O, Rabbine ve Üstadına kavuştu!

Sene 1976,  Onunla ilk tanışmamız; Kayseri’de Kurdoğlu Apartmanında oldu. Henüz çiçeği burnunda, masumiyeti yüzünde okunan gencecik bir lise öğrencisiydi. Cevvaldi, yemek yapmaktan, bulaşıkları yıkamaktan ve dershanenin temizliğine, mütebessim simasıyla yeni gelenlerle yakından ilgilenmesine kadar her şeye koşturuyordu... Bu koşuşturmalardan aldığı zevki ve lezzeti simasında görmek mümkündü. Sonra yüksek öğrenimine devam etmek üzere Ankara’ya gitti, orda da aynı minval üzere Kur’an iman hizmetine devam etti… Her ne ise…

O, “esbab dağdağasından ve vesâitin karanlık perdelerinden kurtulup”, hayatın sorumluluklarını ve zahmetini omzundan attı, rahata ve rahmete gitti. O dünyaya ve dünyanın geçici, ehemmiyetsiz meyvelerini değil, baki meyvelerin kaynağı olan Kur’an ve İman hizmetine talp oldu. Rahatı ve ücreti değil zahmeti ve külfeti tercih etti. Soyadı Duran’dı, ama durağan bir hayatı değil koşuşturmayı, say ve cidalı tercih etti, “fıtratı müteheyyic olanın rahatı say ve cidaldedir” sözünü filen yaşadı. Bu vücud gemisinin kendisine değil, bir Hayy-ı Kayyûma ait olduğuna ve bu gemide bir dümenci neferi olduğuna inanmıştı. Onun için kendine ait olan görevini en güzel şekilde yerine getirmeye çalıştı. Bu dünyaya geliş gayesinin farkında olduğu için hayatını iman ve Kur’an hizmetine vakfetti ve görevini istikametle yapmaya çalıştı.

O “her hayrın Onun elinde olduğunu, her işlediği hayrın amel defterine geçeceğini, her işlediği salih amellerinin, Onun yanında kaydedildiğine inanmıştı. Ve “Ey biçareler! Mezaristana göçtüğünüz zaman, “Eyvah, malımız harap olup sa’yimiz hebâ oldu. Şu güzel ve geniş dünyadan gidip dar bir toprağa girdik” demeyiniz, feryad edip me’yus olmayınız. Çünkü sizin herşeyiniz muhafaza ediliyor. Her ameliniz yazılmıştır. Her hizmetiniz kaydedilmiştir. Hizmetinizin mükâfâtını verecek ve her hayır elinde ve her hayrı yapabilecek bir Zât-ı Zülcelâl sizi celb edip yeraltında muvakkaten durdurur, sonra huzuruna aldırır. Ne mutlu sizlere ki, hizmetinizi ve vazifenizi bitirdiniz. Zahmetiniz bitti; rahata ve rahmete gidiyorsunuz. Hizmet, meşakkat bitti; ücret almaya gidiyorsunuz.” müjdeli nida ile müjdelendiğine şüphesi yoktu.

Sonuç olarak: “Bütün müjdelerin fevkinde”  olan” Ey insan! Bilir misin nereye gidiyorsun ve nereye sevk olunuyorsun?”   Dünyanın bin sene mes’udâne hayatı, bir saat hayatına mukàbil gelmeyen Cennet hayatının ve o Cennet hayatının dahi bin senesi, bir saat rüyet-i cemâline (cemalini görmeye) mukàbil (karşılk)  gelmeyen bir Cemîl-i Zülcelâlin daire-i rahmetine ve mertebe-i huzuruna gidiyorsun. Müptelâ ve meftun ve müştak olduğunuz mecazî  (dünyanın geçici) mahbuplarda ve bütün mevcudat-ı dünyeviyedeki hüsün ve cemâl, (dünyada bulunan varlıklardaki bütün güzellikler) Onun cilve-i cemâlinin ve hüsn-ü esmâsının bir nevi gölgesi; ve bütün Cennet, bütün letâfetiyle, bir cilve-i rahmeti; ve bütün iştiyaklar ve muhabbetler ve incizaplar ve câzibeler, bir lem’a-i muhabbeti olan bir Mâbud-u Lemyezelin, bir Mahbub-u Lâyezâlin daire-i huzuruna gidiyorsunuz. Ve ziyafetgâh-ı ebedîsi olan Cennete çağırılıyorsunuz.” Hadisin müjdeli manasına masadak olması temmenisiyle…. Ruhu şad olsun, mekanı cennet olsun Nafiz kardeşimizin!...

Cenab-ı Hak,  ailesine, yakınlarına ve dostlarına sabr-ı cemil versin! Amin!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum