Selahattin GEZER

Selahattin GEZER

Ölü yürek kan pompalamaz ya da yağ bozuldu

Hâlık-ı Kâinat Kur'an'da şöyle buyuruyor:  "Mü'minler ancak kardeştirler; siz de kardeşlerinizin arasını düzeltin." (Hucurat Sûresi: 49:10.)  "Kötülüğe iyiliğin en güzeliyle karşılık ver. Bir de bakarsın, aranızda düşmanlık bulunan kimse candan bir dost oluvermiştir." (Fussilet Sûresi: 41:34.) "Öfkelerini yutanlar ve insanların kusurlarını affedenler-Allah ise iyilik yapanları sever." (Âl-i İmrân Sûresi: 3:134.)

Allah’ın Kâinat kitabını,  okumayı iyi becermiş Bediüzzaman’da: “Mü'minlerde nifak ve şikak, kin ve adâvete sebebiyet veren tarafgirlik ve inat ve haset, hakikatçe ve hikmetçe ve insaniyet-i kübrâ olan İslâmiyetçe ve hayat-ı şahsiyece ve hayat-ı içtimaiyece ve hayat-ı mâneviyece çirkin ve merduttur, muzır ve zulümdür ve hayat-ı beşeriye için zehirdir” diyor.

Elbette alçaklar hiç fırsat vermedi, elbette kirli oyunlar Müslüman’ın yakasını bırakmadı, elbette tarih boyunca dindar Müslüman’ın eli ayağı zincirlerden kurtulmadı. Ama biz yüreklerimizdeki zincirleri kıramadık, biz din kardeşimizin gördüğü zulme yeterince haykıramadık. Hangi derin oyunlar, hangi alçak eller, biz istemezsek duygularımızı şekillendirip, yüreklerimize zincir vurabilirdi ki. Bile bile lades, bile bile oyuna geldik.

Batılı barbarlar öyle samimi çalıştı ki, Müslüman’ın kulluk ve vicdan şifrelerini öyle bozdular ki; tüm imkânları esirgemeden kullandılar. Sinema, televizyon, gazete, dergi ve ayarı bozuk moda ile inceden inceye dokudular, sabırla koruğu helva yaptılar. Arap’a: “Siz Müslümansınız, Türkler Müslüman değil; öyle Müslümanlık mı olur?”  O Kanserli ağız, Türkün yanına geldi; “ pis Arap” dedi,”  sana kazık attı” dedi. Düşünme melekesi sakatlanan Müslümanlar da bu palavralara inandılar ve dışarıdaki Müslüman’a düşmanlığa geçtiler. Oysa asıl kahpelikleri kendileri yapmışlardı. Batı her zaman içinde İslam’a tahammülsüzlük taşıdı. Dışarıya düşmanlığı sağladıktan sonra, içeri için alçak senaryoları uygulama başladılar. Mezhep dediler, ırk dediler, kabile dediler bu sefer tezgâha gelmeye hazır Müslüman’ı kandırdılar. Şimdi Mısır ağlıyor, Suriye ağlıyor, tüm Müslümanlar ağlıyor… Ağlatanların, demokrasi insan hakları, terör yalanları perde arkasında; menfaat kabarıyor, petrol kaynıyor ve bunlar sömürüye can oluyor, kan oluyor.

Mısır’da, Suriye’de ruhuna, batının bölen parçalayan bakterisi bulaşmış. Müslüman, Müslüman’ın çocuğuna gözünü kırpmadan kurşun sıkar oldu. Batının alçağı öyle çalıştı ki Müslüman, demokrasi için direnen Müslüman’ın kafasına kurşun sıkıyor. Batının gözü dönmüş alçağı öyle çalıştı ki, arızaladığı Müslüman, dindar Müslüman’ı namazda kurşunluyor, ramazanı ağzından burnundan getiriyor; bayramını kara ediyor. Kendi camiini bombalıyor, Kuranı'nı, kardeşini yakıyor. Öldürdüğü halde hırsını alamıyor cesede kurşun sıkıyor. Allah’ım!  Kendi insanımızı nasıl bozdular, oynanan oyun nasıl büyük, nasıl alçak düşmanlık.  Şimdi neticeleri, meyveleri topluyorlar… Yağ bozulmuş, bir halt olmaz. Yağın çöplüğe atılması lazım. Mısırın, Suriye’nin bozulmuş yağı, zalimleri inşallah Cehennem çöplüğüne atılacak. Allah’ın, geri dönüşümü olan cehennem çöplüğünden, ateşle fokurdayan çöplüğünden, inşallah bu zalimlere geri dönüşüm çıkmayacak. İnşallah zalimler, alçaklar, birkaç kuruşa kardeşini satanlar bu geri dönüşümden faydalanamıyacaklar. Kendi insanına bu derece zalim olan, kendi dinine bu derece sırt dönen alçak, geri dönüşümden faydalanıp cehennemden çıkamayacak.

Binaların üzerinden, bir şişeye nişan alır gibi, soğukkanlıkla kendi insanına şehvetle ihtirasla kurşun sıkan sıktıran, kendi insanına Molotof atıp yakan,yaktıran zalim, unutma senin zulmün öyle hafif kalacak ki cehennemin ğayzı yanında, cehennemim Molotofları yanında. Allah öyle Molotof attıracak ki üzerlerinize; hiç ümidimiz kesilmedi kesilmeyecek.

Tek çare: Ben Müslüman’ım diyen her ferdin, tüm Müslümanlara samimane yüreğini açması, endişe taşımasıdır. Sevgi ağırlık yapmaz, sevgi belimizi bükmez. Tüm Müslümanlara sahip çıkmak bizi silindir gibi ezmez, tehlike yok; tam tersi yükümüzü hafifletecek, gücümüz artacak, ensemize inen tokat sahiplerinin bileği kırılacak. Sevgisizlikten ölmüş yüreklerimizin dirilmesi kardeşlikle mümkün. Yaşayan yürekte sevgi olur. Yürek ölü ise, İslam unsurlarına kan, sevgi pompalayamaz. İslam âleminin vücudundaki kan sevgidir, sorumluluk duygusudur; onu da pompalayan Kuran’a samimi sarılmak,  Peygamberin sünnetine sahip çıkmak. Sınırlar aynı kalmak şartı ile artık İslam âlemi, halifelik gibi bir merkezden idare edilmeli. Yürekli ve Cumhuriyet aşığı, insan haklarına hassasiyet gösteren, İslam âlimleri, bilim adamları tarafından hakları hukukları korunmalı. Sadece kendimiz için değil, tüm insanlığın huzuru ve güveni için bir olmak. Aynı anda kimseye zarar vermeden: “Yeter” Diye haykırmak. Bir olan Allah’ı, bir olan hesap gününü, düşünüp hep beraber bir olup, yine bir olan Allah’ın inayetinin devreye girmesini sağlamak. Tek çare tecdid-i uhuvvet, tecdid-i’ ihlas. Tek çare, tecdid-i kulluk. Tek çare, bölünmekten zevk almamak. Tek çare, kendini Müslüman diye tanımlayan kardeşimizi kusurlarına rağmen bağrımıza basmak. Yaşasın muhabbet, yaşasın sevmeğe yürek açmak.

Bir olmazsak, içimizdeki arızalı insana, arızalı Müslüman’a kurşun sıktıracaklar, Molotof attıracaklar, iftira attıracaklar. Bir olmazsak yerde yatan yaralıya tekme attıracaklar, bizim kanımız, bizim şehidimiz üstünde poz verdirecekler, birbirlerini işledikleri cinayet için kutlayacaklar.

Bazılarına hak ettiği değerden fazlasını vermek değersiz kılar. Biz demokrasi için, cumhuriyet için, medeniyet ve bilim için batılıları ne de çok gözümüzde büyütmüşüz. Batının yaklaşık 200 yıllık makyajı silinmeye, Müslümanlar hakkında gerçek yüzü ortaya çıkmaya başladı. Onların demokrasi özgürlük makyajlarının altından kan emicilik, kendini ortaya koydu. Elbette içlerinde insanlık taşıyanları, gerçek demokratları ve cumhuriyete gönül vermiş batılı aydın ve vicdan sahipleri var.

Yine Bediüzzaman: “Ey insafsız adam! Şimdi bak ki, mü'min kardeşine kin ve adâvet ne kadar zulümdür. Çünkü, nasıl ki sen âdi, küçük taşları Kâbe'den daha ehemmiyetli ve Cebel-i Uhud'dan daha büyük desen, çirkin bir akılsızlık edersin. Aynen öyle de, Kâbe hürmetinde olan İmân ve Cebel-i Uhud azametinde olan İslâmiyet gibi çok evsâf-ı İslâmiye muhabbeti ve ittifakı istediği hâlde, mü'mine karşı adâvete sebebiyet veren ve âdi taşlar hükmünde olan bazı kusurâtı İmân ve İslâmiyete tercih etmek, o derece insafsızlık ve akılsızlık ve pek büyük bir zulüm olduğunu, aklın varsa anlarsın” diyor.
 
Ve gücünü Allah’ın emirlerini yaymada, Peygamber sünnetini diri tutmada kullanmış Yavuz Sultan Selim Müslümanların kardeşliği hakkında:
“Milletimde ihtilaf-ı tefrika endişesi
Kuşe-i kalbimde bizar eyler beni
İttihatken savlet-i a’dayı def’a çaremiz
İttihad etmezse millet dağıdar eyler beni.”
 
Sadece Çanakkale destanı ile mahşerde şehitlerin alkışına sebep olacak sancılı yürek Mehmet Âkif Ersoy ise:
“Tükürün milleti alçakça vuran darbelere!
Tükürün onlara alkış dağıtan kahbelere!
 
Tükürün ehl-i salîbin hayâsız yüzüne!
Tükürün onların asla güvenilmez sözüne!
 
Medeniyet denilen maskara mahlûku görün,
Tükürün maskeli vicdanına asrın tükürün! diyor

Son söz. Bunlar dirilişimize ve uyanmamıza birer vesile. Bizler İnşallah bir ayağa kalkabilsek Batı alçaklarının haddine mi dünya mazlumuna zulüm etmeleri. Allah’ım toparla bizleri, bir et bizleri ve dirilt yüreklerimizi. Âmin

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum