Meydan Gazetesi'nde yer alan Hacer Özkaya'nın yazısına göre; organik olarak yetiştirilmiş besinle, geleneksel olarak yetiştirilmiş besin genellikle aynı kavram gibi kullanılmasına rağmen farklı kavramlardır. Organik üretimde doğal gübre kullanılır, besin zararlılarıyla (böcekler, otlar) mücadele için kimyasallar kullanılmaz. Organik besin üretiminde toprağın belli sürelerde dinlendirilmesi ve Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı tarafından sertifikalı olması gerekir. Geleneksel besin üretiminde ise otlarla, zararlılarla ve hastalıklarla mücadele için kimyasal ilaçlar, tarım ilaçları ve doğal olmayan kimyasal gübreler kullanılabilir.

Organik gıda kanseri önler mi?

Organik besin kullanımının son yarım yüzyılda hızla artan kanser hastalığının önlenmesinde ve tedavi edilmesinde olumlu etkisi olduğu sıklıkla gündeme gelmektedir. Ancak çalışmalarda organik ürünlerin kanseri önlediğine ve tedavi ettiğine dair bilimsel kanıtlar bulunamamıştır. Tütün ve ürünlerinin kullanılmaması, her besin grubundan yeterli ve dengeli tüketilmesi, günde 4-9 porsiyon sebze ve meyve tüketilmesi, düzenli egzersiz yapılması kanserin önlenmesi ve tedavisinde çok daha etkili önerilerdir.

Bilim adamları organik için ne diyor?

Birçok bilimsel çalışma organik üretilen besinle diğer yöntemlerle üretilen besinlerin besleyici değerleri, besin öğeleri arasında fark olmadığını gösteriyor. Ancak organik besinler diğerlerine oranla çok daha az kimyasal kalıntı içermektedir. Son kullanma tarihini uzatmak için kullanılan koruyucuları içermediğinden daha hızlı bozulacağı için tüketiciye daha taze ulaştırılır.

Mesela hayvan yetiştiriciliğinde antibiyotik kullanılması bakterinin antibiyotik direnci oluşturmasına yardım eder. Bu etleri tüketen insanlarda da antibiyotik tedavisine daha az cevap verirler. Organik olarak yetiştirilen hayvanlara antibiyotik ve büyüme hormonu verilmez.

Sertifikasız organiklere dikkat!

Sağlıklı beslenmek ve yaşamak için organik besin olduğunu düşünerek aldığımız et, tavuk, balık, süt, yoğurt, peynir ve yumurta uygun koşullarda üretilip paketlenip saklanmadığında sağlığımızı bozucu etki gösterebilir. Toplumumuzdaki genel yaklaşım paketlenmemiş veya geleneksel yöntemle üretilmiş her ürünün organik olduğu yönünde. Eğer organik besin satın alıp tüketmek istiyorsak mutlaka Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı'ndan alınmış sertifikası bulunmasına özen göstermeliyiz.

Suyun pH derecesi önemli mi?

Son dönemlerde alkali diyetler ve alkali sularla zayıflamanın daha hızlı olacağına dair birçok tavsiye ve ürün dolaşıyor etrafta. Peki, gerçekten alkali su içmek sağlık için yararlı mı ve zayıflamada etkili mi?

Alkali kelimesiyle kastedilen sıvının pH derecesinin 7'nin üzerinde olmasıdır. pH bir sıvının asitlik ve bazlık derecesini gösteren ölçü birimidir ve 7'nin üzeri bazik (alkali) olarak ifade edilir. İnsan kanının pH değeri ortalama 7,35'tir. Dünya Sağlık Örgütü, suyun pH değerinin insan sağlığına olumlu ya da olumsuz etkisinin olmadığını açıklamıştır. Vücudumuzun pH değeri, nötre yakın olduğu için yüksek asit veya yüksek alkali değeri olan suların tüketilmemesi önerilir. Tükettiğimiz suların pH dereceleri de nötre yakındır.

Alkali su daha mı sağlıklı?

Yüksek alkali değeri olan sular tüketildiğinde midedeki yüksek asit hemen suyu asit hale getirir. Ancak su ince bağırsaktan emilir ve mideden bağırsağa geçerken mutlaka alkali hale getirilir. Kısaca içtiğimiz her su ince bağırsaktan zaten alkali olarak emilir. Yüksek alkali değere sahip suların sürekli içilmesi halinde midenin asitlik değeri azalarak ülserin oluşmasına zemin hazırlayabilir. Asitlik değerinin düşmesi ince bağırsağı etkileyerek proteinlerin, minerallerin emilimini azaltabilir, bağışıklık sistemimizi etkileyebilir. Bu nedenlerden dolayı pH'sı 8'in üstünde olan alkali sular tercih edilmemelidir.

Zaman