Onlar ne göklerde ne de yerde zerre ağırlığınca bir şeye sâhip değildirler

Onlar ne göklerde ne de yerde zerre ağırlığınca bir şeye sâhip değildirler

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Sebe Sûresi 20-23. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

20-And olsun ki İblis, onlar hakkındaki (çoğunu azdırıp, samîmî kulları ise kandıramayacağına dâir) zannını doğru çıkardı da mü’minlerden (ihlâslı olan) bir zümre hâriç, ona uydular.

21-Hâlbuki onun (o İblisin), kendileri üzerinde hiçbir kuvveti yoktu; ancak (biz) âhirete îmân edeni, ondan şübhe içinde olan o kimseden ayıralım diye (ona bu mühleti verdik).(*) Çünki Rabbin, herşeyi (dilediği gibi) hakkıyla muhâfaza edendir.

22-(Habîbim, yâ Muhammed!) De ki: “Allah’dan başka (ilâh) zannettiğiniz şeylere yalvarın (bakalım, istediklerinizi size verebilecekler mi?); (onlar) ne göklerde ne de yerde (hayır ve şerden) zerre ağırlığınca (bir şeye) sâhib değildirler; çünki onların bunlarda hiçbir ortaklığı yoktur; ve O’nun (O Rabbin) için, onlardan hiçbir yardımcı yoktur.”

23-Ve (o gün) O’nun (Allah’ın) huzûrunda kendisine izin verdiği kimseden başkasının şefâati fayda vermez. Nihâyet (şefâat edenlerin ve edilenlerin) kalblerinden dehşet giderildiği zaman (birbirlerine): “Rabbiniz ne buyurdu?” derler. (Şefaat edecek olanlar da:) “Hakkı (buyurdu)!” derler. Ve O, Aliyy (pek yüce olan)dır, Kebîr (çok büyük olan)dır.

(*)“Şeytanın vücûdunda (varlığında) cüz’î (küçük) şerlerle berâber çok makāsıd-ı hayriye-i külliye (çok hayırlı, büyük gāyeler) ve kemâlât-ı insâniye (insanın mükemmelleşmesi) vardır. Evet, bir çekirdekten koca bir ağaca kadar ne kadar mertebeler var, mâhiyet-i insâniyedeki isti‘dadda (insanın yaratılışındaki kābiliyetlerde) dahi ondan daha ziyâde merâtib (mertebeler) var. Belki zerreden şemse (güneşe) kadar dereceleri var. Bu isti‘dâdâtın inkişâfâtı (kābiliyetlerin ortaya çıkmaları), elbette bir hareket ister, ve bir muâmele iktizâ eder (gerektirir). Ve o muâmeledeki terakkī (yükselme) zenbereğinin hareketi, mücâhede (mücâdele) ile olur. O mücâhede ise, şeytanların ve muzır (zararlı) şeylerin vücûduyla (varlığıyla) olur. Yoksa, melâikeler gibi insanların da makāmı sâbit kalırdı. O hâlde insan nev‘inde, binler envâ‘ (nev‘ler) hükmünde sınıflar bulunmayacak. Bir şerr-i cüz’î (küçük bir şer) gelmemesi için bin hayrı terk etmektir ki, bu da hikmete ve adâlete münâfîdir (zıddır). Çendan (gerçi) şeytan yüzünden ekser (pek çok) insanlar dalâlete giderler (haktan saparlar). Fakat ehemmiyet ve kıymet, ekseriyetle keyfiyete (nasıl olduğuna) bakar, kemmiyete (ne kadar olduğuna) az bakar veya bakmaz.” (Lem‘alar, 13. Lem‘a, 72)