Öncü kuşak

27 Aralık 2011 tarihi itibarıyla Mehmet Akif Ersoy yılı sona erdi. Vefatının 75’inci yılında Akif birçok etkinlikle birlikte anıldı ve yad edildi. Yılı bitti ama inşallah Akif devri başlıyor. Akif Müslümanların makus talihini kalbinde birebir ve belki de önceden hisseden gam yüklü bir edibimiz ve mütefekkirimizdir.  Onun güzelliği hüznündedir. Belki de daha önce yazmış olabilirim; melankolik bir tarafı vardır. Onu melankolik yapan Müslümanların su-i ahvalidir.  O da zamanın İbrahimi’dir. Hazreti İbrahim gibi memleketini terk etmiş ve gurbet gayyasına gitmiştir. Hazreti İbrahim gibi Mısır’ı ve Kenan diyarını turlamıştır.

Eserlerinde öncü kuşağa temas eder. Batı mefkuresinin ve düşüncesinin öncü kuşakları olduğu gibi İslam düşüncesinin de öncü kuşakları vardır. Atıştığı Tevfik Fikret Batıcı öncü kuşaklardan birisidir.  Bediüzzaman’ın deyimiyle Batıcı öncü kuşağın hamule-i efkarı (düşünce birikimi ve yükü), hamlini vaz etmiştir. Batıcı düşüncenin tohumları çiçek açmış ve meyveye durmuştur. Şimdi hamlini vaz etme yani doğum sancısı sırası İslami düşüncededir. Bu düşüncenin öncü kuşağında ise Bediüzzaman ve Mehmet Akif gibi zevat vardır.  Şimdi bahar sırası onların çiçeklerindedir. Onların ektiği çiçekler açtıkça İslam’ın baharı gelecektir.  Osmanlı ordusunu ve devletini perişan eden Batıcı öncü kuşak ve onların yıkıcı mefkureleridir.  Merhum Akif’e göre bizi düşmanlarımızın kuvve-i külliyesi perişan etmedi. Belki onların taliaları/pişdarları/öncüleri başımıza bu felaketi getirdi. Çorabı ördü. O talia/ pişdar/öncü güç ne idi biliyor musunuz? Ordularından  senelerce evvel hududumuzun dahiline soktukları tefrika idi. Demek ki Batı’nın gücü tefrikada ve yıkıcılıktadır.

*

nursi_akif.jpgBatıcı düşünce tefrikayı temsil eder ve Osmanlı’nın çözülmesindeki temel amildir. Elbette her dönemin bir kanunu veya ilcaat-ı zaman vardır. Lakin tarih dairevi olduğu için ilcaat-ı zaman her zaman doğru istikamette ilerlemez.  İlcaat-ı zaman ya da muktezayı hal veya zamanın zaruretleri ‘dur haysü dare’z zaman/zamanın döndüğü yere dön’ kuralı değildir.  Zamanın şartları hakikatleri değiştirmez belki mukabele biçimini tayin eder. Esnetir veya sertleştirir.  Yani zaman karşısında doğru refleks ayçiçeği gibi her yöne dönmek değildir.  Yoksa komünizm rüzgarlarının güçlü estiği dönemde herkesin Marksist olması gerekirdi. Belki değişmez mukabele ‘dur haysu dare’l hak/hakkın döndüğü yana dön’ kuralına uymak ve ittiba etmektir.  Yani zamanla değil hakikatle şekillenmek ve televvün etmek gerekir.  Zamanın şartlarına da yumuşak mukabele edilebilir.  Fakat değerlerin kalıcılığını belirleyen zaman değil hakikattir. 

Mehmet Akif’in belirttiği gibi, Batıcı düşünce mayesinde ve hamurunda tefrikayı barındırır ve besler. Bediüzzaman ise bu ikileme ‘Kurt gövdeye girmiştir' (Araplar buna Husununa müheddedetün min’l dahil, derler) şeklinde temas eder.  Öncü İslami kuşak ise tefrikanın değil de ittihadın yani birliğin ve dirliğin bayraktarı ve alemdarı olmuştur.  Bundan dolayı Akif ve Bediüzzaman ittihad-ı İslam fikrinin pişdarı ve dümdarı mesabesindedirler. Akif yılından çıkarken, Akif dönemine girerken Batıcı düşüncenin baharları sönmüş ve harmanları kalkmıştır.  Şimdi sıra öncü İslamcı kuşağın baharında ve harmanındadır.

*

Mehmet Akif Ersoy öncü kuşağa ‘talia’ demektedir. ‘Et taliatü’l mukatile veya mücahide’ akıncılar anlamına gelir. Akıncılar öncü kuvvettir ve asıl kuvvetin önünde düşman güçlerini yumuşatırlar.  İngilizce pişdar veya talia anlamında ‘piooner’ ifadesi kullanılmaktadır.  Dolayıyla batıcı bir öncü kuşak olduğu gibi İslami bir öncü kuşak dahi vardır. Batıcı öncü kuşak sırasını savmıştır ve meyve verme veya meyveye durma sırası İslami öncü kuşağa gelmiştir.  Bu meselelerle ilgilenen Yusuf Kaplan, kurucu düşünürlerden bahseder. Bunlar esasında öncüdürler. Hem hadislerde hem de ayetlerde pişdarların rolüne atıf vardır. Hadislerde öncülerin arkalarından gelen kavimlerine yalan söylemeyecekleri ifade edilir. Er raidu la yekzibu ehlehu hadisi bize, öncü kuşakların veya hazırlayıcı kuşakların toplumlarına yalan söylemeyeceklerini anlatır.  Sözlerine ve müjdelerine itimat edilir. Ve ayette ise yine öncüler ve öncü kuşaklar ‘nime’l mahidun’ ifadesiyle anılırlar.

Burada ‘mahidun’ döşeyiciler anlamına geldiği gibi hazırlayıcılar anlamına da gelebilir.  Kimi mütefekkirler Zariyat suresinin 48’inci ayetinindeki  ‘Yeri de Biz döşeyip-yaydık; ne güzel döşeyici(yiz)’ ibarede yer alan ‘nime’l mahidun’ ifadesini hazırlayıcılar ve öncüler anlamında anlamakta veya algılamaktadır. Tabii ki onların bu fehimleri veya anlayışları ayetin ikinci veya üçüncü anlamında geçerlidir.  Fakat hadiste ‘er raid/pişdar’ ifadesiyle pek açık bir biçimde öncü kuşağa temas edilmektedir.  Şimdi öncü kuşağın ektiği tohumlar yeşeriyor ve serpiliyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum