Ölüme ve hayata farklı bir ışığın altında bakmak

Keşif Yolculukları Risale-i Nur Eğitim Programı Dersleri-27: Ölüme ve Hayata Farklı Bir Işığın Altında Bakmak

Ölümün çaresini gerçek anlamda keşfetmek ve ölümsüz bir hayatı ve bitmeyen bir mutluluğu kazanmanın yöntemini öğrenmek ister misiniz? O halde bizimle gelin! Risale-i Nur’un Meyve Risalesi’nden 2.Mesele ve 13.Söz’ün İkinci Makamı’nın incelendiği dersimizde, ölüme ve hayata farklı bir ışığın altında bakıyoruz. Yazımız, eğitim programımızın “İman Hazinesinin Kıymetini Keşfetmek” isimli birinci ana bölümündeki beş adet “keşfin”, “Ölümün çaresi” isimli Beşinci Keşfinin giriş metnidir. İnşallah bu çok önemli bölümü beş adetlik bir yazı dizisiyle sizlere sunacağız. Sunalan hakikatlerin tam olarak hissedilerek pekiştirilmesi için yazımızın sonundaki görsel destekli ders videosunu da izlemenizi tavsiye ediyoruz.)

Ölüme ve Hayata Farklı Bir Işığın Altında Bakmak (“Ölümün Çaresi” Giriş Metni)

Ölüm ve hayat.. Hangisi daha anlaşılmaz ve sırlarla dolu? Hangisi daha gerçek? Bu satırları okuyan bir kişi bile yüz sene önce bu dünya yüzünde mevcut değildi. Acaba bu yüzden, hayat mı daha önemli ve kıymetlidir? Yine bu satırları okuyan tek bir kişi, yüz sene sonra bu dünya üzerinde dolaşıyor olmayacak. Yoksa bu nedenle ölüm mü daha önemlidir? Ne istiyor bu ölüm bizden? Hayata hiç uğramamışçasına yok etmek mi istiyor? Yaşam ve varlık nimetini tattıktan sonra, tüm bunlar hiç yaşanmamış gibi, mutlak bir karanlık içine mi davetliyiz hepimiz? Eğer öyleyse ve böyle dehşetli bir son hepimizi bekliyorsa, bu hayatta yaşamayı değerli ve kıymetli kılan tek bir şey gösterebilir misiniz? Hayır, asla gösteremezsiniz. Çünkü madem neticesi güzel olan her şey güzeldir. O halde akıbeti kötü olan her şey de kötü sayılır.

Şayet hayattaki her şeyin neticesi ve akıbeti, çürümek ve yok olmak ise, o halde elbette denilebilir ki: Bu fâni hayatta ne varsa her şey çürüktür ve esassızdır. Göstereceğiniz en anlamlı ve güzel şey, mademki yok olup anlamsızlığa ve çirkinliğe dönüşecek. O halde yaşamda mutlu olmak adına ne tattıysanız, biriktirdiğiniz ne kadar çok güzellik varsa, ne kadar fazla lezzet ve haz alabildiyseniz; bunların tümü, o nispette kötü ve çirkin bir manaya, yani ölüm nedeniyle tamamıyla zıtlarına dönüşecekler demektir.

Yaşamda ne kadar çok şeye sahip olursanız, ölüm neticesinde o kadar çok şeyi kaybedeceksiniz. Ölümün güzel ve aydınlık olan gerçek hakikati, sadece ilahî vahyin ışığında görünür ve o ışık olmadan çıplak gözle karanlık görünen o ölüm; mahiyeti bilinmeden önce, her şeyi içine alıp acımasızca öğüten ve dışarı hiç bir şey bırakmayan ve geri dönüşü olmayan bir kara deliktir. Ölümün dıştan görünen karanlık yüzü karşısında hiç bir yaşam ışığı dayanamaz.

Ölüm ve hayatın hangisinin daha kıymetli ve önemli olduklarını anlamaya çalışalım şimdi de. Küçük çocukları bilirsiniz. Duygusal zekâlarını ölçmek için minik bir test yapılır. Onlara denilir ki: Şimdi bir adet şeker alır ve yersen ve tabağındaki diğer şekeri yemezsen, “sonra” sana on tane daha şeker verilecek. Eğer ikisini de “şimdi” yersen, “daha sonra” sana başka şeker verilmeyecek. Hatta ceza olarak bir de tokat atılacak. Bazı çocuklar, ertelenmiş zevkin gelecekteki kazancını tercih edebilecek ve ilerde gelecek cezadan sakınacak duygusal zekâya sahiptirler ve on tane şeker kazanmak için, o bir şekerden vazgeçebilirler. Bazıları ise, akıbeti görmeyen kör hislerine kapılıp, anlık zevklerine yenik düşüp, akıllarını kullanmayarak iki şekeri birden yerler. Yapılan araştırmalar, anlık zevklerini sonraki daha büyük kazançlar için erteleyebilenlerin, daha yüksek duygusal zekâya sahip olduklarını ve yaşamda da daha başarılı olduklarını göstermiştir. Şimdi bir de şöyle düşünelim. Elbette yüzü kazanan, biri kaybeden (veya geçici olarak erteleyen) zararda olmadığı gibi, pek çok kazançlıdır.

Bir yaşam deneyimine gerçek anlamını kazandıran, sadece kısıtlı bir zaman dilimi içinde yaşanan süreçte neler olup bittiği değildir, tamamıdır, yani nasıl neticelendiğidir. Şimdi, yaşam sürecimizin kısa bir zaman dilimini kesip, sadece o yönüyle değerlendirmek doğru bir yaklaşım olmayacağından, eğer öldükten sonra yokluğa ve hiçliğe gidiyorsak, yaşamda ne yaşamış olursak olalım, neticesi itibariyle değerlendiğimizde, yaşadığımız hayatın hiç hükmünde bir kıymette olduğu açıkça görünecektir. İşte bu boyutuyla ölüm daha kıymetli ve önemlidir denilebilir ve doğrudur. Diğer taraftan, şayet ölüm, ebedî bir hayata açılan bir kapı ise ve bu hayattaki yaşam tarzımız, o sonsuz hayattaki mutluluğumuzu veya hüsranımızı belirliyorsa, yine aynı kaidemiz gereğince, yani hayatı ve ölümü, neticeleri itibariyle değerlendiğimizde ortaya çıkacak sonuç tablosu şudur:

Ebedî bir azabı netice veren ve ebedî bir mutluluğu kaybettiren bir yaşam tarzında yüz bin lezzet ve zevk alınsa da boştur, hiçtir, anlamsızdır ve kâr hanesinde sıfır derecesinde bile bir kıymet ifade etmeyecektir. Diğer taraftan, çok sıkıntılı ve meşakkatli bir hayat geçirilmişse de, iman ve ibadetle yaşanan geçici bir dünya hayatının neticesi; (ebedî bir cehennemden kurtulmakla birlikte) üzüntü, korku, yorgunluk, acı, sıkıntı, yaşlılık, hastalık, ölüm, ayrılık, endişe gibi hiç bir olumsuzluğun bulunmadığı sonsuz cennet saraylarında, yüz binler yerde, aynı anda, hiç bir insan gözünün görmediği, hiç bir insan kulağının işitmediği ve hiç bir insan kalbine gelmemiş yüz binler zevki tadarak yaşamak ve O’nu kısa bir zaman görmenin, cennet hayatını unutturduğu haber verilen ilahî güzelliği görmek gibi neticeleri veren bir ebedî hayat saadeti olacaksa, böyle muhteşem bir neticeye karşılık, hangi hastalık, hangi musibet, başa gelen hangi kötü olay, “Buna değmez” denilecek kadar çekilmez olabilir ki?

O çok kıymetli hayat, her şeyi yok eden ölüm karşısında kıymeti yok hükmündedir ve hiç bir önem arz etmemektedir diyebiliriz. Kısa ve fâni bir hayatı ebedî bir hayata ve sonsuz bir saadete veya bitmeyecek bir hüsran ve azaba dönüştüren ölüm ise, hayattan milyonlar kere daha kıymetli ve önemlidir denilebilir. Elbette, “Ebedî hayatı kazandıran, bu fâni hayattır!” denilirse, bu da çok doğrudur ve bu yönüyle bu fâni hayat kendi manasından başka bir manaya hizmet ettiği yönüyle, en büyük kıymeti ve önemi kendisine vermemize lâyıktır. Yani tıpkı bir tarlaya, vereceği mahsulât sebebiyle kıymet vermeniz gibi, bu dünya da, âhiretin tarlası olması hesabıyla çok kıymetlidir. Çünkü âhiret, burada kazanılacaktır. Cennet meyvelerinin tohumları, burada atılacaktır.

Dünyayı, ebedî bir hayat yolculuğunda ne kadar kısa bir durak olduğu yönünden ele alan peygamberimiz, hasır üzerinde istirahat edip de, hasırın vücudunda iz bırakması üzerine kendisine dünya nimetlerinden biraz yararlanması gerektiği ima edilmesi üzerine: “Benim dünya ile ne alâkam olabilir ki! Benim dünyadaki hâlim, bir ağacın altında gölgelenip azıcık dinlendikten sonra yoluna devam eden bir yolcunun hâline benzer.” (Tirmizî, Zühd, 44) demiş ve şüphesiz Allah’ın en doğru sözlü resulü olan peygamberimiz, dünya hayatını böyle görmekte ve göstermekte çok doğru söylemiştir.

Şimdi, ölümün peygamberimiz eliyle getirilen harika çaresinin, ne kadar büyük bir müjde olduğuna biraz daha yakından bakmaya çalışalım. Bir yakınımız ölmüş ve insaniyet itibariyle çok üzülmüşüz, hatta hayata da küsmüşüz ve bunalımlı bir haldeyiz farz ediyoruz. Böyle bir haldeyken, elinde bir çanta ile gayet ciddî, güvenilir ve iddialarının doğruluğunu ispatlayabilen biri gelse ve bize dese ki: “Bende ölümsüzlüğün formülü var! Hem o ölen sevdiğini tekrar hayata getirecek bir formül de yanımda! Hem sen, hem o sevdiğin kişi, sonsuza kadar yaşayacaksınız. Hem de hiç yaşlanmadan genç kalacaksınız. Bununla beraber, içi muhteşem saraylar ve her emrinizi yerine getiren hizmetkârlarla dolu dünya kadar bir mülk de sizin olacak. O saraylarda öyle bir tarzda yaşam süreceksiniz ki, bu dünyada karşılaştığınız hiç bir olumsuz duyguyu bir daha tatmayacaksınız. Ayrıca, bu fâni dünyada tatmayı hayal dahi etmediğiniz lezzetlerin ve hazların yüz binler çeşidini de yaşamak fırsatını elde edeceğiniz harika bir yerde yaşamınızı sürdüreceksiniz.”

Şimdi, bir an için böyle bir teklifin ve haberin, ciddî ve gerçek olduğunu düşünün lütfen ve böyle bir haberin sizin ne anlam ifade edeceğini hayal edin. Böyle bir haberin ve imkânın gerçekliğini kesin olarak anladığınızda, hâlâ üzülüp, bunalımda kalma ihtimaliniz var mıdır? Yoksa üzüntü sebebi ortadan kalktığı gibi, bir de büyük müjde almış her normal insanın yapacağı gibi, içinizi coşkulu bir sevinç ve heyecan mı kaplar? Şimdi bu misalin penceresinden dinin peygamber eliyle getirdiği büyük müjdesinin ve ölüme getirdiği muhteşem çarenin yüzüne bakın!

Risale-i Nur’da 31. Söz olan Mir’ac Risalesinin son bölümünde, Mir’ac’ın beş muhteşem meyvesi, yani insanlık ve kâinat için ifade ettiği beş büyük neticesi anlatılmaktadır. İnsan olan her insan için, inanılmaz bir manevî hazine kıymetinde olan bu risaleyi, muhakkak okumanızı tavsiye ediyoruz. Burada, Mir’ac’ın üçüncü meyvesi olan ebedî saadet hakkında biraz duracağız. Peygamberimiz, Mir’ac vasıtasıyla tüm iman esaslarının gerçek olduklarını gözü ile görmüştür. Mir’ac yolculuğunda melekleri, cenneti, cehennemi, ebedî âhiret âlemlerini ve Allah’ı bizzat kendi gözü ile görmüş ve gördüklerini teferruatıyla haber vermiştir. O andan itibaren kâinatın ve insanlığın manevî şekli tamamen değişmiş ve bambaşka bir gerçeklik, anlam ve kıymet kazanmıştır. O büyük peygamber, ebedî saadetin hazinesini görüp, anahtarını da yanında getirmiş ve tüm insanlara hediye etmiştir.

Düşünün bir kere, şu ölümlü dünya, zamanın geçmesiyle tüm canlıları ve insanları sonsuz bir ayrılık ve yokluk karanlığına, her daim ölüm vasıtasıyla atıp duruyor ve kendisi de uçsuz bucaksız bir uzay denizinde, hedefi belirsiz bir yöne doğru hızla seyahat ederken, birdenbire şu tarzdaki bir haber ile hayatın, ölümün, dünyanın ve ayrılıkların hakikati, nasıl tamamen değişiyor, bambaşka bir hâl alıyor. Dünya üzerinden çıkıp gidemeyen ve gitse de ölümden kurtulamayan ve ölümün ebedî idamıyla darağacında asılıp yok olmaya kendini mahkûm zanneden insanlığa, böyle muhteşem bir haberin doğru olarak verilmesi, nasıl saadetli bir durumdur ve nasıl hiç bir şeye değişilmez güzellikte bir müjdedir. Âdeta, bir insana tam idam edileceği sırada, idamdan affedildiği ve memleket sultanının payitahtında muhteşem bir saray verildiği müjdesinin verilmesi gibi.. Böyle bir haber, ne kadar sevince sebep olur, herkes takdir eder. İşte peygamberimizin Mir’ac vasıtasıyla getirdiği ebedî hayat ve saadet müjdesinin kıymetini anlamak için, bütün insanlar ve hatta insanlar gibi dinî mükellefiyete tabi bütün cinler adedince bu tarzdaki müjdeleri toplamak ve ondan sonra bu müjdeye gerçek kıymetini vermek gerekir.

Gerçekten de bir an için durup lütfen hayal etmeye çalışınız, kendiniz ve akrabalarınız dışında her gün ölen yüz binlerce insanın da sizin gibi can taşıdıklarını ve onların da sevdiklerinden mecburen ayrıldıklarını düşünün. Şimdi peygamberimizin getirdiği bu müjdeyle, tamamının ölümün idamından kurtulup, ebedî bir hayat kazanıp ölümsüz olmalarının ve her bir insanın, gayet makûl bir çabayla ebedî bir saadeti kesin olarak kazanma imkânına sahip olmasının ne kadar büyük bir şey olduğunu idrak etmeye çalışın. Tüm bunları ve daha fazlasını gerçek ve doğru olarak haber veren bir dinin getirdiği yüksek hakikat ile karşı karşıyayız. Böyle bir haberin kıymetini ve tüm insanlığı ilgilendirdiğini takdir etmek için, insan olmak yeterlidir.

Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, eğitim programımızın ilk ana bölümünde daha çok iman hazinesinin kıymetini keşfetmekle ilgileniyoruz. İkinci ana bölümde ise iman hazinesinin varlığının delilleriyle daha fazla meşgul olacağız.

İşte, peygamberimizin getirdiği ve tüm insanlığa karşılıksız olarak sunduğu bu muhteşem hazinenin gerçek olduğunu ve şüpheye yer bırakmayacak derecede kesin delillerle ispatlandığının haberini de, biz size şimdiden veriyoruz! Ölümden sonra gelecek ebedî bir hayatın varlığını, Kur’ân’ın feyziyle iki kere iki dört eder tarzında göstermiş ve kıştan sonra baharın, geceden sonra gündüzün geleceği derecesinde ve bu dünyanın var olması kesinliğinde aklî ve mantıkî delillerle ispatlamış Risale-i Nur’dan artık haberdarsınız! (Bahsi geçen ispatın yapıldığı eser, Risale-i Nur’un 10.Söz’ü ve eğitim programımızın ve kitabımızın ikinci ana bölümünün 5.Hakikati olan Haşir Risalesi’dir. Haşir Risalesi’ndeki esrarlı ve muhteşem hakikatlerin kapısından içeri girmek için, 10.Söz’ün tamamını izah metinleri eşliğinde okuyabileceğiniz kitabımız “Prova Sahnesi’ni okumanızı tavsiye ediyoruz. Kitabımıza internet sitemizin metin kitaplar bölümünden ulaşabilirsiniz. https://risaleinuregitimprogrami.com/risale-i-nur-izah-metinleri-kucuk-kitaplar-serisi/)

Keşif Yolculukları Risale-i Nur Eğitim Programı Görsel Destekli Ders Videosu:

“Ölüme ve Hayata Farklı Bir Işığın Altında Bakmak”

https://www.youtube.com/watch?v=Ils3500RFR8

Eğitim Programı Bilgilendirmesi: Keşif Yolculukları ismini verdiğimiz ve Yazarlar Birliği Sümer-1 Sok. No: 11/9 Kat:4 Kızılay/ANKARA’da sunulan ve ayda bir kez yapılan, izahlı ve görsel sunumlu Risale-i Nur Eğitim Programımızın derslerine 1 Ekim 2016 Ct. günü 16.45’de kısmet olursa tekrar başlayacağız. Yeni eğitim döneminin ilk dersi olan “Peygamberlik Hakikatinin İspatı” ve Kasım ayından itibaren ise 5 ay boyunca sürecek olan “Ebedî Hayatın Varlığının İspatı (10.Söz İzahı)” programlarımızla eğitim programımız devam edecek inşallah. Programın tanıtım videosuna, detaylarına ve önceki derslerimize ulaşmak için eğitim takip sayfası: http://risaleinuregitimprogrami.com/egitim-programi/

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.