Abdullah YILMAZ

Abdullah YILMAZ

Okurla hasbihal

Risale-i Nur şemsiyesi altında hizmet etme gayreti ile yola çıkan her “cemaat” veya “şahıs” hakkında acele karar vermemeyi kendime düstur addedeli yıllar oldu.

Zira bütün ruhumla inanıyorum ki;(1) “… Bu müthiş zamanda ve dehşetli düşmanlar mukabilinde ve şiddetli tazyikat karşısında ve savletli bid’alar, dalaletler içerisinde (…) gayet az ve zaîf ve fakir ve kuvvetsiz oldu[kları] halde, gayet ağır ve büyük ve umumî ve kudsî bir vazife-i imaniye ve hizmet-i Kur’aniye [liyakatli] omuz[lara] ihsan-ı İlahî tarafından konul[maktadır].”

 

Ve yine bütün kalbimle –Merhum Hulusi bey gibi- inanıyorum ki;(2) bu Nurlar ayak altında kalamazlar. Onları, Bediüzzaman vasıtasıyla, bütün âleme duyuran “Sultan-ı Kâinat”, kimsenin ümit ve tahayyül etmeyeceği aciz insanlarla bile bu cihan baha eserleri neşir ve muhafaza ettirir. Bu işi ben kendi çabam ve kudretimle kazandım diye ahkâm kesenler bir gün gelecek ve görecekler ki; o mukaddes hizmet, zahiren ehliyetsiz görünen, hakikatte ise çok değerli başkalarına devredilmiş.

 

Mesleğini “Haliliye” ve meşrebini “Hıllet” olarak tarif eden “Zamanın Bedii”, Risale-i Nur şemsiyesi altındaki her “adanmış ruh”tan; birbirlerine en yakın dost, en fedakâr arkadaş, en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmert kardeş olmalarını ister. Bunu gerçekleştirmenin temel koşulu ise “samimî ihlâs”tır. Samimî ihlâsa mugayir hareket eden herhangi bir fert, “Hıllet Meşrebi”nin gayet yüksek kulesinin başından gayet derin bir çukura düşme riski ile karşı karşıya kalacaktır. Zira bu “kule”nin ortasında tutunacak herhangi bir tutamak yoktur. (3)

 

Biliyorum ki;(4) yaşadığımız dünyada, kusursuz ve her ciheti hayırlı meşrep ve meslekler çok azdır. Her meslek ve meşrepte bazı kusurlar ve suiistimaller olacaktır. Çünkü ehil olmayanlar bir işe girerlerse, elbette suiistimallere kapı açarlar. Ayrıca, bir meşrebe mensup insanlarda sıhhat ve istikamet ile vahdet olmazsa; o meşrep sayıca ziyadeleşmekle küçülür, bozulur, kıymetsizleşir.

 

Yine biliyorum ki; Cenab-ı Hak âhirette amellerimizin hesabını görürken, hasenatımız üstün ve ağır gelse, mükâfatlandıracak; seyyiatımız üstün gelse cezalandıracaktır. Merhameti sonsuz Rabbimiz, adalet-i İlahiyesiyle, hasenat ve seyyiat muvazenesinde kemiyete bakmayıp keyfiyete bakacak ve bir tek hasenemizi –belki de- bin seyyiatımıza üstün tutacaktır. (5)

 

Madem, şanı yüce Rabbimiz böyle hükmeder ve hakikat dahi bunu hak görür; Sünnet-i Seniye dairesinde kalmak kaydıyla, Risale-i Nur şemsiyesi altındaki her meşrebi bu düstur çerçevesinde mihenge vurmak gerekir.

 

Risale-i Nur şemsiyesi altındaki herhangi bir meşrebin devamlılığı ve muvaffakiyeti; “Bediüzzaman’a ve öğretilerine” ayine olabilmesi nispetindedir. Zira dayandığı kaynağın “kudsiyeti” ve “safiyeti”, “meşrep” aynasında aksettiği oranda muvaffakiyet vücuda gelir, halkın teveccühü kazanılır. “Dellâllık” fonksiyonunu icra edenler zamanla gölge etmeye başlarsa, yani, insanların teveccühü onlara yönelirse, kaynağın kudsiyetinin ve safiyetinin te’siri kaybolur, tehlike çanları onlar için çalmaya başlar. (6)

 

Bediüzzaman’ın ilk talebelerinden Şamlı Hafız Tevfik’in Üstattan naklettiği, “fizik ve fizik ötesi âlemler”in iç içe girdiği ve zannımca yaşamakta olduğumuz “ilginç zamanlara” (7) tam mutabık gelen, tarihi bir hadise ile yazıya hatm-ı kelam eyleyelim: (8) “Mevlana Halid-i Bağdadî Hindistan’dan Nakşî tarikatını getirdiği vakit, Bağdat ve civarı Abdülkadir-i Geylanî’nin (K. S.), manevi tasarrufu altında idi. Mevlana Halid’in manevi tasarrufu başlangıçta o muhitte itibar göremedi. Şah-ı Nakşibend ile İmam-ı Rabbanî’nin ruhaniyetleri Bağdad’a gelip Şah-ı Geylanî’nin ziyaretine giderek rica etmişler ki; “Mevlâna Hâlid senin evlâdındır, kabul et!” Şah-ı Geylanî, onların iltimaslarını kabul ederek, Mevlâna Hâlid’i kabul etmiş. O günden sonra Mevlâna Hâlid birden parlamış. Bu vak’ayı o zamanın ehl-i velayetinin bir kısmı bizzat müşahede etmiş, bazıları ise rüyada görmüştür. (9) فَاعْتَبِرُوا

 

Hamiş: Edebiyata meraklı okurlardan Cengiz Aytmatov’un “Cengizhan’a Küsen Bulut” hikâyesini de bu zaviyeden okumalarını rica ediyorum. Aziz Üstad’ın ifadesiyle (10) Arife işaret yeter!

 

DİPNOTLAR:

1-Lem’alar, İstanbul: Envar Neşriyat, s. 159.

2-Barla Lahikası, İstanbul: Envar Neşriyat, s. 35.

3-Lem’alar, s. 162.

4-Mektubat, İstanbul: Envar Neşriyat, ss. 445, 475; Hizmet Rehberi, İstanbul: Envar Neşriyat, s. 15.

5-Mektubat, s. 445.

6-Mektubat, s. 319.

7-Eski bir Çin bedduasına göre, kötülüğü istenen kişiye “İlginç zamanlarda yaşayasın!” denilirmiş. (Aktaran: İskender PALA, İki Darbe Arasında, İstanbul: Kapı Yayınları, 2010, s. vii.)

8-Barla Lahikası, s. 165

9-İbret Alınız! (Haşir Suresi 2. Ayetten iktibastır.); Sünuhat-Tuluat-İşarat, İstanbul: Envar Neşriyat, s. 59.

10-Sözler, İstanbul: Envar Neşriyat, s. 403.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum