Ölçüyü kaçırmadan…

Seçimler bitti ama toz duman dağılmadı. Galiba kolay kolay da dağılmayacak. Türkiye yeni bir geçiş sürecinden geçiyor. Ehl-i iman da birbiriyle imtihan oluyor. Elbette hepimizin kusurları var. Kusurlarımız skala biçiminde. Bir kısmımızın kusarları diğerinkinden daha büyük. Yöntem amellerin ölçüsünü belirler. Bu anlamda yanlış yöntem, yanlış sonuçlara götürür. Hizmet camiası başlangıçtan itibaren yöntem meselesiyle veya yanlışıyla malul.  Dolayısıyla acı meyvesi son seçimlerde iyice baraklaştı ve ortaya çıktı.  Bu yapıyı veya camiayı basında temsil eden Ekrem Dumanlı ve Bülent korucu gibi isimler hakkında öteden beri üslup açısından çekincelerim var. Şahıslara sadakatten ziyade hakikate sadakat göstermeliyiz. Aristo, hocası Eflatun için böyle dediği gibi aynı zamanda bizim geleneğimizde de İmam Ali veya Ahmed Bin Hanbel’e atfedilen bir kelam-ı kibar vardır: "Dur hahsu dare’l hak la tedur haysa dare’z zaman." Zamana ayarlı olarak hareket etme! Hakka ayarlı ve dayalı olarak hareket et!

Yine bir kelam-ı kibarda "a’rifi’l hakka tarif ricalehu" denilmiştir. Hakkı tanı, temsilcilerini de tanırsın! Temsilcileri üzerinden hakkı tanımak bazen insanı hakka uzak düşürür. Hak üzerinden şahısları tanımak ise bizi yanılmalardan kurtarır. Aksi ise yani kişiler üzerinden hakka ulaşmak isi bizi hataya düşürebilir. Bu itibarla, Türkiye’de hoca olmadığı halde "Hoca" lakabıyla anılan bir kişi ve klik hidayete erdirdiği varsayılan insanları hidayet öncesi durumlarından daha geriye götürmüştür. Maazallah. Bundan dolayı sadakatimiz kişilere değil hakikate ve yüce değerlere olmalıdır. Bu itibarla, herkesin sözünü mihenge vurmamız lazımdır. Mihenk ise Kur’an ve hadistir. 

*

Bununa birlikte yanlışa müdahale ederken de haddi aşmamalı ve ölçüyü kaçırmamalıyız.   Maksadımız zarar vermek değil zararı önlemek olmalıdır. Anlaşılması için konuyu biraz açalım. Galata Kulesinde bir bakkalda Milli Görüş çizgisinden gelen bir ailenin AK Parti ile Saadet arasında kalmış veya dağılmış kanatları arasında, 17 Aralık sonrası süreçle ilgili bir tartışmaya tanık oldum. Aile mensubu olmasa da aileye yakın birisi Camia/Hizmet olarak anılan grup ile alakalı tekfire varan bir ifade kullandı. Haliyle, irkildik. Bu yakışıksız ifadesinden sonra hepimiz kendisini uyardık. Haddini aştığını söyledik.

Aynı doğrultuda bir okurum da Muhammed Sait Nasır isimli bir zatla ve söyledikleriyle alakalı bana bir elektronik posta mesajı göndermiş; o zat ve söyledikleri hakkında kanaatimi soruyor. Bediüzzaman’ın talebelerinden olduğu ileri sürülüyor ve bazı kanallara yaptığı değerlendirmede vefatından 20 gün önce görüştüğü  Bediüzzaman’dan, Gülen hakkında ‘münafık’ dediğini aktarıyor. Bu ifade belliki maksadı aşan bir ifadedir. Bu aktarımın sıhhatinden kuşkuluyum. İkincisi, nifak meselesi bizim açımızdan zanni bir meseledir ve ulu orta tekfir yanlış olacağı gibi nifak ithamı da yakışıksızdır. Vebale vabeste bir meseledir.  Elbette kimse hatadan ve kusurdan münezzeh ve müberra değildir. Bütün ehli imanın geleceğini ilgilendiren hususlarda kimsenin hatırına bakılmaz ve hata ve kusurlar tadat edilir. Dile getirilir. Ama haddi aşan ifadeler meseleyi çözmez daha karmaşık ve çözülemez hale getirir. Tedavi etmez belki hastalığı artırır. Bundan dolayı ölçüyü aşmamalı ve taşkınlık yapmamalıyız.

*

Tekfir meselesinden dolayı iki meseleyi hatırlatmak istiyorum. Bedir ashabından ve Peygamberimizin (asm) diplomatlarından Hatip İbni Ebi Baltaa’nın bir kadınla birlikte Medine’den Mekke’ye mesaj gönderdiği tespit edilir. Hazreti Ömer durumun ortaya çıkması üzerine Hatip İbni Ebi Baltaa hakkında ağır konuşur. Peygamberimiz (asm) kendisini teskin eder ve onun Bedir ashabından olduğunu hatırlatır. Benzeri bir olay da Medine’de yaşanmıştır. Peygamberimizin (asm) dailerinden ve onun ötesinde Yemen’e gönderilen elçi ve kadılardan birisi olan Muaz İbn Cebel hicretten sonra Medine’de  özellikle yatsı namazlarını uzun sureler eşliğinde kıldırmaktadır. Bakara Suresiyle yatsı namazını kıldırdığı bir defasında iki devesini mescid önüne bağlamış olan Ensar’dan Selim Ensari adlı genç sahabe namazı yarıda keserek çifte çubuğuna, develerine döner. Gencin namazı kısa tutarak yatsı namazından ve cemaatten ayrıldığını duyan Muaz  İbni Cebel genç hakkında ‘münafık’ deyimini kullanır. Genç de bunu duyar ve üzülerek Hazreti Peygambere (asm) gider ve durumunu arz eder. "Bizim çiftimiz, çubuğumuz var Muaz İbni Cebel ise namaz kıldırdığında uzatıyor ve bizim ise işimiz gücümüz, çiftimiz, çubuğumuz oluyor ve hurmalıkları ve bahçelerimizi sulamamız gerekiyor" der.

Peygamberimiz (asm) gence Kur’an’dan ne bildiğini sorar. O da durumunu arz eder: "Sadece Fatiha suresini biliyorum ve onunla Allah’tan cenneti istiyor ve cehennemden sakınıyorum. Ya Resulallah! Senin mırıldandıklarını (dua ve okuduklarını) ve Muaz ibni Cebel’in mırıldandıklarını bilmiyorum…” Fatiha’nın dışında zammi sure bilmemektedir.  Peygamberimiz (asm) de ona Muaz ile birlikte dualarıyla onun gibi sadece cenneti istediklerini ve cehennemden sakındıklarını ifade eder. (El İbtila ve’t Temhis, Abdulmecid Zeynelabidin, Gureba, s: 34-35)

Genç sahabe Selim ayrılmadan Peygamberimize (asm) şunları söyler: ”Yarın topluluk gelince (Uhud Savaşına gelecek Mekke müşriklerinin kastediyor) Muaz (Radıyallahu Anhhu) olacakları görecek!” Ertesi gün müşriklerin karşısına çıkarak yiğitçe çarpışır ve çatışma alanında şehit düşer. Toz duman çekilince Hazreti Peygamber (asm) bu durumdan müteessir olarak Muaz’ın (R. Anhu) yanına gider ve ona şöyle der “Görüyor musun davalımız ne yaptı?” Bunun üzerine kederli bir şekilde Muaz Radiyallahu Anh şunları söyler: "İstiğfar halindeyim. O doğru söyledi ben ise yanıldım." Maide Suresi 8’inci ayet her zaman ve zeminde bizi adalete davet ediyor: ”Ey Inananlar! Allah için adaleti ayakta tutup gözeten şahitler olun. Bir topluluğa olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sürüklemesin; adil olun; bu, Allah'a takvaya daha uygundur. Allah'tan sakinin, doğrusu Allah islediklerinizden Haberdar'dır….”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
6 Yorum