Okuduklarımız ruhumuza neden dokunmuyor?

Kur’an’ın hakikatli bir tefsiri olan Risale-i Nur Külliyatını ihlas ile daimi bir surette okumanın elbette faydası tartışılmaz. Ferdin hem maddi hem manevi hayatına sayısız artılar getirir.

Hakikat bu olmakla beraber hâl-i hazırda Risale-i Nur külliyatı sürekli olarak okunmasına rağmen fertlerin hayatında bu hakikatlerin hükmetmediğini (en evvel kendi nefsimde elbette) üzülerek müşahade ediyoruz.

Bu seferimizde bunun nedenlerinin ne olabileceği üzerinde duracağız.

Elbette bunun fertlerden ve toplumdan kaynaklanan pek çok sebepleri var. Zaten toplum fertlerden müteşekkildir. Fertlerde esası ile köklü bir şekilde olmayan bir unsuru toplumda aramak aklen uygun olmaz.

Okuduklarımızın şahsi ve içtimai hayatımıza yön verememesinin, bizim iç âlemimizde beklenen tesiri icra edememesinin beş sebebi üzerinde duracağız.

Bu sebeplerden birincisi ve belki en önemlisi Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam’ın “ümmetim hakkında en ziyade korktuğum” şeklinde ifade ettiği “yakîn eksikliği”dir.

Allah’a ve ahiret gününe iman ediyoruz hamd olsun. Fakat bu konuda yakînimiz ne kadar? İmanımız ilmelyakin, aynelyakîn, hakkalyakîne mertebelerinden hangisinde? Hayatın içindeki her tercihimizde kendini belli edecek kadar belirgin mi bu imanımız? Allah’a ve ahirete imanımız (ve sair iman rükünleri) söz, fiil, davranış, düşünce ve hislerimize ne derece hükmediyor?

Allah’a ve ahiret gününe imanımız her hal ve hareketimize ve his ve düşüncelerimize hükmedecek kadar kâvi olsa, müessir olsa bugün üzerinde bulunduğumuz hal üzere mi olurduk yoksa daha bir başka mı olurduk?

İmanımız var ama hayatın içindeki hareket ve sözlerimize, insanları mahkuâtı ve hadiseleri algılama ve yorumlama ve tepki verme mekanizmamıza tesir etmiyor ise şuurunda olmadığımız bir isyan hâli üzere olmak ihtimalimiz var mı? (İsyan ile iman tesir etmezse…)

Okuduklarımızın hayatımıza hükmetmemesinin ikinci bir sebebi gaflet esbabından tecerrüd edemememizdir. Gerek kalb evi olsun gerek dünya evi olsun evvela temizlenip sonra süslenmesi gereğine binaen, temizlenmemiş bir kalbi, temel esasları idrak edip yerleştirememiş bir aklı hakikatlerle süslemeye çalışmak vahim neticeler veriyor.

İman ve Kur’an hakikatlerini bir ferdin elinde, dilinde gören bir şahıs o ferde itimad ediyor. Heyhât bir de şahsın kalbine nazar edebilse ki akrepler, yılanlar içeride cirit atarlarken elde, dilde hakikatler terennüm etmekte…

Günahlardan gelen yaralar ile yaralı ve pek çok fikrî ve kalbî muzahrafat taşırken hakikatleri kuşanmaya çalışmak ve onlarla kendini hemhâl bilmek pek garip neticeler veriyor. Öncelikleri bilememek ve bu hâl ile o hedefe varmak muhal olduğu görünüp de hali islah etmeden ne yapılabilir ki? Ve yapılanlar hangi neticeleri doğurur?

Nurâni ve kudsî hakikatlerin hayatımıza hükmetmemesinin üçüncü bir sebebi de ruhumuzun cesedimizde hapsolup kalmasıdır. Hayatın maddi cihetinin hayatın kendisi zannedilmesi ve her şeyin maddi ölçüler ve maddi zeminde değerlendirilmesi bizim sadece cesetten ibaret olduğumuz vehmine kapılarak cesedi, maddeyi asıl kabul etmemizi netice veriyor.

Hususen günahların serbestçe işlendiği ve umumen yadırganmadığı bu asırda kebairle yaralanmış ruhlar cesede hükmetmekten aciz kalıyorlar. Gıdasını düzenli alamayan ve sürekli maddenin küçük alanı içinde kalan ruh, kendi hâsiyetlerini kaybetmeye ve inbisat edecek yerde gittikçe daha dar bir alanda kalmaya mecbur oluyor. Az bir feyiz ve terakki elde etse de bir hamlede onu kaybettirecek haller çok olduğundan ara ara azıcık ferahlasa da o ferahlığı tez kaybedip iniş çıkışlardan bir genişleyip bir daralmaktan ıstırap çekiyor.

Risale-i Nur’daki Kur’an hakikatlerinin hayatımıza hükmedememesinin dördüncü bir sebebi de kendi nefsimize okuyamamamızdır. Risale-i Nur’un hizmetinde hususen de dersane hizmetlerinde sürekli bir koşuşturma ve insanların imanına hizmet aşkı, bizi biraz sakin kalıp içimize yönelmek ve bu hakikatleri nefsimize hitaben okumaktan, bir murakabe ve muhasebe yapmaktan, kendi iç âlemimizde bu hakikatlerin yerini ve durumunu fark etmekten bizi az çok alıkoyuyor. Kalb ve ruh dairemize nisbeten dış daire olarak kalan dersaneyi kendi içimizmiş gibi algılamaya başlayarak kendimiz dersanenin kendisiymişiz ve herşey olması gerektiği gibi işliyormuş tam da olmamız gereken konumda imişiz gibi hissedip, “neredeyim, nereye gidiyorum ve geldiğim yer neresi idi” diye kendimize ve sergüzeşt-i hayatımıza tetkik ederek bakmaktan bizi alıkoyuyor.

Elbette medrese-dersane hayatının içinde iken bunun fark edilmesini beklemiyoruz, boşluk yok ki bir ekstra tetkike ihtiyaç hissedilsin. Ve bir cazibe alanı içindeyiz, adeta kendimizden geçmişçesine koşturuyoruz. Kendimizi fark etmek bu hâlin içinde iken çok kolay değil. Hele bir de çevremizde iltifattan bir hâle varsa…

Risale-i Nur’un en parlak bir şekilde ayine olduğu Kur’an hakikatlerinin maddi ve manevi hayatımızda hükmetmemesinin bir sebebi de Risale-i Nur dairesinin yakınında bulunup içine girmemiş olmamızdır. Daireye girmenin ölçüsü külliyatı yüzlerce kez okumak değildir. Daireye girmenin ölçüsü dairenin hükümlerine riayet etmektir. Mesela 15 günde bir okunan İhlas Risalesinde vurgulanan îsar hasletini kuşanmak, hakkı kendi tatbikatı ile inhisar altına alıp kendine has görüp göstermemek, acz, fakr, şefkat, tefekkür hullesini giymek, bu asırda ravacı olmayan ulvî ahlakları ömrü boyu bir ihram gibi giymek gibi şeylerdir.

Risale-i Nur’un neşrettiği Kur’an hakikatlerinin hayatımızda hükmetmemesinin beş sebebinden bahsettik. Elbette her ferdin hususi tecrübelerine, yaşanmışlıklarına ve tercihlerine göre daha farklı sebepler bulunabilir. Herkes bulunduğu yerden hayata bakar ve herkesin bulunduğu yer farklıdır. Gözünün keskinliği, kalbinin basireti, ruhunun gücü de farklıdır. Hakikatle arasına giren engeller, perdeler de farklı farklıdır. Yirmi Dördüncü Söz bunu fevkalade bir tarzda izah etmiş.

Rabbimizden niyazımız budur ki Risale-i Nur ile kavuştuğumuz iman ve Kur’an hakikatlerini hayatımıza hayat, ruhumuza ruh yapsın. Asrın hastalık ve bedbahtlık ve gaddarlığına rağmen bize maddi manevi şifa ve hakiki sürur ve şefkat merhamet ihsan etsin gani gani…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum