O namazdan uzak olan kimseler ki!

O namazdan uzak olan kimseler ki!

Namazdan uzak kimseler, dünyâ hayatında bereketsiz bir ömür yaşar. Sîmâlarında ilâhî güzelliğin nûru kalmaz. Hiçbir iyiliğine sevap verilmez. Duâları kabul olmaz. Sâlih kimselerin sevgisinden mahrum kalır.

Gönül ehli, namazdan uzak olanları şöyle uyarıyor:

Mal, mülk ve servetin çokluğundan gaflete düşüp namaza yanaşmayanlar, Kârûn’la haşrolacaklar; saltanat ve idâreden dolayı yanaşmayanlar, Firavun’la haşrolacaklar; yüksek devlet memurluğundan ötürü yanaşmayanlar, Hâmân ile  haşrolacaklar; ticâret ve kazançtan dolayı yanaşmayanlar da Peygamber düşmanı olan Übey bin Halef ile haşrolacaklardır…

Namazdan uzak kimseler, dünyâ hayatında bereketsiz bir ömür yaşar. Sîmâlarında ilâhî güzelliğin nûru kalmaz. Hiçbir iyiliğine sevap verilmez. Duâları kabul olmaz. Sâlih kimselerin sevgisinden mahrum kalır. Târih boyu müşâhede edilen: “Nasıl yaşarsanız, o şekilde ölürsünüz.” sırrınca son nefesi tehlike arzeder ve ızdıraplı olarak can verir. Kabri onu sıkar ve cehennem çukurlarından bir çukur olur. Kıyamette de Cenâb-ı Hakk’ı kendisine gazaplanmış olarak bulur. Hesabı çok çetin geçer ve nihayet cehenneme atılır.

Buhârî’de nakledildiğine göre Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, sabah namazından sonra ashâb-ı kirâm’a bir rü’yâ görüp görmediklerini sorardı. Görenler anlatır, O da tabir ederdi. Birgün âdeti üzere yine sordu. Daha sonra şöyle buyurdu:

“Ben bir rü’yâ gördüm. İki kişi geldiler ve beni alıp götürdüler.”

Sonra uzunca olan rü’yâyı anlattı. Cennet, cehennem ve cehennemdeki kişilere yapılan çeşitli azâbları teker teker açıkadı. Onlardan biri başı taşla ezilerek azâb edilen bir şahıstı. Taş öyle şiddetle vuruluyordu ki, sıçrayıp geriye düşüyordu. O taş alınıyor, yine aynı şekilde şiddetle vuruluyor ve azâb böyle devam ediyordu.

Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, kendisini götüren o iki kişiye:

“–Bu kimdir?” diye sordu.

Onlar da:

“–Bu adam, Kur’ân-ı Kerîm okumayı öğrendiği hâlde onu bırakıp okumayan ve farz namazı kılmayıp uykuya yatandır.” dediler.

İblîsin insanoğlu ile diğer ibâdetlerden ziyâde namaz husûsundaki mücâdelesi kulu:

“Namazı olmayanın dîni yoktur.” (Taberânî) hitabına muhâtab bir hâle getirebilmek ve böylece onun da kendisi gibi rahmet-i ilâhiyyeden uzaklaşmasını te’mîn etmek içindir.

Dolayısıyla basîretli mü’minler, şeytanın bu yoldaki tuzaklarından kendilerini korurlar ve herhangi bir sebeple kılamadıkları namazları kazâ olarak edâda son derece acele davranır ve bu hususta hiçbir gayretten hâlî kalmazlar.

Şâyet hadîs-i şerîfte buyurulan:

“Kim bir namazı unutursa, onu hatırladığında hemen kılsın; onun bundan başka keffâreti yoktur.” (Müslim, Mesâcid, 314) beyânına dikkat edilmezse, dağ gibi yığılacak namaz borçları, neticede kulu âhıret perîşânlığına dûçâr kılar.

 

Kaynak: İslam İman İbadet, Osman Nuri Topbaş

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.