır.

Yoksa biz aç kalmakla Allah’a bir şey vermiş, bir katkıda bulunmuş olmuyoruz.  Oruç kişinin Rabbiyle tüm esbabın, masivanın ötesinde ruhuyla karşılaşmasıdır. “Evet, ben her an, her şeye muhtacım, Sen ise tüm ihtiyaçlarımı cömertlikle karşılayan Rabbimsin” ben bunu biliyor, görüyor, anlıyor, hissediyorum  demektir.

Oruç bir aya yayılan genişlemiş haliyle bir tefekkür yolculuğu, bir sey-i süluktur. Benim miracımdır oruç. Rabbimi tanıma, O’na tefekkürle, ibadetle, Kur’an’la yaklaşma vesilesidir. Öyle bir oruç tutmalıyım ki, bana aczimi, fakrimi, faniliğimi, kulluğumu bildirsin.  Oruç, yemek, içmek gibi tüm maddi hazlardan arınarak Allah’la muhatap olma, Allah’la muhatap olma terbiyesini yaşama halidir.

Orucun Tevhide, Ehadiyete kapı açan bir yönü vardır. Rabbimizi enfusi dairemizde hissetme, tanıma vesilesidir. Oruçla biz nefsimizin kulluğunu tasdik eder, doğrudan doğruya Rabbimizi tanır hale geliriz. Rezzakımızı, Mabudumuzu, hakiki Mahbubumuzu biliriz.

Oruç eğer Rabbimize olan yakinimizi arttırırsa oruçtur ve kula verilebilecek en büyük mükafattır. Hadiste buyurulan orucun mükafatı kendi içindedir. Marifetullaha vesile olacak oruc, hakiki oruca vesile olacak Marifetullah da ancak Rabbimizin bir nimeti, bir ikramıdır. O’nu tanımanın mükafatını ancak O verir. O’nu tanımanın en güzel mükafatı da O’nu Marifetullahla, Muhabbetullahla tanımaktır.

Bir Hadis-i Şerifte “Allah’ı anmak, Allah’ın nimetidir. Onun  şükrünü eda ediniz” buyuruluyor.
Bizi Allah’a yaklaştıracak olan oruç Rabbimizin en güzel nimetlerindendir. Rabbimizin bize has ikramı, bize has tebessümüdür. Orucu bize, kendisini tanımak, kendisiyle muhatap olmamız için gönderen Rabbimize hamd olsun!

Rabbine yemek hesapları, ruhunu kaybeden ritüellerle değil, hakiki oruçla gülümseyebilenlere müjdeler olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum